CAFER SOLGUN
10 Haziran 2020 tarihinde İstanbul Kartal’da bulunan Yakacık Hatice Abbas Halim Sevgi Evi’nde “sıra dışı” bir olay meydana geldi. “Sıra dışı” çünkü genellikle gazetelerin üçüncü sayfa haberlerinde “bakıcı dehşeti”, “gaddar bakıcı” türü başlıklarla gündeme gelen haberlerden biri değildi bu. Çünkü bu kez “dehşet” saçan 10 yaşında bir çocuk ve saldırıya uğrayan da söz konusu kurumda çalışan E.G. idi…
“Olay” özetle şu: 10 Haziran Çarşamba günü daha önce hayvanlara, diğer çocuklara yönelik saldırgan davranışlar sergilediği gözlemlenen U.A. adında 10 yaşındaki bir erkek çocuk, kurumda bulunan diğer çocuklardan farklı bir odaya konuluyor. Başında da E.G. isimli orada “bakıcı anne” olarak çalışan bir görevli bulunuyor. Çocuğa su getirmek için mutfağa giden E.G’nin peşinden gelen U.A, mutfakta ele geçirdiği bir bıçakla E.G’ye saldırıyor. E.G, feryatları üzerine diğer görevliler yetişene değin vücudunun değişik yerlerinden bıçaklanıyor, ciddi şekilde yaralanıyor, belki de ölümden dönüyor…
E.G, avukatı aracılığıyla savcılığa suç duyurusunda bulunuyor. Telefonla görüştüğüm Av. Ümmüşerife Ay, “Ortada bir yaralanma olduğu için zaten re’sen soruşturma açılmak zorunda. Biz ise kurumun açık ihmali nedeniyle suç duyurusunda bulunduk” dedi.
“Açık ihlal” derken ne kastettiğini ise, “U.A’nın saldırgan, agresif bir çocuk olduğu bilinmesine rağmen orada bulundurulmasının ihlal olduğu ve Gözlem Evi’nde tutulması gerektiği” şeklinde açıkladı.
Bu, kuşkusuz alelade bir yaralama olayı değil. Dolayısıyla hemen “kolundan tutup hapishaneye atılmalı” diyebileceğiniz bir olay da değil. Söz konusu olan 10 yaşında bir çocuk ve hapishane veya ıslahevi şartlarında tutularak ona ne tür bir “gelecek” sunulabilir?
KURUM MÜDÜRÜ: BİLGİ VEREMEM
Haber konusu olan çocuğa ancak kurum aracılığıyla ulaşabilirdim. Ancak telefonla güçlükle ulaşabildiğim Yakacık Hatice Abbas Halim Sevgi Evi Müdürü Kenan Arslan, bu konuda görüşmeye ve olayla ilgili bilgi vermeye “yetkisi olmadığı” gerekçesiyle yanaşmadı. Mağdur E.G de muhtemelen “İşimden olurum” kaygısıyla görüşmek istemedi. U.A olayın ardından ne oldu, nerede tutuluyor, bilmiyorum. Yargı süreci sonunda ne olacağını da. Ama sorun, kurumun sorumluluğu bir yana, bir “yargı” sorunu olmaktan çok kimsesiz, korunmaya muhtaç çocukların durumuyla ilgili uzmanlara kulak vermek gerektiren bir sorun.
KLİNİK PSİKOLOG BEREKATOĞLU: SEVGİ BAĞI YOKSA…
Klinik Psikolog Duygu Berekatoğlu’na öncelikle “bir çocuğun neden şiddete eğilimli olduğunu” sordum. Verdiği yanıt şu:
“Çocukluk yıllarında sevgi bağı kurma kapasitesinde bozulma yaşayan bireyler psikonevrotik veya psikotik rahatsızlıklara yatkın olmaktadırlar. Saldırganlık bir dürtüdür ve şiddet, saldırganlığın davranışa yansımış halidir. Öfke duyguları saldırgan davranışları artırır. Bir dürtü olarak saldırganlığı ve öfkeyi artıran birçok sebep olabilir. Çocuklar öfkelendiğinde bu duyguyu ifade edemediklerinde şiddete başvururlar. Sevgi, şefkat ve özel ilgi gibi temel ihtiyaçları kurumlarda doyurulamamaktadır. Sevgiye dayalı bağların kesintiye uğramış olması, yüksek oranda şiddete eğilimi artırmaktadır. Bu yoksunluğun yarattığı uyum ve kişilik problemleri, bütün gelişim süresince artan bir şekilde devamlılık göstermektedir.”
