Martıların sesi birbirine karışıyordu… Kıvanç Eminönü iskelesine yaklaşan vapurdan inmek için hazırlanıyordu. Vapurun iskeleye yaklaşırken yaptığı manevraların oluşturduğu dalgalardan daha şiddetli ve hırçındı içinde kopan fırtınalar. Kıvanç Gastronomi ve Mutfak Sanatları okulunda 3. Sınıf öğrencisiydi. O gün uygulama mutfağında hazırladığı tartoletleri ne hikmetse ne hocası ne arkadaşları beğenmişti. Ona göre hocaları hiçbir şeyden anlamayan öğrettiği teknik ve tariflerde hala eskilerde yaşayan değişimin ruhunu yakalayamayan insanlardı. Kıvanç sıkı sıkıya tariflere bağlı kalmak yerine ana tarife bağlı kalmak kaydıyla kendi tekniklerini uyguluyor, yaptığı yemeğe kendinden bir şeyler katıyordu. Bugün de yaptığı aynısıydı… Uygulama mutfağında yaptığı tarifi hocası ve sınıf arkadaşları beğenmeyince eşyalarını toparlayıp; sessiz bir direnişle sınıfı terk etmişti. Vapurda Eminönü iskelesine varana kadar, neden bu insanların arasında heba oluyorum? Benim tekniklerimi ve mutfağımı anlamayacak kadar basit, üçüncü sınıf bir lokantada çalışabilecek asla birinci sınıf bir otel ve restaurantta şef aşçı olamayacak kadar vasat insanlardı… Bu düşüncelerle kafası meşgulken önünden insanların geçmesiyle iskeleye yaklaşan vapurdan inmek için çantasını bir hamlede sırtına asarak kendisi de bulunduğu banktan kalkmış ağır ve bir o kadar da sert basan adımlarla yürümeye başlamıştı. Vapurdan İskeleye indikten sonra bir süre nereye gideceğine karar veremeyen Kıvanç, Sirkeci garından yukarı doğru Gülhane Parkı istikametine yürümeye karar vermişti.
Bir süre Gülhane parkında oturup geçen insanların geçişini seyretmenin keyifli olabileceğini düşünüp parka doğru saparak boş bir banka oturmuştu. Oturduğu yönün karşı istikametinden kendisine doğru genç yaşlarda Japon bir kadın ve sarışın, mavi gözlü kadına göre hafif uzun boylu bir erkek yakınlıklarına bakıldığında arkadaş değil de sevgili olabileceklerine kanaat getirdiği bir çift geçiyordu. Japon bir kadın ve tahminlerine göre Amerikalı bir erkek (aksanı hiç İngiliz’e benzemiyordu çünkü) evlendiklerini düşündü bir anda ve çocuklarının olduğunu hayal etti, çekik gözlü bir Amerikan oldukça ilginç gelmişti Kıvanç’a, bu ihtimallerden bir anda sıkılınca gözlerini başka yöne çevirdi. Elinde bir poşetle ve bastonuyla yavaşça hareket eden bir teyze dikkatini çekti. Elindeki poşete dikkatli bakınca parktaki güvercinler için yem olduğu anlaşılıyordu. Yüzündeki tebessüm ve neşe insanı şaşkına çeviriyordu. İstanbul’da kalabalıklar içerisinde mutlu insana rastlamak oldukça zorken bu teyze sanki bu şehirde yaşamıyor gibiydi. Okulda yaşadığı can sıkıcı hadise bir anda aklına gelince bu kadar oyun yeterli diyerek kendini bir an önce eve atıp, dinlenmenin mantıklı olduğuna karar veren Kıvanç, sahil yolundan yürüyerek Samatya sahiline bakan bir apartmanda oturduğu evine doğru yola koyuldu.
Eve geldiğinde ismini Paluze koyduğu hamsterına sevdiği yiyeceklerden kafesine biraz koymuştu Kıvanç. Paluze’nin ne olduğunu bilmeyenler için kısaca açıklarsak; paluze; Nişasta ve şekerle pelte kıvamına getirilip içine çeşitli kuruyemişler ve kuru meyveler ilave edilerek hazırlanan bir çeşit tatlı. Mutfak sanatlarına ilgisi olan birisinin ne olduğunu kısa sürede çözebileceği bu isim; genelde farklı arkadaş gruplarında Kıvanç’ın anlatmak zorunda kaldığı bir isim olmaktaydı. Kanepeye yöneldikten sonra fikir değiştirerek tekrar geriye doğru bir hamle yaparak mutfağa yönelmişti. Buzdolabında kendisinin fermantasyon işlemi uygulayarak hazırladığı birasını alıp kendisini kanepeye atmıştı. Birasından bir yudum alan Kıvanç, tortuların fazla olduğunu ve dinlenmesi gerektiğini fark etmişti. İlk denemesine göre tadı hiçte fena değildi aslında.
