Dide Nur
Bugünkü biz, dünlerde yaptığımız tercihlerimizin eserleriyiz. Birkaç gün sonraki tercihlerimiz ile yarınların temelini şekillendirebiliriz. Tek oyum var adaletten yana. Bir anne, bir kadın olarak borçluyum gelecek neslimize, yarınlarımıza.
Tercihlerimizdir bizi biz yapan. Tercihleridir insanı insan kılan yahut insanlıktan uzaklaştıran. Henüz hayatın baharında iken alınan kararların adı ileriki yaşlarda tecrübe olur. Her insanın hayat yolculuğu bu tecrübelerden oluşur.
İnsan hayatında aşamalı olarak tabii ki en net görünen hali ile 2 milyona yakın savaşçının içinden en mücadeleci olanın bir hücrenin içine girebilmesi ile başlıyor. İnsan ilk o andan itibaren bir yolculuğa çıkıyor. Koşmaya razı, savaşmaya hazır, ilk olmaya aday. Sonunu bilmediği, önünü göremediği bir yolcuğa meftun olmuş Mecnun misali coşku ve hazla o yola düşmüş. Yola âşık olmuş, yoldaki imtihanları bilmeden. Yolun tehlikelerinin henüz farkında bile değilken. Anlık heyecan ve tutkunun zirvedeki tatmini ilk hedefi. İşte öyle bir tercihin var ettiği beden giysisi ile bu kâinatta yaşıyor nefes alıyor tercihlerimizle var oluyoruz o günden beri.
Taa o vakitte baÅŸlayan yolculuÄŸumuz son nefesi verene, ruh tenden ayrılıncaya kadar devam ediyor. Mühim olan bu yolculukta heybemiz nelerle doluyor. Ä°nsan denen varlık içinde bulunduÄŸu toplumun örf ve adetleriyle yoÄŸruluyor. Sağı, solu, önü, arkası, azınlığı, çoÄŸunluÄŸu tercihi yönünde açılan pencere ve kapılar onu kendisi yapıyor. Aslında “Bir yol yok, yürürsen yol oluyor. Yürümek yeterli, sadece yürümek” (Bab’Aziz) bizi biz yapan kimliÄŸimizi ortaya koyuyor.
Aidiyetimizi bize sunan grubun kalıbın içinde büyüyoruz. Bazen verilen kadarıyla yetinmeyen tarafımız elimizden tutuyor, öğrenme güdümüzle bilgiye, bilmeye olan açlığımız bize yol oluyor. İşte o vakit kabımız doldukça içteki dışa sızıyor kişisel yolculuğumuz başlıyor. Doluluk oranı arttıkça kabımız ve kalıplarımız müspet ya da menfi kırılıyor. İçte var olan benlik bazen zorbalıkla, bazen iknayla tüm dünyaya varlığını haykırmaya başlıyor. İşte bunların her biri aşamalı bir şekilde insanın iradesini kullanabilmesi, kendini yetiştirip, geliştirebilmesiyle ortaya çıkıyor. Ruhuna yakın hissettiği güzelliklerin dile geleni, getireni veya çirkinlikleri hayatın orta yerine koyuvereni oluveriyor. Yol ve yolcunun tercihleri ile bir veya birden fazla dönüm noktası oluşuyor. O dönüm noktalarındaki seyrüsefer insanın iç dehlizlerine yaptığı yolculuğu daha görünür kılıyor.
Dünü, bugünü yarınları düşünmek bize dayatılandır ya hani. “Ama …” denen cümlelerle. Zihin savaşı verilen yer de burası oldu hep. Dünden bugüne toplumu dizayn vazifesini kendine görev bilenler kendi içlerindeki güzellikleri deÄŸil de kini, nefreti empoze ediyor. Niye saklanıyor ki, yeni gelen nesilden güzellikler? Hele ki yarınlarımıza dair çok önemli seçimler arefesinde niye hortlatılır geçmiÅŸteki birikmiÅŸlikler? Çok mu zor onlardan ders çıkarmak. Çok mu zor dünlerimiz öylece gitti yandı, yakıldı yarınlarımız kurtulsun deyip yapıcı olmak. Dünün acılarından ders alıp yeniye dair bir orta yolda buluÅŸmak. İç savaÅŸlarımızı biraz olsun sessize alıp denemek en azından… Kavgalardan bıkmadınız mı? Bıkmadık mı?
