Her şey zıddıyla bilinir, çünkü şeylerin doğalarını en güçlü yansıtan kendi zıtlarıdır. Aydınlığın karanlık, tokluğun açlık, varlığın yoklukla bilinmesinde müphem olan bir nokta yoktur. Ne var ki toplumsal yaşamda zıtlıkların işaret ettiği hakikatlerin gizli kaldığı durumlar da çoktur.
-Bir yanda statü hırsından kurtulamamış geçkin tembellerin sahte belgelerle giydikleri akademik cübbeler, diğer yanda henüz on yedi yaşında sekiz dili iyi derecede öğrenebilen gencecik dimağlar. Gençlerdeki gelişme tutkusu, geçkinlerdeki cübbe tutkusunun ötesinde. Geçkinler yalancı cübbeler için tomarla para saçarken, gençler YouTube videolarıyla alıyorlar bu yolu.
-Bir yanda “Çalarlarsa çalsınlar, ben de çalıyorum, yalan yok! Ne biriktirdiysem bu adam zamanında biriktirdim, ellerimi kesseler oyumu yine ona veririm.” diyen “dürüst” esnaf, diğer yandan ekonomi bilgisiyle çakma üniversite mezunlarına rahmet okutan, “Bize nasıl bir dünya bıraktığınızın farkında mısınız?” diye haykıran henüz on üç yaşındaki bir çocuk.
-Saray mutfaklarında yemek tarifi vererek tevazusunu ispatlayan, aynı zamanda “Porsiyonlarınızı küçültün!” diyerek israf dersi veren saray ehli bile normalleşti bu toplumda. Normal olan sadece bu değil, üç saat kuyrukta bekledikten sonra aldığı bayat ekmekleri suda ıslatarak yiyen yoksul vatandaş görüntüsü saraydakilerden çok daha normal artık. Bu iki tablo arasındaki iflah olmaz karşıtlık muhataplarına hangi hakikati haykırmaktadır, söyleyebilen var mı?
Sabır ve iktisat çağrıları saraydan, şükür temennaları iyice yoksullaşan halktan.
-Hayatını zindanlarda geçirme pahasına aynasını salt gerçekliğe tutan gazetecilerin tam karşısında, servetlerini katlamak uğruna doğruyu lügatinden çıkarmış satılık kalemler var. Gece ile gündüzün karşıtlığında hiç şüphe yokken, bu tablonun tartışılır olması neyin işareti sizce?
…
Bu ülkenin ekonomisinden sorumlu bakanın Avrupalı bir meslektaşıyla yaptığı görüşme ve sayın bakanın bu görüşmeyi anlatış tarzı zihin açacak nitelikte. Hani tıkanan lavabolarımıza porçöz döktüğümüzde cosss diye bir ses çıkarır ya… Sayın Nebati’yi dinlerken zihnimizden böyle bir ses geldiğini duyumsuyoruz.
“Avrupalı bakana, ‘sizde enflasyon yüzde on olmasına rağmen sokaklara çıkamıyorsunuz, halbuki bizdeki yüksek enflasyona rağmen biz rahatlıkla sokaklara çıkıyor, vatandaşımızla konuşabiliyoruz’ dedim…”
Sayın Nebati’nin bu sözlerinin anlamına işaret eden bir karşıtlık aradım, maalesef bulamadım. Bu kadar kendinde bir gerçekliğin zıddına ihtiyaç duymaması yüzünden elim boş kaldı galiba. Fakat bu tabloda kendini dayatan soruyu sormamda sanırım sakınca yoktur: Sayın Bakan bu cümleleriyle yüce Türk Halkının aymazlığa varan duyarsızlığına mı, yoksa ülkemin idari kadrolarının zirveye ulaşan onursuzluğuna mı işaret etmek istedi?
Ben sayın bakanın gözlerindeki ışıktan bunu anlayamadım. Ya siz?
“Bu makale yazarının görüşlerini yansıtır. Gazete Davul’un yayın politikası ve editoryal bakış açısı ile her zaman uyumlu olmak zorunda değildir.”