Peki ya kimsesiz çocukların kaldığı kurumlar nasıl düzenlenmeli? Bu konuda Berekatoğlu’nun değerlendirmesi şöyle:
“Korunmaya muhtaç çocukların yerleştirildiği yatılı kurumlar, mümkün olduğu kadar çocuğun aile yaşamını sürdürebileceği niteliklere sahip olmalıdır. Bu kurumlar düzenlenirken çocukların yaşları, cinsiyetleri, durumları, psikolojik, sosyal, duygusal ve eğitsel ihtiyaçları da dikkate alınmalıdır. Kurumlarda bakılan çocuk sayısı arttıkça problemler ortaya çıkmaktadır.
Kurumlarda personellerin rahatça çalışması için gerekli fiziki şartların sağlanması gerekir. Çocuklarla aralarında sağlıklı sosyal ve ruhsal bir çalışma ortamının sağlanmış olması, insan ilişkilerinin örnek düzeyde geliştirilmesi, yapılması gereken önemli hususlardan biri.
Öğrencilere yardım edebilecek psikolojik danışma merkezlerinin ve psikolojik danışmanların yetiştirme yurtlarında bulunmasını sağlamak, grup terapileri yapmak ve çözümler bulmak etkilidir.
Çocuk yuvaları, yetiştirme yurtları, sevgi evleri ve çocuk evlerinde görev yapan personele yönelik bağlanma kuramı ve yakın ilişkiler psikolojisi alanında bilgi ve beceri kazandırmaya yönelik hizmet içi eğitimler düzenlenmelidir. Kurum bakımından çocuğun güvene dayalı ve istikrarlı iletişim kurabileceği sosyal çalışmacı, psikolog, çocuk gelişimcisi ve öğretmenin niteliğinin artırılması için farkındalık ve bilinçlendirme eğitimlerine ağırlık verilmelidir.
Ne kadar iyi olurlarsa olsun kurumlar aile ortamının yerini tutamayacağından çocukların sağlıklı bir aile ortamında yetişmeleri için koruyucu aile modeline ağırlık verilmelidir.
Şiddet gösteren çocuğun kendiliğinden düzeleceğini beklemeden acilen uzmanlar tarafından rehabilite edilmesi gerekir.”
Kurumlarda çocukların o kadar güzel hakları varki yedikleri önünde yemedikleri çöpte dışardan herkes kurumda ki çocuklar için acınası gözle bakıyor ama tam tersi kurumdaki çocuklar evde kendimizin dahi çocuklara saglayamadigimiz imkanlara sahip kurslar okullar eğitimler sosyal faaliyetler hatta kıyafetten ayakkabısınız iç çamaşırına varıncaya kadar ama onların güvendiği tek şey devletin onlara verdiği haklar yani adam da öldüren yaralasanda devlet malına zarar da versen herhangi bir cezai yaptırımının olmaması .Ben direk ceza evlerine atılsın demiyorum ama şu da bir gerçek bu çocuklar harçlıklarını devletten değil kendi el emekleri alın terleri ile kazansınlar niye bu tarz yerlerde çocuklara marangozluk metal isleri cam isleri v.b gibi sanatsal yarın bir gün ekmek paralarını kazanacakları kurslar verilmiyor. Neden bizim çocuklarımız burs kazanmak için harıl harıl çalışırken onlar sadece ad soy ad yazmaktan bile acizken hiç bir ter dökmeden burs kazanıyor.Neden sokak ‘ta bu kadar üniversite mezunu varken kpss de baraj asmaya calisipta okadar atama bekleyen öğretmeni üniversitemizi dururken direk devlet işine atanıyor? Evet bence ilk önce sorunun köküne inip bu çocuklara önce hazıra konmaması alın teri ile üreterek para kazanıp emeğin ne kadar zor bisey olduğunu ve başkalarını hakkına girmemeyi öğretmek gerek sanırım. Saygılar..