Fotoğraflar: Tayfun Kesik
Aslıhan Gençay (@asligencay)
Geçen hafta Sığınmacı Hakları Platformu’ndan Taha Elgazi’yle beraber İstanbul’da en çok mülteci barındıran mahallelerden birine, Küçükçekmece’nin Kanarya Mahallesi’ne gittik. Akraba olan iki Suriyeli aileye konuk olduk ve dertlerini, korkularını dinledik. Ülkemizde mültecilere karşı –özellikle bazı siyasetçilerin körüklemesiyle de- gitgide artan ırkçı tepkileri, mülteciler için sıralanan ezberleri hepimiz biliyoruz.
Biz de Cevad ailesinin dokuz ferdiyle konuşarak; onların aynasında, mülteciler ülkemizde neler yaşıyor, nasıl yaklaşımlara maruz kalıyorlar, gerçekten “keyifleri yerinde” mi ve gelecekten ümitleri ne, sorularına cevap aradık. Bugün, Dünya Göçmenler Günü’nde sizlerle paylaşıyoruz.
‘Dostlarımızın Kanını Dökmedik’
Mustafa (46) ve Gufran(37) Cevad, çocukları Ahmet (17), Abdülcevat (16) ve Muhammed’le (12) beş yıl önce Halep’ten İstanbul’a göç etmişler. Nedeni tanıdık: Savaş. Onlara Mustafa Cevad’ın amcasının oğlu Ahmet Tayyip’le (40) eşi Rim (25) de eşlik etmiş. Ahmet Tayyip ve Rim Cevad’ın Türkiye’de iki çocukları olmuş: Cudi (5) ve Muhammed (4).
Gufran Cevad, Mustafa Cevad, Muhammed Cevad, Ahmet Cevad, Abdülcevat Cevad, Ahmet Tayyip Cevad
Hep birlikte Mustafa ve Gufran Cevad’ın evinde bizi karşılayan aile, hem çok mutlu hem de heyecanlıydı sorunlarından bahsedebilecekleri için. Ailenin kadın bireyleri önce konuşmak istemediklerini belirtse de, tanışıp kaynaştıktan sonra en güzel onlar, yani Gufran ve Rim anlattı içinde bulundukları cendereyi.
Doğalgazla ısınan fakat ısı yalıtımı gayet yetersiz olan evde –belki de biz geleceğiz diye- kaloriferler yanmasına rağmen hepimiz montlarımızla oturduk. Baştan belirtelim tüm aile fertlerinin, hem geçici kimlik kartları hem de oturma izinleri vardı.
Türkiye’de en yaygın ırkçı tepki göstergesi olan “Neden ülkenizde kalıp savaşmadınız da buruya geldiniz?” sorusu hakkında düşüncelerini sorduğumuzda Mustafa Cevad; “Halep’te her an her yere roketler düşebiliyordu. Oğlum Abdülcevat henüz çocukken bulunduğu sokağa roket düştü ve roketin bir parçası beline saplandı. Bunun üzerine Türkiye’ye gelmeye karar verdik ve geldik.”
“Yabancı bir devletin işgali olsa ülkemizde kalır savaşırdık ama yaşanan bir iç savaş. Esad, 45 yaşın altındaki tüm erkekleri savaşmaya zorluyor ve silah sıkmamız gerekenler akrabamız, komşumuz, eşimiz, dostumuz. Kimse elini dostlarının kanına bulamak istemez.” diyerek cevap verdi.
Abdülcevat Cevad
Abdülcevat, belinden iki ameliyat geçirmesine neden olan roket yarasını bize gösterirken, babası ekledi; “Benim de yanımda bomba patladı ve basıncı iç kulağıma zarar verdi. Bu yüzden raporlarım var, sürekli denge sorunları yaşıyor, bir torba ilaç kullanıyorum.”
Ekonomik Krizin Pençesindeler
Gufran Cevad ve Ahmet Cevad ailenin geçimini üstlenmiş. Gufran bir tekstil atölyesinin mutfağında, Ahmet ise su ısıtıcısı satan bir dükkânda çalışıyor. Taha Bey’in verdiği bilgiye göre; şu anda Türkiye’de 900 bin Suriyeli işçi bulunmakta ve bunlardan sadece 45 bini çalışma iznine sahip.
Rim Cevad, Muhammed Cevad, Cudi Cevad
Gufran, eskiden haftanın yedi günü sabah 08:00’den akşam 17:00’ye kadar çalışırmış. Sigortası yokmuş ve sıkı durun aylık maaşı 1600 TL’ymiş. Bugünlerde daha uzun süre çalışmaya başlamış Gufran, zira patronundan zam istediğinde ona atölyenin temizliği, paça kesme, ip kesme gibi ek işler verilmiş. Sonuçta Gufran da, ek gelir elde edebilmek için gece yarısına kadar çalışmak zorunda kalmış.
