Bedenim ölmedi ama ruhum çoktan öldü…
Yaşamak benim için en büyük başarıdır…
Duygusal ve düşünsel fırtınalarıma hiç kimseyi maruz bırakmak istemem; bütün fırtınalar içimde kopsun isterim. Benden kopanın bana dönmesi şart değil, bir ark bulup akması gereken mecraya aksın ama bu mecra bir insan olmasın. Çünkü içimde debelenip duranlar öyle okşayıcı şeyler değil, değdiği yeri kezzap gibi eriten…
Bana akanları bünyemde etkin hâle getirmemek için gayretim çok, ne denli becerebildiğim ise şüpheli. Yazımın tepesine kondurduğum cümleler mesela, intihar düşüncesine dalıp sonra çocukları için veya bilinmedik bir itkiyle geri dönen KHK’lı arkadaşlarımızın yüreğinden döküldü. Bu cümlelerin şiddetini ve diğer şiddetli cümlelerin yakıcılığını hiçbir sine taşıyamaz. Cümleye dökülmüş hâlleri bile taşınamıyorsa, varın bünyedeki ateşin hakikatini siz düşünün. Sineler böyle bir ateşi taşıyamadığından, dinsel argümanlarında sonsuz ateş olarak kavramlaşan başka bir ateşe kendini atmaya kalkışıyor. Kutsal metinleri ‘Bu fiilin sonu ebedi cehennemdir diyordu.’, onlar buna pek aldırmadı. Aldırmamakla kalmayıp ‘Kutsalın, içinde yandığım şu ateşe bir diyeceği var mıdır, bilmek isterim!’ deyip dikleniverdiler acılarının tazyikiyle.
Türkiye toplumunun devasa bir boyutunu yakıp kavuran bu ateşin sorumlusu yönetim erkini elinde tutanlardır ve bu toplu kıyımın hesabı tek tek tek sorulmalıdır. İntiharın sınırında, sevdiceğinin hasret ateşinde, kırılan onurunun küllenememiş harabesinde yaşayan KHK’lı kitlenin tek rüyası budur.
…
Rüyalar güzeldir, hayal kurmak da öyle. Pozitivizmin şiddetli etkisinden olsa gerek ilk gençliğimizde hayal kurmamak üzere eğitilirdik; rasyonel ol, rasyonel davran, boşşş hayallerin pençesinde akıntıya kürek çekme!
Bugünlerin belki de en kıymetli vergisi bu: Hayal kurmanın ve güzel düşünmenin gücünün fark edilmesi. Güzel düşünmenin ve hayallerin yaratım gücünün teslim edilmesi biz insan varlıklarını yeterince eyleme yöneltebildi mi bilemem. Fakat insan varlığının kendinde gücünü fark ettiğim andan beri, sesimin çıktığı, gücümün yettiğince hayal kurmanın ve hayal ettiklerimizin peşinde gitmenin vazgeçilmezliğini haykırıyorum. ‘Böyle oldu da ne oldu, başın göğe erdi mi?’ diye soranlara cevabım hazır: Evet başım pek çok konuda göğe erdi ve ermekte… Bütün gücümle ve enerjimle yönelerek istediğim, hayallerini kurup da ulaşamadığım henüz hiçbir şey olmadı. Mevcut hayallerimin oluşacağının teminatı, gerçekleşmiş hayallerimdir.
Daldan dala atlamıyorum. Bu ülkenin alnı ak vicdanı pak bir evladına ‘Bedenim ölmedi ama ruhum çoktan öldü…’ cümlesini kurduran zulüm bir gün masumların gücüyle sona erdirilecek ve zalimlerden hesap sorulacaktır! Hayalimiz ve yaşam amacımız budur!
‘Yaşamak benim için en büyük başarıdır…’ cümlesini kuran yirmili yaşlardaki tertemiz bir genci intiharın eşiğinden döndürecek, onu cıvıltılı ve çok renkli bir hayata katacak hayallerin peşindeyim ben.
Hayat, insan varlıklarının insan olmak bakımından hakkı olan bir vergidir. Başka bir deyişle, kendinde haktır hayat. Bu bakımdan hayat, hayatı verenin dışındaki hiçbir güç ve kudret tarafından hayat sahibinin elinden alınamaz. KHK’lı yurttaş kitlesinin hayatları elinden alınmak isteniyor. KHK’lı masumlar kitlesinin canına kast ediliyor. KHK’lı masumlar kitlesi diri diri gömüldükleri çukurda ölüme terk edilmek isteniyor.
Biz KHK’lılar ise, kendisini ve yaşadığı toplumu değiştirip dönüştürebilme gücüne sahip politik varlıklar olarak bu soykırıma karşı çıkıyor ve haykırıyoruz:
Vardık, Varız, Var olacağız!
Bu haykırışın merkezindeki yegâne güç, insanın kendisini gerçekleştirmesi gibi var oluşsal bir özellik ve yönelimdir.
“Bu makale yazarının görüşlerini yansıtır. Gazete Davul’un yayın politikası ve editoryal bakış açısı ile her zaman uyumlu olmak zorunda değildir.”