Yılmaz, Mahkeme heyetinin işkence ile ilgili verdiği 41 dilekçe, anlatım ve somut beyanlarına rağmen işlem yapılmadığını hatırlattı. Aynı mahkemede yargılanan sanıklar lehine mahkemede tanıklık edenlerin ise emniyette ağır işkencelere uğradığını, bunu anlattıklarını ve mahkemenin bunlara da kayıtsız kaldığını söyledi.
Mahkemeye aktarılan işkence olaylarını okuduğunda dehşete kapıldığını belirten Yılmaz, bunun hiç bir hakim tarafından görmezden gelineceğine inanmak istemediğinin altını çizdi.
Enver Altaylı ve Mehmet Barıner ile birlikte sanık olarak yargılandığı davada Yılmaz, işkence olaylarının görmezden gelindiğinin, işkencecilerin korunduğunun birçok dile getirdi. Ancak Mahkeme heyeti, bunların tamamına kayıtsız kaldı.
Keskin T Tipi Kapalı Cezaevinde tutuklu bulunan Yılmaz, 30 Eylül 2020 tarihinde Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesinde yaptığı savunmasında şunları dile getirdi;
“ Türk hukuk sistemi adına, sayın mahkeme ben Mehmet Barıner’in işkence suç bildirimiyle ilgili bu mahkemenin Cmk 158/2 uyarıca vazifesini yapmamış olması sebebiyle bu mahkeme üyeleriyle ilgili haziran ayındaki duruşmada suç bildiriminde bulunmuştum ve bu mahkeme benim suç bildirimime karşı Haziran ayındaki duruşmada almış olduğu ara kararda Mehmet Barıner’in işkence suç bildiriminde yer, zaman, fail bilgisinin somut olgu detayının bulunmadığını söyledi üç numaralı ara kararda. Daha sonraki Temmuz ayındaki duruşmada Özlem Barıner Hanımefendi benim avukatım değil, Mehmet Barıner’in avukatlığını yapmaktadır. Benim soruşturma aşamasındaki dilekçelerimden birkaç alıntı yaparak benim soruşturma aşamasında işkence, suç bildiriminde bulunduğumu mahkemenize iletti. Siz de Temmuz ayında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığını haberdar ettiniz. Özlem Barıner, benim işkenceye nasıl, nerede, ne zaman ve kim tarafından maruz bırakıldığımı söylemediği halde, siz Ankara Cumhuriyet Başsavcılığını bu durumdan haberdar ettiniz.
“Mahkeme işkence iddiaları ile ilgili derhal harekete geçmeliydi”
Sayın mahkeme üyeleri, Türkiye’de Türk hukuk literatüründe İnsan Hakları Avrupa Mahkemesinin içtihatlarıyla ilgili neredeyse tek referans kaynak konumunda olan eser vardır, bu eser Profesör Doktor Osman Doğru ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye Masa Şefi Doktor Atilla Nalbant tarafından yazılmıştır ve bu eserin 174 ve 175.sayfalarında çok detaylı ve çok teknik net bir açıklama bulunmaktadır. Dosyada dursunlar belki yanlış birşey ifade ederim, doğrusu orada bulunsun. Mahkemede görsün, bu eserde açıkça beyan edilmektedir ki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatlarına göre, Anayasa Mahkememize göre, Yargıtay’a göre işkence olgusundan haberdar olunur olunmaz devlet otoritelerinin bilhassada Cmk 158/2 kapsamında yetkili kılınmış otoritelerin derhal ve resen harekete geçmek zorunluluğu bulunmaktadır. Bu zorunluluğun doğması için illa ki resmi ve şekli bir suç duyurusunun varlığı gerekli değildir. İşkence olgusu hakim veya savcı tarafından yapılmakta olan bir sorgu sırasında satır aralarında da dile getirilmiş olsa her halükarda devletin o aşamada işkence ile ilgili harekete geçmek zorunluluğu doğmuş sayılır. Bu doğrultuda görülüyor ki Temmuz ayında Özlem Hanım size benim işkenceye uğradığımı söyledikten sonra siz harekete geçtiniz ve görünüş itibariyle sizi hukuka uygun hareket etmiş oldunuz. Fakat sadece ilk bakışta, çünkü ben soruşturma aşamasında tam kırk bir kez belki daha fazladır ama ben kırk bir tanesini saydım, kırk bir kez kamu otoritelerine Cmk 158/2 kapsamında suç duyurusu alma yetkisi olan kamu otoritelerinin bazısı yazılı, bazısı sözlü olarak kırk bir kez işkence suç (ses kesintisi) bulundum. işkence, suç bildirimlerim bu dosya 2020/30 sayılı dosya, bu mahkemenin önüne ocak ayında iddianame kabul kararı verilmesi için geldiğinde bu mahkemenin bilgisine sunuldu.