Ahir ömrümde ne kadar sürem kaldı bilmiyorum. Bir anne, bir kadın olarak hiç olmazsa satırlarımla bu gidiÅŸatın deÄŸiÅŸimine bir nebze olsun katkıda bulunmak istiyorum. Kavgadan, gürültüden, çirkinliklerden, adaletsizlikten, ahlaksızların verdiÄŸi zarardan kurtulmak onlara dur demek için bir tercihim var bugün. Ve dünün hesabı yarınlara taşınmasın, evlatlarımız daha fazla savrulmasın istiyorum. Bir miras bırakacaksak eÄŸer yarınlara adı kavga ve kaos olmamalı. Faili meçhul duygularımızla çocuklarımız karanlıkta kalmamalı. Yarınlara umutla bakmalı yavrularımız. Sevginin, barışın, kardeÅŸliÄŸin, muhabbetin, aÅŸkın, adaletin, ahlakın, sanatın, edebiyatın, ilmin, bilimin mertçe konuÅŸulduÄŸu, tartışıldığı “insanlık” paydasında buluÅŸtuÄŸumuz, saygının ön planda olduÄŸu bir toplum istiyorum. Bu benim, bu senin, öteki denilen çocukların da hakkı. Çocuklarımız biz büyüklerden alacaklı hâlâ farkında deÄŸiliz. Menfaat çatısı altında koltuk derdinde olanların aval aval bakan seyircileriyiz.
Çocuk aklımda kalan iz, bugüne kadar geçmişin kini, nefreti, öfkesi önümüze sürüldü durdu hep. Bugünkü bitmeyen kavgalara sebep, birilerinin bir yerlerde yüzleşemediği birikmişlikler. Ertelenişler, elini vicdanının ortasına koyup biz birlikte başarabiliriz diyemeyişler. Yük olduğunu dahi bilmediği öfkeyi, kini, nefreti hamal misali itinayla dünden bugüne taşımalar. Temcid pilavı gibi dünü ısıtıp ısıtıp öne koymalar. Dünden bugüne taşınan yanlışlardaki ısrarlar. Birbiriyle yapılan değil, ardı sıra kazan kaynatmalar. Bu böyle devam etmemeli. Yarınlarımız için bir cümlede olsun birleşilebilmeli.
Aslında hafif silip ovalasak gözlerimizi göreceğiz. Gözyaşının rengi hep aynı. Acılar ortak. Kültürü benden olmayınca farklı olmuyor yanmak ağıtlar yakmak. Acı evladını kaybedenlerin acısı. Dünyanın öbür ucunda da, fizanda da, doğuda veya batıda, kuzeyde veya güneyde, içerde tam merkezde yürek yangını. Dövünmesi aynı, ağıdın adı farklı. Münevver Karabulut, Halime Gülsu, Pınar Gültekin, İpek Er, Esma Uludağ, Şule Çet, Ceylan Önkol, Cemile Çağırga, Rabia Naz, Oğuz Arda Sel, Eren Bülbül, Feridun Maden, Ceren Damar, Berkin Elvan, Ali İ. Korkmaz, Gülistan Doku, Ahmet Burhan Ataç, Mahir Mete Kul, Cihan Şah Uysal, Betül Seda, İhsan Özcan, Yasin Börü ve bir de panzerin altında kalıp ölen çocuklar. Benim telefonum yoktu yavrumun bir fotoğrafını dahi çekemedim diyen Felek yavrumuz hiç çıkmıyor aklımdan. Serzenişleri arşa dayandı artık anaların, babaların.
Acıda bile birbirimizi ayrıştırmayı başardık. Birbirimize temas etmeden birleş(e)meden yürüyoruz hâlâ. Mücadelesini bilmediğimize toplum diliyle hesap kesen bir çoğunluğuz. Ne yaşandığını, nelerle mücadele edildiğini ardını görmeden kimlikler üzerinden yaftalıyor, ima ediyoruz. Bir takım genel kavramlarla, sözde özlü sözlerle bel altı vurmayı, aşağılamayı matahmış gibi sergiliyoruz. Oysa ölüm tektir. Ötekileştirilemeyen tek gerçektir. Bu kayıplar kimliklere göre ayrılsa bile varılan yer, dokunulan şey bir avuç topraktır ( o da nasipse eğer). Senin canın, benim canım ayrı değil aynı toprağın bağrına konuyor. Anlamak bu kadar mı zor.
Siyasetin gelip geçici, dostluğun, kardeşliğin ve insanlığın baki olduğunu öncelikle kabul etmeliyiz. Bu haftaki seçimlere öyle gitmeliyiz. Ve unutmayalım güzel yarınlar borçluyuz neslimize. Onları karanlığa mahkum etmek mi? Sonsuz maviliklere beraber yürümek mi?
Bir reyimiz var, tercih bizim. Kendim için istediğim adaletin herkese gelmesini istediğim için sandığa bir kez daha gideceğim.