Dide Nur
Bayram gelmiş neyime, kan damlar yüreğime.
Gelen günü durdurabilmek gibi bir gücümüz yok. Öyleyse dünü unutmadan gelecek günü, saatleri yaşamayı, yarınlarımıza bakmayı öğrenebilmemiz lazım.
6 Şubat 2023 büyük deprem felaketinin ardından gelen bir farkındalık diyebiliriz birazdan okuyacağınız satırlara. Yüreğimizdeki duygular yarım, çoğu yaralı. Kimi annesini kaybetti, kimi babasını, kimi tüm akrabalarını. Bir hayat vardı yaşanan, bir sokak, bir cadde, bir köy veya mahalle şimdilerde olmayan.
“Eskiden benim anam yok idi ona ağlardım. Şimdi ise kuzularım gitti, eşim gitti, gardaşım gitti ben kaldım” diyen kadının hâli gözümün önünden gitmiyor. Nasıl dayanılır ki Rabbim diyorum, nasıl?
Aklın almayacağı binbir ihmal, saymakla bitmeyecek hata ve kusur, yok olan bir tarih, yiten binlerce hayat desem eksik bir tanım olsa bile, yanlış olmaz sanırım. Gidenlerimiz için artları sıra dua etmek, topraklarından incinmesinler diyerek iyi dileklerimizle onları yâd etmekten başka bir şey elimizden gelmiyor. Şimdi toparlanmak, yeniden yol almak, kanunlar ve hukuk önünde gerekeni yaparak yeniden inşa etmek zamanı…
Hem ne diyordu depremin 6. günü enkazdan kurtulan hanımefendi “Lütfen gecikmeyin hayatı yaşamakta. İlk gün ilk saatler çok zordu. Her artçı sarsıntı da bu defa ölürüm diyordum. Ölmediğimi hissettiğim her dakika hayata yeniden tutunmak için güç buldum. O yüzden yiyin, için, gezin, sevin ve en önemlisi tebessüm edin.”
Son yıllarda tırmanarak artan nirvanaya ulaşan bambaşka zulüm depremleri var aslında dünyada ve bu topraklarda. Uğramadığı hane değmediği birey kalmadı. Tarihten bugüne taşınan nefret, öfke ve kin toplumun genlerine aktarıldı. Göz göre göre yapıldı. Üst perdeden seslendirildi, toplumda hatırı sayılır bir kesimi yaşananları kabullendi. Zulme dur diyemedi, ses etmedi, geçit verdi. Öyle sistemli bir kötülük ki, binbir güçlükle ve emek emek ortaya konan birçok güzelliği presledi. Kendi bağrında neşet eden fidanları kesti, biçti, savurdu, yağmaladı, hapsetti, gasp etti.
İnsan garip demiştik ya hani son yazımızda, garip gerçekten. Geçmişinden dersini almadan, hatalarını onarmadan, yola devam eden. “Şu şöyle olduydu da“, diyerek söze giren, geçmişiyle olan hesabını bir türlü bitiremeyen… Dününü bugününe, öğretileri ile değil de, öğrenemedikleriyle geri getirdiğini dahi idrak edemeyen insan gariptir. Sırf bu yüzden yorgunlukları hiç dinmez. Birikmişlikleri bitmez. Boşver derken bile küfesini yere koyup hamallığından eksiltmez. Ve insana bunu kimse yapmaz, insanın en ağır yükü “Kendisinden” farkına bile varmaz. Atamadığı düşünceler, kıramadığı kalıplar, aşamadığı duyguların hamalıdır insan.
