Deniz Zengin
Yaklaşık bir yıl cezaevinde kaldıktan sonra tahliye edilen Gazeteci Nur Ener Kılınç ile çıplak aramayı konuştuk.
Gazete Davul: Öncelikle sizi tanıyalım?
Uluslararası verilere göre gazetecilik Türkiye’deki en tehlikeli mesleklerden birisi. Bir tarafta sizi hücreye atarlar, diğer taraftan gözü dönmüşçesine ‘silivri soğuktur’ deyip gülerler… Sizi çırılçıplak soyarlar, sonra bir nezarethaneden koridor görüntüsü yayınlayıp beş yıldızlı otellerine örnek verirler. Öncelikle böylesi bir zeminde mesleğini iktikara kukla olmadan yapan meslektaşlarıma, arkadaşlarıma selam olsun!
Atatürk Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunuyum. Ben de bir çok meslektaşım gibi, Türkiye’de haber yaparken haber konusu olan gazetecilerden birisiyim. Tıpkı sınıf arkadaşım Dicle Haber Ajansı muhabiri Selman Keleş gibi, Ayşenur Parıldak gibi, Hanım Büşra Erdal gibi… 1 Mart 2017 gecesi başlayan kelepçeli yolculuğum 357 gün sonra son buldu. Mahkeme salonunda bir bardak su içmeme izin vermeyen mahkeme heyetinden 7 yıl 6 ay hapis cezasından başka birşey beklemiyorduk zaten. Mahkeme kararım istinaf aşamasında iken esaret ile hürriyet arasında bir karar vererek eşimle birlikte birlikte Almanya’da yaşamaya karar verdik, şuan Almanyadayız.
Gazete Davul: Gazetecilik devam ediyor mu?
Bir Türkiye gerçeğini hatırlatarak devam etmek istiyorum. Bir çok gazetecisinin şuan yapmaya çalıştığı tek iş kendi meslektaşlarını haber yaparak, bu işkencecilerin elinden kurtarmaya çalışmak. Çok vahim bir tablo ile karşı karşıyayız malesef. Bebekler, hamile kadınlar, yaşlı insanlar, hasta insanlar… Hangi hapishaneye baksanız bir feryat yükseliyor. Bu feryatların içinde 357 gün yaşamış birisi olarak yaşananları unutmam ve şuan yaşamaya devam edenlerin çığlıklarına kulaklarımı tıkamam imkansız. Uluslararası anlamda elimden geleni yapmaya çalışıyorum. Amacım çözüm odaklı ilerlemeye çalışmak ve işkencecilerin elindeki bu insanların çığlığına kayıtsız kalmamak.
Ben gazetecilik mesleğini ortaokul sıralarında deneyimlemiştim. O zamanlar okulda ‘Karabiber’ ismini verdiğim aylık bir duvar gazetesi çıkartıyordum, tek başıma. O günlerden bu günlere çok rüzgarlar esti, fırtınalar koptu. Şimdi hangi mesleği yapmak istediğim konusunda aceleci davranmak istemiyorum, yeni bir dil öğrenme sürecindeyim. Bu süreçte biraz da dinlenerek üzerimdeki işkence izleri geçtikten sonra yeniden karar vermek istiyorum.
Ama hangi mahalleden, hangi dosyadan tutuklu olursa olsun elleri kelepçeli insanlar için adalet istemeye hep devam edeceğimi düşünüyorum. Bu konuda değerli oyuncu Turgay Tanülkü hocanın izinden gitmek istiyorum.
Gazete Davul: Çıplak aramadan sizde geçtiniz. AKP Grup başkan vekili Özlem Zengin’in inkarını bir gazeteci gözüyle nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ahlaksızlığı ‘ahlak’ edinmiş gözü dönmüş bu işkence sevicilere tek tek cevap vermek istemiyorum. Sadece tek bir soru sormak istiyorum: Çıplak arama işkencesi yoktur diyen bu kişi araştırmasını nasıl yapmış? Çıplak arama işkencesine maruz kalan hangi kadınla konuşmuş? Bunların her konuşması bir rezalet, bir felaket.
Tecavüzcüler için çıkıp da ‘bir kereden bir şey olmaz’ diyenler de bunlar.
Başlarındaki binlerce liralık eşarplar, kollarındaki binlerce liralık çantalarla çıkıp da ‘bu ülkede ekonomik kriz yoktur’ diyenler de bunlar.
İnsanları kaçırıp, kaybedip, öldürüp, çırılçıplak soyup da ‘işkenceye sıfır tolerans’ diyenler de bunlar. Çıplak arama vardır! Çıplak arama işkencedir! Ben ve diğer kadınlar tek tek, tarih ve yer bilgisi ile bu ifşayı yaptık.
Gazete Davul: Sosyal medya bu konuda etkili bir paylaşım aracı oldu mu?
Gazetelerin kapatıldığı, televizyonların kapatıldığı, ısmarlama haber ve manşetlerin başrolde olduğu suni iktidar medyasında insanlar çığlıklarını sosyal medya aracılığıyla duyurabiliyor. Bu bir Türkiye gerçeği oldu maalesef.
Kadınlar tecavüzcülerle sosyal medyadan mücadele ediyor, ifşa ediyor.
Şiddet gören kadınlar sorunları adalet mekanizmasında çözemediği için sosyal medya ile çığlık atıyor.
Cezaevinde çıplak arama işkencesine maruz kalan birisi olarak benim de aynı yolu denemekten başka bir seçeneğim yoktu. Türkiye’de bu işkencecilerin elinde olan insanları düşünerek, çıplak arama uygulamasına maruz kalmamak için hastaneye gidemeyen insanları düşünerek bu konuda bir video çekmeye karar verdim. Elbette o travmaları anlatmak benim için ve diğer kadınlar için hiç kolay değildi.
Şuan bu mesele çözüme kavuşmuş değil, ama bir hayli yankı buldu vicdanlarda. Güzel haberler de bir kaç gündür geliyor.
Korkmadan ifşa etmeye devam edersek en kısa zamanda sonuç alacağımızı düşünüyorum. Çıplak arama işkencesine maruz kalan binlerce kadın olduğunu biliyorum. Cezaevinde olduğum 357 gün süresince de bunu gördüm. İşkenceye maruz kalan kadınları ve erkekleri konuşmaya davet ediyorum. Biliyorum ki anlatması çok zor, büyük bir travma. Ama gelin, gücünüzü toplayın ve korkmadan siz de ifşa edin. UTANACAK OLAN BİZLER DEĞİLİZ, ONLAR.
Bizler şu an bu ifşayı yapacak imkana sahipsek, bir yerde elleri kelepçeli halde bu işkencelere maruz kalmaya devam eden insanların olduğunu unutmayalım. Herkesi, bu boğucu korku ikliminden çıkarak İFŞAYA davet ediyorum.