Türkiye siyasi tarihinde 1990’lar dendiği zaman akla gelecek ilk isimlerden biri hiç kuşku yok ki Tansu Çiller’dir. Hani bu hafta oğlu karısını darp edip kaburgalarını kırdığı için mahkemenin evden uzaklaştırma kararı verdiği. “Oğlumun oturmadığı evde kimse oturamaz” diyen büyükanne Çiller de bunun üzerine başka bir mahkemeden jet tahliye kararı alıp, gelinini ve iki torununu sokağa attı.
İşte aynı Tansu Çiller, 1991 yılında Meclis’e girmiş ve hemen Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı olmuştu. Sonrasında Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı olunca 1993’te Başbakanlık koltuğuna oturmuştu.
O zamanlar partili cumhurbaşkanı gibi bir kavram yoktu. Bazı siyasilerin aklına gelse bile uygulamaya sokulmaktan çok uzaktı. Şimdi daha iyi anlıyoruz ki bu da en doğrusuymuş.
Neyse, İngilizceyi Türkçeden iyi konuşması, Batılı tavrı ile bir anda büyük bir çevrenin ama özellikle de kadınların ilgisini çeken Tansu Çiller farklı imajı ile baya oy aldı. Hatta meşhur, “Herkese iki anahtar” vaadi de verdi ama maalesef o iki anahtarın tekini bile gören azdır.
Daha sonra ise Güneydoğu’da “kirli savaş” olarak adlandırılacak dönemin baş aktörlerinden biri oldu Çiller.
Onun zamanından beyaz Toroslar rahatça sokaklarda cirit attı, faili meçhullerin sayısı arttı. Giderek şahinleşen üslubu ile Çiller teröre karşı mücadele verdiklerini söylüyor ve “Ya bitecek ya bitecek” sloganını tekrarlıyordu.
Sonrasında meşhur Susurluk Kazası meydana geldi ve Çiller esasında geçmişlerini fazla bilmediği, malum yurtdışında eğitimdeydi, kişiler için “Devlet için kurşun atan da yiyen de şereflidir” sözünü söyledi. Burada ufak bir hatırlatma yapmakta yarar var, önceki gün televizyona çıkan Bahçelievler KATLİAMI tetikçilerinden Haluk Kırcı da Çiller’in şerefliler kategorisindendir. Türkiye’deki kısırlığın kısa bir özeti sanki.
Çiller bu derece sert bir politika çizerken kocası Özer Uçuran Çiller de boş durmuyordu. Çoğu kişi esasında Özer Çiller’in izni olmadan bir iş yapılamayacağını da aktarıyordu. Başbakan eşi olarak GEMİCİK almıyordu belki ama farklı alanlarda ticarete olan ilgisi artmıştı.
Türkiye, Susurluk kazası şokunu yaşarken medyaya çok da yansımayan bir olay yaşandı. 20 Ocak 1997 tarihinde Frankfurt Ağır Ceza Mahkemesi, Türk hükümetinden bir kadın bakanın eroin kaçakçılığı ile ilişki içinde olduğunu açıkladı. O dönem kabinede iki kadın bakan vardı. Biri Başbakan Tansu Çiller diğeri günümüzde İYİ Parti Genel Başkanı olan, o dönem İçişleri Bakanı olarak görev yapan Meral Akşener.
Meral Akşener’in uyuşturucu kaçakçılığı ile ilgisi olmadığını ise Almanya’daki Yeşiller Partisi Milletvekili Cem Özdemir aydınlattı.
Özdemir, 28 Nisan 1997’de verdiği önergede Özgür Politika gazetesini kaynak göstererek zamanın Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller’in eşi Özer Uçuran Çiller’in, “Alman topraklarında uyuşturucu ticareti ve kara para aklama yaptığı yönünde Alman Hükümeti’nin bilgisi var mı?” diye sordu.
Lafı fazla uzatmayı sevmeyen Almanlar kısa ama etkili bir cevap ile yetindi, “Alman Federal Hükümeti bu ilişkiyi tespit etmiştir.” Bu cevabı alan Özdemir konunun biraz daha bilinmesi için şu soruyu sordu, “Güney Almanya’da L. Gmbh isimli çelik ticaretiyle uğraşan ve Hong Kong, Çin, ABD, Norveç, Moskova ve Ukrayna’da şubeleri bulunan bir şirket olduğu tespit edilmiştir. Bu şirketin osmium ve altın kaçakçılığı yaptığına dair Alman Hükümeti bilgi sahibi mi? Ayrıca Özer Uçuran Çiller’in ortağı olduğu bu şirkete, sağcı radikal çevreden Abdullah Çatlı, Amiral I.K. ve Türkiye’de uyuşturucu kaçakçılığından aranan Hüseyin Duman’ın da ortak olduğuna dair bir bilgi var mı? Yukarıda ismi geçen kişilerin 26 ve 28 Mayıs 1995’te Baden Baden’de bulunan Hotel Brenner’de buluştukları Alman Hükümeti tarafından biliniyor mu? Yasadışı bir iş için gerçekleşen bu buluşma eğer doğruysa ve Alman Hükümeti tarafından biliniyorsa, Alman yöneticiler arasında bu konu hiç konuşuldu mu?”
Kısaca Cem Özdemir, Alman hükümetinin Çiller ailesinin eroin, altın ve osmium kaçakçılığı yaptığına dair bilgisini soruyordu. Almanya yine kısa ve net bir cevap verdi. “Bu sorunun cevabı bir önceki sorunuza verdiğimiz cevapta vardır.”
Neydi o cevap, “Alman Federal Hükümeti bu ilişkiyi tespit etmiştir.”
Oğlu eşini hastanelik eden, kendisi de gelinini ve iki torununu mahkemeden aldığı tahliye kararı ile sokağa atan büyükanne Çiller’i unutanlara kısa bir hatırlatma olsun istedim. Anlaşılan seçim vaadi olan iki anahtar çok kişiye ulaşamasa da kendi ailesindeki anahtar sayısı ikide kalmamış.
Bir de Çiller’in onun ektiği tohumların kimi sonucu olarak bugün Güneydoğu’da çocuklara ve kadınlara tecavüz edip, “sarhoştum” savunmasıyla serbest bırakılan askerler var. Kurşun attıkları için ne yaparlarsa yapsınlar “şerefli” sayılanlar.
Bu makale yazarın görüşlerini yansıtır. Gazete Davul’un yayın politikası ve editoryal bakış açısı ile her zaman uyumlu olmak zorunda değildir.