Yarın uygulama mutfağında aynı hoca ve arkadaşlarıyla tekrar derse girecekti. Hepsinden nefret ediyordu. Hak etmediği bir konumda ve hak etmediği insanlarla bir arada bulunmak oldukça can sıkıcı hale gelmişti. Madem hak ettiği değeri göremiyordu hocasından ve arkadaşlarından geriye tek bir seçenek kalıyordu. Hocası ve arkadaşlarına hak ettiği değeri gösterecekti. Yüzünde tüm çehresini saran bir gülüşle kendi fermente ettiği birasından bir yudum daha alarak başını arkaya doğru yaslamış ve mayışmış halde bırakmıştı kendini. Sehpanın üzerinde duran Fransız Mutfağına ait olan bir kitaptaki ratatouille tarifine göz gezdirmeye karar verdi. Özellikle Fransız mutfağında en çok sevdiği ve güzel yaptığı tatlılardan biri olan tarte tain aklına geldi sonra. Yorgun olmasa kendisi için tarte tain yapabilirdi aslında. Sonra hiç uğraşmam diyerek, kanepeye iyice uzanıp gözlerini kapatmıştı.
Sabah gözlerini açtığında Cher’in Dov’e L’Amore şarkısı çalıyordu telefonun alarmında. Önce kanepede biraz bekledikten sonra yavaş hareketlerle doğruldu. Yatağında neden uyumamıştı ki. Boynunun tutulduğunu ve her yerinin ağrıdığını hissediyordu. Hazırlanıp yola koyulması gerekiyordu. Çantasını ve hazırladığı soğuk sandviçini yanına alarak evden çıkmak için kapıya doğru yöneldi. Sonra Paluze’nin yemini vermeyi unuttuğunu hatırlayıp, mutfaktan yemi alarak kafesine biraz yem dökmüştü Paluze’nin. Evden çıkıp okula doğru yola koyulmuştu. Eminönü iskelesinden vapura binerek karşıya geçip yaklaşık 15-20 dakika yürüdükten sonra okuluna ulaşmıştı. Kıvanç hep okula erken geldiğinden sınıfa girip hazırlıklarını yapmıştı. Arkadaşları ve en son hocası geldiğinde sınıftan herkese tebessüm eden bir bakışla dışarı çıkıyordu. Hocaları ve arkadaşları da bu tebessümüne anlam verememiş olsa da Kıvanç’ın onlarda Kıvanç’a tebessüm ederek karşılık vermişlerdi. Uygulama mutfağından çıktıktan sonra hocasının ve arkadaşlarının üzerine kapıyı kitlemesinin ardından eski taş yapının kokusunu içine çekerek koridordan geçmiş ardından hızlı adımlarla merdivenlerden aşağı inerek okulun bahçesine çıkmıştı. Son bir defa yüzünde zafer kazanmış bir komutan edasıyla gülümseyerek okuluna bakmasının ardından kendisini sokaklara atmıştı. Ne kadar süre sokaklarda dolaştığını kendisi de hatırlamıyordu. Sonra bir mağazanın vitrininde duran televizyondaki haberler dikkatini çekmişti. Haberde bir özel üniversiteye ait gastronomi ve mutfak sanatları bölümünün uygulama mutfağında nedeni bilinmeyen bir şekilde gerçekleşen doğalgaz tesisatındaki sızıntı yüzünden bir öğretim üyesi ve sınıfta bulunan altı öğrencinin elim bir şekilde sınıftan çıkamayarak zehirlendikleri anlatılıyordu. Savcılık tarafından yapılan açıklamaya göre olayla ilgili tahkikat sürdürülmekte olup; yaşanan elim hadisede hayatını kaybeden hocamızın ve öğrenci kardeşlerimizin kederli ailelerine baş sağlığı diliyoruz açıklamalarını dinlemişti.
Birden adımlarını hızlandıran Kıvanç, eve gidip dünyadaki en lezzetli tartoleti yapması gerektiğine karar verdi. Hocası ve arkadaşları hazindir ki Kıvanç’ın lezzetli tartoletlerinden yiyemeyecekti bir daha ama olsun, her tartolet şöleni yaptığında elim bir şekilde can veren hocası ve arkadaşlarını anmayı ihmal etmeyecekti. Biraz daha hızlı yürürse beş dakika sonra ki Eminönü vapuruna yetişip evine gidebilecek ve tartoletlerini hazırlayabilecekti Kıvanç…
Kasım Kırmızı