İsmim Efe Tektekin.
Bana ait olmayan kocaman bir kavganın ortasında Diyarbakır’da doğdum ama hiç büyümedim. Büyüyemeyeceğim.
Kemiklerim kırıldı. Ezilen körpe vücudum ölüme yenik düştü. Direnmeyi öğrenmemiştim. Direnemedim.
Dedemi TOMA, beni bir panzer öldürdü. “Trafik Kazası Bilirkişi” tarafından hazırlanan raporda yaşamını yitiren ben altı yaşındaki Efe Tektekin “kusurlu” bulundum.
Mahkemede polis, araçta kamera sisteminin bozuk olduğunu söylemiş. “Biz devlet adına görev yapıyoruz, önce kendi güvenliğimizi alırız” demiş. Polis doğru söylüyor çünkü o hala yaşıyor. Sanık olan diğer polis, zırhlı aracın görüş açısının dar olması nedeniyle benim zırhlı araca çarptığımı söyledi.
Size bir sır vereyim mi?
Ben öldüğüm için çok mutluyum. Ben böyle bir dünyada zaten yaşamak istemiyorum.
Benim ölümünden sonra da TOMA ile panzer kurbanı veya kurşunlara hedef olan çocuklar var.
Kendi acısıyla başbaşa kalan insanlar var, kimselerin dönüp bakmadığı.
Görüyorum ki hiç kimsenin umurunda olmuyorlar. Belki de bu çocukların yaşamasını istemiyorlar.
İnsan Hakları Derneği haziran 2019 raporuna göre zırhlı araçlar ölüm saçıyor. Son 10 yılda Diyarbakır, Şırnak, Cizre, Van, Bingöl, Dersim, Şırnak, Mardin, Batman, Siirt, Hakkari, Yüksekova, İdil, Dargeçit, Silopi, Lice, Hizan-Tatvan’da 63 olay yaşandı. Polisin veya askerin kullandığı zırhlı araçlarda 16 çocuk hayatını kaybetti. Panzer kullanan, çocuk ezmiş olan asker ve polislere yönelik açılan davalardan sonuç elde edilemiyor.
İsmim Serhat Bilinmez.
Beni tanımıyorsunuz. Biz sekiz kardeştik. 15 yaşında ailemin geçim derdine ortak olmak için okulu bıraktım.
Adapazarı ilinde fırında çalışıyordum. Kolumu ekmeğin taşındığı palete kaptırdım. Olay yerinde kendimden geçtim. 112 ekibi paletten kurtararak müdahalede bulundu. Kan revan içinde hastanede can verdim.
Duymadınız beni, bilmediniz, görmediniz. Üç beş yerel gazetede üçüncü sayfa haberi olarak kaldım. Bu yüzden ölümüme seyirci bile kalamadınız.
TUİK araştırmasına göre 2012-2019 yılları arasında 5-17 yaş grubu çocuklar arasında ekonomik faaliyette çalışan çocuk sayısını 720 bin olarak belirledi. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG) verilerine göre; 2019’da 60 çocuk çalışırken hayatını kaybetti. Türkiye’de, 2013 ile 2019 arasındaki dönemde kayda geçen 419 çocuk işçi ölümü tespit edildi. Söz konusu çocukların yüzde 30.8’i tarım, yüzde 23.7’si sanayi, yüzde 45.5’i ise hizmet sektöründe yer alıyor. Yaş grubuna göre 5-14 yaş grubunda çalışan çocukların yüzde 64.1 ile tarım sektöründe, 15-17 yaş grubunda çalışan çocukların ise yüzde 51 ile hizmet sektöründe ağırlık kazanıyor.
Türkiye ölü çocukların ülkesi olmak zorunda mı?
Sürmekte olan ihmale karşı devlet mekanizmasının koruyucu-önleyici faaliyetleri neden yok?
Bir yanda çocuklar, sosyal devlet olamama durumu ile devlet tarafından çocuk işçiliği ihmaline uğruyor.
Bir yanda ise çocuklar, yok sayılan bir halkın ceremesini çekiyor. İhmal değil, düşman kategorisine alınan halkın ‘bilinçli ölüm’ halidir bu. Türkiye’de panzer ve TOMA’lar altında kalan veya iş kazalarında ölen çocuklar çözümsüz kalan sorunların başında yer alıyor. Hiçbir önlem alınmadığı gibi cezasızlıkta sürüyor. Bu gerekçelerle ölümler durdurulamıyor.
Panzerlerin çarpması sonucunda onlarca çocuk ölmesine rağmen tedbir alınmıyor. Sorumlular elini kolunu sallayarak gezmeye devam ediyor, görevlerini sürdürüyor, cezasızlıktan emin yaşıyorlar.
Sigortasız ve iş güvenliği önlemlerine tabi tutulmadan çocuk işçi çalıştırıldığı verilerle ispatlanmasına rağmen ucuz işgücüne göz yumuluyor.
Çalışan çocukların yüzde 12.9’unun aşırı sıcak-soğuk ya da aşırı nemli-nemsiz ortamda çalıştıkları, yüzde 10.8’inin kimyasal madde, toz duman veya zararlı gazlara maruz kaldığı görülüyor.
Bilinen hukuksuzluk ve yaşanan ölümler karşısında hepten sessiz ve suskun bir muhalefet ve siyasi otorite ile karşı karşıyayız. Davalarda sonuca varılamıyor. Davalar hukuktan ve adaletten uzak gerçekleştiğinden soruşturma gerçek anlamda olmuyor.
Türkiye’nin utanç rakamları olan bu veriler Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde alınan kararla yasaklanan çocuk işçilere, kayıt dışı öldürülen çocuklara ait.
Hukuksuzluğun, ötekileştirmenin, ihmallerin bütün her şeyi cehenneme çevirdiği bir ülkede, ömürlerinin baharında hayatları sönen çocukları konuştuğumuz sürece huzura varamayız.