Ekonomik kriz hepimiz gibi onları da vurmuş durumda. Asgari ücret karşılığında sigortasız çalışan Ahmet; “Sürekli çalışıp para kazanıyoruz ama para geldiği gibi gidiyor.” diye anlatırken geçim sıkıntılarını, babası Mustafa; “Pazardan bir şeyler alıyoruz. Yatıyoruz kalkıyoruz, bir bakıyoruz hepsine zam gelmiş. Baş etmemiz mümkün değil. Ev sahibi kirayı 5 bin TL’ye çıkardı ve ‘Beğenmiyorsanız çıkın evden.’ diyor.” şeklinde ifade ediyor. Ahmet henüz 17 yaşında ama sırtındaki yük büyük.
Ahmet Tayyip Cevad, Rim Cevad, Muhammed Cevad, Cudi Cevad
Küçük Muhammed ve Cudi’nin babası Ahmet Tayyip ise araç muayene servisinde çalışıyor. Onun çalışma koşulları da çok ağır. İş yerinde üç kişinin yapabileceği işi kendisine yaptırdıklarını, sigortasının nedensiz yere kesildiğini, haftanın altı günü geç saatlere kadar çalıştığını ve çok yorulduğunu, aktarıyor Ahmet Tayyip. Evin çalışmayan tek bireyi Rim. O da çocukları küçük olduğundan, evde onlara bakıyor.
Irkçı Tavırlar Her Yerde
Rim’e evde sıkılıp sıkılmadığını sorduğumda: “Biz bu topluma ağırlık ve rahatsızlık veriyoruz. Ne zaman dışarı çıksak bize kötü kötü bakıyorlar, hissediyoruz. Bunları yaşamamak için dışarı çıkmamayı tercih ediyoruz. Böylesi daha iyi.” diyor.
Devam ediyor sonra: “Bir kere otobüse binmek zorunda kaldım, Cudi çocuk arabasındaydı. Bir kadın arkamdan bindi ve ‘Defolun gidin ülkenize, sizi istemiyoruz.’ diye bağırarak çocuk arabasını tekmeleyip iteledi. Cudi çok korktu ama ben ses çıkarmadım. Başka bir kadın orada beni müdafaa etti.”
Gufran da, iş yerinde benzeri sorunlar yaşadığını söylüyor. Ne enteresandır ki Türk işçiler ona iyi davranırken, Kürt işçiler Gufran’ı sürekli azarlıyorlarmış: “Hatalı bir iş yaptıklarında benim üzerime atıyorlar, kendimi Türkçe iyi ifade edemediğim için sürekli suçlanıyorum. Onlara hata yapmak serbest ama bana yasak.” Diyor ve ekliyor: “Ama bana ‘Defol git ülkene.’ dediklerinde, ben de onlara, siz de gidin o zaman ülkenize, diye cevap veriyorum.”
Herkesin acısını birbirinden çıkardığı, zayıfın daha zayıfa yüklendiği bu kaotik ortam, onların gündelik hayatlarının bir parçası. Mesela Ahmet’in iş yerinde de usta, Suriyeli işçilere aynı muameleyi yapıyormuş. Maalesef hepsi bu ırkçı yaklaşımları her gün yaşıyor ve ne yapsalar çözemiyorlar.
Okulda Irkçı Saldırı
Ailenin küçüklerinden Abdülcevat, sağlık sorunları nedeniyle örgün eğitime devam edemese de ailesi açık liseye kaydını yaptırmış ve eğitimini sürdürüyor. Muhammed ise mahalledeki Mehmet Akif İnan İmam Hatip Ortaokulu’nda 4. sınıfta okumakta.
Okulda sorun yaşayıp yaşamadığını merak ettiğimde, gözleri çakmak çakmak anlatıyor Muhammed: “Bizim sınıfta bir çocuk var, durduk yere, sırf ben Suriyeliyim diye gelip bana vuruyor. Onu öğretmene şikâyet ettim, öğretmen konuşacağını söyledi ama bu sefer gitmiş ağabeyine anlatmış, toplanıp geldiler, beni dövdüler.”
Muhammed, bu saldırıyı da öğretmenine anlatmış, öğretmen ailelerle konuşmasına rağmen sorun çözülmediği gibi bir aile çocuklara; “Muhammed’in ayaklarını kırın, hak ediyor.” diyecek kadar ileri gitmiş. Muhammed hâlen bu kaosun içinde yaşıyor.