Peki hep böyle mi gidecek. Elbette hayır. Eğer istersek biz bu oyunu bozabiliriz. Tersine dönebilir tüm kötülükler. Akil insan kendi içinde, kendini muhasebeye çeker. Kimi büyük kudretin huzurunda tevbe silgisini kullanır. Kimi inandığı değerler ile örtüşen ritüellerle arınır. Bir tür iç huzura ulaşır. Herkesin kabında iyilik ve güzellikle harmanlanan bir coşku vardır. Ararsa bulur. Nerden mi biliyorum? Hali hazırda içinde bulunduğumuz zor zamanlardan. Daha dün geride bıraktığımız kutlu mevsim Ramazan’dan, bayramdan, deprem ertesinden. İyi günde kötü günde komşusu aç iken tok yatmaya razı gelmeyen babayiğitlerden. Özgürlüğü pahasına yardımı desteği birbirinden esirgemeyen gönlü güzellerden. Baştaki muktedirlerin söylemlerine takılmadan sessiz sedasız yürütülen iyiliklerden. Dayanışma yaşatır diyerek büyüyen kardeşliklerden. İhtiyaç sahipleri için gönderilen unları simit yaparak dağıtan fırıncı amcalardan. Yine o unlardan ekmek yapıp ihtiyaç sahiplerine ulaştıran analarımızdan. Minicik yardımlarla kendi depremzede iken kapı kapı dolaşarak yöresindeki çocukları sevindiren gencimizden. Depremzede çadırlarının arasındaki halkla iç içe olup halat çekme yarışında ipi göğüsleyen, sanatçılarımızdan. Bu güç bizde, yani içimizde. Sadece fark etmemiz onu saklandığı yerden harekete geçmeye ikna etmemiz gerekiyor. Nasıl mı?
İlk adımı kendimizi sevmekten, kendi yüreğimize temas etmekten geçiyor. Kişi kendinden bilirmiş ya işi. İşte ilk kendi içimize bir ışık tutalım. Önce kendimizi mutlu kılacak her ne ise onu kendimize sunalım. Hediyeler alalım. Ruhumuza iyi gelen bize kendimizi iyi hissettiren her ne ise onu yapalım. Kendi ruhumuza temas ederken aslında nasıl bir başkalaşım geçiriyoruz ona bakalım. Kimseye takılmayalım. Herkesi saygıyla dinleyelim. İhtiyacımız olanı alıp yola onunla devam edelim. Sevelim sonra. Çok ama çok sevelim. Sevdiğimize onun sevdiği takımın renkleriyle bir oyuncak bebek örelim. Dokuduğumuz, dokunduğunuz her ilmeğine güzel sözler söyleyelim. Kıymet bilenlerimizin, kıymetini bilelim. Can dostum, kıymetlim dediysek eğer, onun içeceği çayın kupasına en sevdiği yerin resmini koyalım. Gidemediği, gurbetini çektiği şehri her daim hissetsin, özlemi bir nebze olsun dindirsin. Yaşı mühim değil, merhametten yoksun, sevgiyle saçına dokunulmadan büyüyen bir kadının ruhuna dokunalım. Başımızı göğsüne dayayıp orada dua edelim. Çini bir tabakta sunalım ona zeytin ağacının barışı simgeleyen dallarını, kendi içiyle barışabilsin özüne bakabilsin, onu da anlayan birilerinin olduğunu hissetsin. Sevelim ve bir umut sözcüğü yazalım minicik bir kolyenin arkasına. Umudun hikâyesi dağılsın oradan halka halka. Boyayalım sonra rengârenk gülleri, sevdiğine gülüm diyebilenlerin sevgisini aktaralım tuvale, bir ömür sevgilerine şahitlik etsin mutluluk versin. Arayalım, soralım, merak ettim diyelim, özledim demeyi, nasılsın diye sormayı esirgemeyelim. Bir sesini duymak istedim sürprizleri yapalım. Dili damağına dolaşsın heyecanı telefon ahizesindeki sesine yansısın. Hayat bazı kararları vermek için bekleyecek kadar uzun değilmiş gördük. Dün bir cümleyi esirgediğimiz bugün belki hayatta olmayabilirmiş en acı şekilde bildik ve öğrendik.
Sonuç olarak kendimize ne iyi gelecekse, önce biz kendimize verelim. Gurur yapmadan, beklentiye girmeden, kıymeti bilinir mi demeden sunalım içimizdeki sevgi pınarını. Nasibi olan içer o pınardan, nasibi olmayan geçer gider ardına bile bakmadan. Mühim olan eksilmeyelim insanlığımızdan. Takdir beklemeden, teşekkür istemeden.
Çünkü tüm bu duygular Yaradan’dan bize hediye, kendimizden bilip azgın nefsimize pay devşirme zamanı değil. Nefsini yüceltme. Ben vesileydim deyip bırak sahibine… Bak o vakit nasıl değişiyor gelen gün. Ne çok şey katmış sana, bana, ona yaşanan dün.