15 Temmuz’dan sonra birkaç yazı yazdım. Özetle şöyle bir şeyi sorguluyordum; Türkiye’deki güçler ayrılığının merkezinde, Yargı’nın arkasında duran askeri vesayet vardı. Yargı’nın denetleme ve frenlenme gücü askerin darbe tehdidine dayanıyordu.
Gülenciler ve ittifakları bu darbeci vesayeti ortadan kaldırıp yerine kendileri geçmek istediler, Yargı’da yeterince kadroları vardı. Siyasi iktidarla çatışıp, karşılarına çıkan ittifak karşısında başarılı olamadılar, yenildiler.
Peki şimdi ne olacak diye sormuştum işte o zaman. Çünkü Erdoğan’ın 61’de kurulmuş o vesayet sistemini devam ettirecek kendisine bağlı kadroları yoktu.
Çözüm olarak Yargı’yı tamamen siyasi iktidarın memuru haline getiren, fren mekanizmalarını tahrip eden bir yol buldular: Başkanlık Sistemi.
Biz Peker’in itiraflarıyla bu çözümün neye ulaştığını gördük: Bir Mafia State.
Mafya Devleti şöyle tanımlanıyor: “Hükümet yetkililerinin, polisin ve/veya ordunun suç girişiminin bir parçası haline geldiği, hükümetin organize suçla bağlantılı olduğu bir devlet sistemidir.” Suç ve ulusal çıkar bu devletlerde artık bir bütün olmuştur.
Şimdi artık Uluslar arası bir uyuşturucu davasının muhtemel itirafçısı haline gelmiş olan, çetenin eski ortaklarından Sedat Peker bize nasıl bir şablon çiziyor:
Mehmet Ağar bir uyuşturucu baronu diyor. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu onun koruyucusu, aynı zamanda polis teşkilatı ve emniyetle birlikte iş insanlarına tuzak kurup, paralarına çöküyor diyor. Binali Yıldırım’ın oğlu Erkan Yıldırım, Venezuela üzerinden yeni kokain rotası oluşturmak için Kolombiya’ya gitti diyor.
-Ne tesadüf ki Hükümetimiz de bizden sadece 10 bin km filan uzak Venezuela’dan sıfır gümrükle ‘Beyaz’ peynir ithal etmek için kararname çıkarmıştı-
Bakın yukarıdaki ‘Mafya Devleti’ tanımına, aşağıdaki şablona cuk oturmuyor mu? Suç örgütünün ‘başı’ olduğu iddia ve ima edilen kişiler çok güçlü siyasiler. Oğulları, yeğenleri onların işini takip ediyor. Polis, asker, savcı hepsi organizasyonun içinde.
Ortada bir devlet bir de derini kalmamış. Derin değil sığ sığ. Devletin kendisi bir suç örgütü olarak çalışıyor. Tabii diyeceksiniz ki bunlar mahkemelere taşınması gereken iddialar.
Çok doğru.
Ama Savcılar hareket edemiyor.
Çünkü yeni sistemde Savcı iktidardaki partinin memuru.
17-25 Aralık korkusuyla AKP Yargıyı bürokratik bir mekanizmaya indirgedi.
Pislik ortaya saçıldı, böyle durumlarda asgari demokrasilerde Yargı aracılığıyla bir ‘temiz eller’ operasyonu yapılır, en azından sisteme güven yeniden sağlanır.
Bizde ise bu mekanizma ortadan kaldırılmış, güçler ayrılığı yok edilmiş tüm güç Saray’a indirgenmiş durumda.
Bu tür rejimlerde ne olur?
Bağırsaklar temizlenemez. Mafya devletlerinde mafyöz kurallar işler. Bağırsaklar bildiğiniz içindekilerle birlikte ortaya saçılır ve kural dışı bir, birbirini temizleme süreci başlar. Çeteler sokakta hesaplaşır.
Siyasi cinayetler, adam kaçırmalar, faili meçhuller…
Türkiye yine karanlık günlere gebe.