Baba Mustafa ise; “Ben sürekli oğullarıma, ‘Kimseye karışmayın, üzerinize gelseler de ses çıkarmayın, biz yabancıyız burada.’ desem de Muhammed küçük olduğundan beni dinlemiyor. Hazmedemiyor, sürekli hakkını arıyor. Muhammed böyle bir çocuk.” diyerek oğlu için endişelendiğini dile getiriyor.
Ve sonra okul saati geldiğinde vedalaştığımız Muhammed’i “Asla haksızlığa karşı susma ve alttan alma, sonuna kadar hakkını ara, sana saldırırlarsa sen de saldır.” diyerek uğurluyoruz.
Abdülcevat Cevad, Muhammed Cevad
Hastanelerde Bizi Başlarından Savıyorlar
Ahmet Tayyip’in bir gün işte parmağı kırılmış ve Kanuni Sultan Süleyman Hastanesi’ne gitmişler. Hastanede yanlış tedavi uygulandığı için parmak kemiği yanlış kaynamış. Sonrasında özel hastaneye gidip gösterseler de, doktorlardan, artık bir şey yapılamaz, cevabını almışlar. Bu nedenle sürekli sağ eli ağrıyor Ahmet Tayyip’in.
Ahmet (17) de aynı hastaneye gitmek zorunda kalmış bir kere; “Yarım saatlik işi bir günde hallettiler. Bizi sürekli dolaştırıp, şuraya gidin, buraya gidin, diye başlarından savdılar. Anladım ki, acil bir durumumuz olsa doktor gelene kadar ölürüz.“ diyerek aktarıyor yaşadıklarını.
Taha Bey arada; “Zaten Suriyeliler hastaneye gittiklerinde doktorlar öğrencileri yönlendiriyorlar hastalara, Suriyeliler üzerinde öğrensinler istiyorlar.” açıklamasını yapıyor.
Sınır Dışı Etme Baskısı
En yakıcı soruna ve en büyük korkularına geliyor sonra sıra: Sınır dışı edilmek. Bu korku, şu anda tüm mültecilerin üzerinde bekleyen bir giyotin gibi adeta. Hükümetin “Gönüllü dönüşü sağlayacak, 1 milyon mülteciyi Suriye’ye göndereceğiz.” açıklamaları üzerine Şubat ayından bu yana polislerin keyfi baskı ve uygulamaları başlamış.
Sokakta polis tarafından rastgele çevrilen mülteci bireyler, oturma izinleri ve kimlik kartları olsa da gözaltına alınarak sınır dışı ediliyorlar. Hatta uluslararası hukuka aykırı olan bu uygulamaya, bir dayanak gösterme gereği dahi duymuyor polisler.
Bu noktada Taha Bey açıklama yapıyor; “Şu anda mültecilerin yaşadığı en büyük sorunlardan biri bu. Polisler herhangi bir mülteciyi sırf tipini beğenmediği için durdurup kimlik kontrolü yapıyor ve direkt sınır dışı ediyor.”
Ahmet yaşadıklarını şöyle anlatıyor: ”Benim iş yerim eve yarım saat uzaklıkta. İşe giderken üç defa polis çeviriyor kimlik kontrolü için. Taksim saldırısından sonra bu baskılar daha da arttı. İş yerimdeki Suriyeli arkadaşımın evi iş yerine çok yakın, öğle yemeklerini evinde yerdi ama şimdi korkudan gidemiyor. Bakkala bile gidemiyoruz polis çevirir diye.”
Evde küçük Cudi ve Muhammed dışında bu tedirginliği, korkuyu yaşamayan yok. Bu korku da artık hayatlarının sıradan bir parçası.
Her ne kadar onlara uluslararası haklarını ve yapılanların keyfi uygulamalar olduğunu anlatsak da Mustafa; “Kanun var evet ama uygulamada yok.” diyerek ülke gerçeğimizi özetleyiveriyor.
‘Esad’dan Korkuyoruz’
Gönüllü olarak Suriye’ye dönmeyi ise düşünmüyor Cevad ailesi. Bugünlerde her ne kadar onlara “Gidebilirsiniz, Esad size bir şey yapmayacak.” dense de, Suriye’ye döner dönmez Esad’ın onları cezaevine atacağından ve işkence göreceklerinden eminler.
Gufran Cevad
Gufran söze giriyor: “On yıl önce babam Halep’te bir hastaneye, hasta akrabasını ziyarete gitmişti. Orada hem onu hem hastayı tutukladılar. O günden beri babamdan hiç haber alamadık. En azından ölü mü, sağ mı, bunu bilseydik… Suriye’de hukuk yok. Esad çok kolay insan öldürüyor ve kaybediyor.”
Devam ediyor: “Bacımın eşi Esad tarafından tutuklandı ve cezaevinde işkenceyle öldürüldü. Bize, gelip cesedini alın, dediler sadece. Orada o kadar normal ki bunlar, hiç güvenmiyoruz Esad’a.”