“İşkence iddiaları somut bilgilerle anlatıldı, mahkeme gerekeni yapmadı”
Mahkeme benim işkence suç bildirimlerimden Özlem Barıner’in bundan bahsetmesiyle haberdar olmadı. Ocak ayında ben daha iddianamem kabul edilmeden mahkeme, benim işkence suç bildirimlerimden haberdar oldu. Buradaki iki öncül çok önemli, bunu dikkatle aklımızda tutmamızı rica ediyorum.
Bir mahkeme yer, zaman, fail bilgisi ve somut (anlaşılamadı) yoktur dedi. Benim işkenceye uğradığımdan, tam kırk bir kez bundan şikayetçi olduğumdan Ocak ayının 20’sinde iddianame kabul kararını vermeden bundan haberdar oldu. Bunu şundan dolayı anlattım; ben Haziran ayında görülen duruşmada Mehmet Barıner’in suç bildirimiyle ilgili, bu mahkeme ile ilgili, bu mahkemenin üyeleriyle ilgili suç duyurusunda bulunduğumda fark ettim ki, benim davamda bu dosyada 2020/30 esas sayılı bu dosya kapsamında görülen duruşmalar kapsamında size işkence suç bildiriminde bulunan tek işkence mağduru Mehmet Barıner değildi.
“Duruşmada yargılanan sanıklardan Barıner’in aleyhine tanıklık edenlere işkence gördü”
10 Mayıs 2020 tarihli duruşmada Mehmet Barıner aleyhine dinlenen dört tanık, dört farklı tanık ayrı ayrı size dört ayrı suç bildirimi yaptılar. Hüseyin Kötüce, Muhammet Şükrü Ersoy, Fatih Okan ve Yavuz Cengiz isimli dört kişi size hem işkence suç bildiriminde bulunup, işkence suçunun mağdurları, dört farklı işkence suçunun mağduru olduklarını, ayrı ayrı söylediler ve bununla da kalmadılar. Hepsi farklı kelimelerle size maruz bırakılmış oldukları işkence suç eylemlerinin o ana kadar Türk yargı mercileri tarafından kovuşturmaya veya soruşturmaya tabi tutulmadığını da belirttiler. Yani siz 14 Mayıs tarihinde Mehmet Barıner’in dışında dört farklı kişinin işkence suç bildirimine muhatap oldunuz ve Cmk 158/2 uyarınca harekete geçmeniz gerektiği halde, sayın savcı bey ise 160.Cmk.160.maddeye göre harekete geçmesi gerektiği halde harekete geçmedi. Bu durum benim içimde bir şüphe oluşturdu, dedim ki “acaba, bu mahkeme benim dosyam kapsamında sergilemekte olduğu işkence suç bildirimleri kapsamında hareketsiz kalma tavrını sadece benim mahkememe münhasıran gerçekleştirmiyor olabilir mi”
“İşkence anlatımları gözardı edildi”
Net bir ifadeyle söylemem gerekirse “bu mahkeme görmüş olduğu genel yargılama faaliyetlerinde kasıtlı ve sistematik olarak işkence suç bildirimleri karşısında hareketsiz kalma tavrını sergiliyor olabilir mi” diye düşündüm. Önceleri ben böyle bir tavrı hiçbir Türk hakimine konduramadım. Fakat bu şüpheyi içimden atamadım ve bunun içinde yapmam gereken tek şeyi yaptım. Mahkemenin yargılama faaliyetleri kapsamında önüne gelen dosyalarda görmüş olduğu duruşma tutanaklarından elime geçirebildiğim kadarını incelemeye çalıştım. İncelediğim tutanaklar, sebgis dökümleri, şu ana kadar pek çok işkence kararı okumuş bir insan hakları hukuka doktoru olarak beni dehşete düşürdü. Açık söylüyorum içimden tırnaklarımla yüzümü parçalamak geldi.
2017/154 esas sayılı dosya kapsamında burada, Ankara 16.Ağır Ceza Mahkemesi huzurunda görülen duruşmalara ait tutanaklardır. Tutanakların ortaya koyduğu duruşmalarda ( ses kesintisi ) ve sayın savcı o zaman görev almıyorlardı, duruşma tutanaklarının söylediğine göre siz sayın hakimler ve siz sayın savcı o sırada 2017 yılının Temmuz ayında bu mahkemede görevli değildiniz, belki görevliyseniz bile tutanaklar böyle yazmıyor fakat elimdeki tutanaklarda bundan bu duruşmaya kadar ki bütün duruşmalara nezaret eden mahkeme başkanı Sayın Sabahattin Sarıdoğan Beyefendinin imzası var. Mahkeme tutanakları aleni nitelikte belgelerdir, ben bunları herhangi bir avukattan, herhangi bir kişiden kolaylıkla temin edebilirim.