Briket Evler Gerçeği
Cevad ailesine, bakan Süleyman Soylu’nun Suriye’de açılışını yaptığı briket evleri ve yaşam alanlarını hatırlatıp, ne düşündüklerini sorunca, Mustafa yanıtlıyor:
“Akrabalarım gönüllü olarak geri döndüler ve Suriye’nin kuzeyinde yaşıyorlar. Gittiklerinde görmüşler ki hiçbir şey hazır değil, sadece duvarlar var. Hiç anlatıldığı gibi değilmiş. Şimdi büyük sıkıntı içindeler. Su yok, elektrik yok, iş güç yok…”
Ailesi Suriye’de yaşayan Rim de ekliyor: “Bizimkiler de aynı şeyleri anlatıyor. Zaten Suriye’nin genelinde su, elektrik sorunu var. Çoğu insan savaştan dolayı işsiz güçsüz kaldı. Büyük sıkıntılar yaşanıyor.”
Tek Umut Kanada
Yaşadıkları cendereden kurtulmak için tek istedikleri Kanada’ya gitmek, zira orada yaşayan bir arkadaşları; “Burada tüm belge ve izinleriniz bir iki günde halloluyor ve hayat çok rahat.” diye anlatmış Kanada’yı onlara. Mustafa; “Beş yıldır Türkiye’de yaşıyoruz ama hâlen ne olduğumuz ve ne olacağımız belli değil, bu yüzden Kanada’ya gitmek istiyoruz.” diyor kısaca.
Aslında ilk geldiklerinde Suriye’ye yakın olmak için Türkiye’de kalmak isteseler de, ekonomik kriz ve keyfi sınır dışı etme uygulamaları başlayınca bu kararları netleşmiş. Fakat yine de “Sınır dışı etme uygulamaları durursa Türkiye’de kalırız.” da demekteler.
Mustafa Cevad, Muhammed Cevad, Ahmet Cevad
Sosyal Hayatları Yok
Suskun gençler ise Türkiye’de kalmayı hiç istemiyor. Ahmet ve Abdülcevat’ın, ailenin diğer fertleri gibi sosyal hayatları hiç yok. Babaları Mustafa; “Biz ailecek sahile gider, arada mangal yaparız.” dese de eşi Gufran atılıyor; “Yılda iki kere sadece…” Mustafa, oğullarının yalnız dışarı çıkmasından korktuğunu, bu yüzden hep ailecek gezdiklerini ekliyor.
Kız arkadaşlarınız yok mu, diye merak ettiğimizde Ahmet “Türk de olsa, Suriyeli de olsa büyük sıkıntı olur. O yüzden yok ve istemiyoruz” yanıtını veriyor. Abdülcevat da onaylıyor ağabeyini. Bırakın şehir dışına seyahati, beş yıldır sadece bir kez mahalleden çıkıp Sultan Ahmet Camii’ne gitmişler. Bunun dışında sadece babalarıyla Florya sahiline gidebiliyor bu çocuklar.
Bu ortamda gelecek üzerine konuşmak çok büyük bir lüks ama yine de soruyoruz…
Rim; “Geleceğimiz yok bizim, sıfır.” diyor ve ekliyor: “Biz okumadık, birçok sorun yaşadık bu yüzden çocuklarımızı okutacağız, eğitim alacaklar, gelecekten sadece bunu bekliyorum.”
Rim Cevad, Muhammed Cevad, Cudi Cevad
Evden ayrılmadan önce aklıma geliyor ve ‘Ümit Özdağ’ı tanıyor musunuz?’ diye takılıyorum onlara. Rim hariç hiçbiri tanımıyor zira diğerleri sürekli çalıştığı için internetle haşır neşir olan sadece Rim.
Nasıl bilirsin, dediğimde “Ülkede hangi suç işlense, kim öldürülse, kimin burnu kanasa o Suriyelileri suçluyor. Çok adaletsiz ve korkunç biri, hiç sevmiyorum.” cevabını veriyor.
Sonra tüm sohbet boyunca yavaş yavaş yanıma yaklaşıp en sonunda kucağıma oturan Cudi, utangaçça beni öpüyor. Ben de Cudi’ye sarılıp onu öpüyorum ve her şeye rağmen yaşama sevinçlerini, ümitlerini kaybetmemiş bu güzel ailenin bir an önce Kanada’ya gidebilmesini umut ederek evden ayrılıyoruz.
Umarız onların hayatlarını okuyanlar da artık Suriyelilere karşı ön yargılarını bir kenara bırakıp, hep beraber barış içinde yaşayabilmeyi ve farklılıklara saygı duymayı bir kez olsun denerler.