“Makata cop dayayan polis, “bu muameleyi bu manzarayı görmüyorduk özlemişiz” demiş”
Bunlardan sadece bir tanesini benim davamla doğrudan ilintili olduğu için burada anlatmak zorundayım.
12 Temmuz 2017 tarihli duruşmada E.A isimli bir şahıs söz almış, sanık olarak savunmasını yapmak üzere ve sanık olarak ifadesini yaparken bu mahkeme Sabahattin Sarıdoğan isimli şu ana kadar Ocak ayından bu güne kadar benim tutukluluğumu devam ettiren başkanlığını yürüten isme yüzüne bakarak demiş ki gözaltına alındığım sırada daha doğrusu gözaltına alındıktan sonra beni Ankara Tem Şube Müdürlüğüne götürdüler demiş, beni akşama kadar ellerim kelepçeli gözlerim bağlı koridorda beklettiler demiş. Yanımdan gelip geçen polisler, “ne zamandır bu muameleyi bu manzarayı görmüyorduk özlemişiz” deyip gülüşmüşler. Akşam olmuş, üç polis gelmiş. Kendisini kamerasız bir odaya götürmüşler. Ben bunları şu an uydurmuyorum, Sabahattin Beyin imzasını taşıyan tutanak söylüyor ve diyor ki “beni bu odaya, kamerasız odaya götüren üç sanıktan ikisinin ismini bilmiyorum diyor, ikisi genç polisti ama isimlerini bilmiyorum, görsem teşhis edebilirim”
Üçüncü polisin ismi ise Abdulkadir idi, soy ismi Türkyıldız idi, bu fail bilgisi yeterli olmaz diye bir de üstüne sicil numarasını veriyor. Sabahattin Beyin yüzüne baka baka, adamın sicil numarası veriyor.
“Sabunlu Cop’u dayandıktan sonra kafasına poşet geçirmişler”
Sonra yapılanları anlatıyor diyor ki; tekme tokat dövmüşler bu adamı, küfür ede ede saatlerce dövmüşler. Abdulkadir isimli polis bundan tatmin olmamış yanındaki genç polislerden birine demiş ki copu sabunlayın getirin demiş, genç biri jopu sabunlamış, bu adamı çırıl çıplak soymuşlar. Copu makatına dayamışlar.
E.A isimli şahıs, Sabahattin Beyin yüzüne yüzüne bakarak bunları anlatmış.
Sabunlu cop dayandıktan sonra Abdulkadir isimli polis bununla da tatmin olmamış. Bu adamın başına üç defa poşet geçirerek, adamı boğmaya çalışmışlar ve bu yapılanları yer, zaman, fail bilgisi, somut olgu detayı vererek anlatmakla kalmamış. Bir de tanık göstermiş, demiş ki “şu kişi var ya bana yapılanların bir kısmına şahittir” ve o kişi de o duruşmalarda “he vallahi ben şahidim” diye beyanda bulunmuş.
Hepsi sayın Sabahattin Beyin huzurunda olmuş ve bu adamın avukatlığını o sırada kim yürütüyormuş biliyor musunuz, hem Türk siyasetinde hem de Türk hukuk camiasında hemen herkes tarafından tanınan Doçent Doktor Gökhan Günaydın Bey ve Ankara 16.Ağır Ceza Mahkemesine münasip bir lisan ile Ankara 16.mahkemesi Ağır Ceza Mahkemesinin görev itibariyle harekete geçmek zorunda olduğunu ifade etmiş. Fakat Ankara 16.Ağır Ceza Mahkemesi Mehmet Barıner’in işkence suç bildirimine olduğu gibi, Mehmet Barıner’in aleyhinde tanık olarak burada dinlenen dört kişinin işkence suç bildiriminde olduğu gibi benim 41 adet işkence suç bildirimimde olduğu gibi Ankara ağır ceza mahkemesi, o zamanda hareketsiz kalmış.
İşkenceci polis daha sonra bizim davamızda yargılanan Mehmet Barıner’im sorgusunda yer almış. Mehmet Barıner’in beş defa polis tarafından ifadesi alınıyor, beşinde de insanların makatına cop dayayan bunu Sabahahattin Beyin bilgisine sunan bilgisine sunulan polis tarafından gerçekleştiriliyor.
Fakat bu işkence anlatımları ve şikayetler dikkate alınmıyor.