Ülkemde suçlanmak için tek kıstas var: Muhalif olmak.
Muhalif olmak gün görmemiş renkleri, düşlerimizi besleyen sesleri, ayak izi taşımayan yolları sevmek hatta bunlara tutkun olmak demek. Başka bir deyişle, hayatın her alanına doymak bilmez bir merakla mercek tutmak, bilmediğini öğrenmek, değişmeyen tek şeyin değişmek olduğunun bilincinde olmak. Yurttaşa dayatılan tek renk ve tek sesin yörüngesinden çıkmanın her türlüsü muhalefet anlamına geliyor.
Dinsel ideolojiye yaslanan bu teklik, kutsalın korunması ve yüceltilmesi argümanıyla meşrulaşıyor. Ne var ki konu, hâkim dinsel ideolojinin gereklerini yaşamak ve yaşatmaktan daha öte bir boyutta. Asıl amaç, kutsalın rengine boyanarak iktidarın sürekli kılınması. Kutsalın tek olması beklenen rengi, yönetimin çıkarları söz konusu olduğunda çok renge bürünüyor. Mesela grinin renkleri leylak tonlarına falan dönüşebiliyor. Nasıl mı?
Sistemin koruması ve desteği altında bulunan kutsal renkli kurumlar var. Buralarda dinsel yaşamın kutsiyetini ve gerekliliklerini hazmeden altın nesil yetiştiriliyor, daha doğrusu bu kurumlar bu amaca hizmet ediyor. Ne var ki bu kurumlarda çalışanlar da insan; yani nefisleri var. İnsan oğlu çiğ süt emmiş sonuçta, nefs-i emmareye yenilip kendi öğrencilerine tecavüz edebiliyor yeri geldiğinde. Bu yenilgi büyükçe olabiliyor; bir öğrenci yerine birçok öğrenci, tek istismar yolu yerine çok istismar yolu denenebiliyor. Tedbirde hata yapıp Kur’an öğreticisinin öğrencisine cinsel istismarda bulunduğu ortaya çıktığında, yüce dininin kadınlara özgü en belirgin işaretini -türban- başında taşıyarak kutsal dinine hizmet eden kadın bakan, “Bir kereden bir şey olmaz!” deyiveriyor.
Burada görünüm değiştiren grinin tonları falan değil; siyah, beyaza dönüşüyor kelimenin tam anlamıyla. Muktedirin yaslandığı dinsel argüman kadınların açık saç telleri için kızgın saçta yanma gibi bir ceza öngörüyorken, hocanın öğrencisine tecavüzü rahmet-i rahmanın gepgeniş yelpazesine emanet ediliyor. Konu açık; her ne pahasına olursa olsun haşmetli iktidarımıza halel getirecek en ufak bir uygulamaya meydan verilemez. Nefs-i emmaresine yenilip kendisine emanet edilen çocukların hayatını iflah olmaz şekilde karartan hocayı Allah da affeder, sistem de.
Gece karanlığında evine dönerken katledilen kadınların gözü dönmüş katilleri de bu minvaldeki masumlardandır. Erkek nefsinin tahammül sınırlarını zorlayan işveli kadın bedeni, var olmakla suçlu olmasa da -çünkü sonuçta onu da Allah yaratmış- baştan çıkarıcı bir gövdeyle gecenin bir yarısında sokak tenhalarında bulunmakla yegâne suçludur.
Gecenin bir yarısında, çok yıldızlı otel odalarının balkonlarından yere çakılan güzel kadınların ölümü de bu minvaldeki densizliklerdendir. Hem bu kadar genç, güzel ve çekici ol hem de otel odalarının kuytularındaki davete icabet et… Ölümü sen hak etmeyip de ben mi hak edecektim kutsal aşkına?
İktidarın aydınlık yarınlarının bekçileri olan bembeyaz bir gençlik yetişti son on yıllarda. Altlarında milyonluk arabalarla ters yollarda limitsiz hız yapan bu gençlerin önüne çıkabilene aşk olsun. Atalarının kurallarına ölesiye bağlı olan bu gençlere kutsalın sağladığı manevi sarhoşluk kâfi gelmiyor. Halbuki son devrin baş edilmez çilelerinin üstesinden gelebilmek, sarhoş olmadan mümkün değil. Yarınımızın aydınlık geleceği olan bu çocuklar içki içerek harama girecek değiller elbette. Kendilerini pudra şekerine bulayarak ülke yönetiminde tanımsız dert ve çilelerden bunalan ebeveynlerine destek olan bu çocuklar, gerçek bir cengâver. Ülkenin yasa uygulayıcıları bunun farkında; ellerinden geldiği kadar pudra şekeri dolaşımına destek vererek bu cengaverleri korumakta ve muhalif dinsizlere karşı mücadele vermekteler.
Türkiye gibi dört koldan düşman işgaline muhatap olan bir ülkede, bütün yurttaşların kendilerine düşen sorumluluğu yerine getirmesi zorunludur. Pazarda patates satandan, bozkırlarda sebze yetiştirerek horantasının karnını doyurmaya çalışan çiftçiye kadar. Yurttaşlarımız ekonomimizin yüksek ivmesini hazmedemeyerek döviz kurlarını yükselten dış güçlere karşı yüksek vergi vererek mücadele etmelidir. Gerekirse yemeyecek, içmeyecek, zaten oruç tutmak yüce dinimizin en önemli emri değil mi? Ve herkes tutumlu olacak. Avokado kurutmaktan şişe domatesi yapmaya kadar her yolu siz sefil yoksullara öğreten bir anamız var, kıymet biliniz.
Müslümanın gözü komşusunun harcadıklarında olmaz, müslüman dediğin tok gözlü ve sabırlı olur. Vay efendim milyarlık mücevherat, yat kat villa sahipleri vergi vermezken asgari ücretlilerden kesilen vergiler hak mıymış? Devlet kademelerinde beş altı maaşı aynı anda alanların kazancı helal miymiş? Bu kadarına ancak pesss denir. Senin gözün başkalarının malında mülkünde ve kursağındaysa bunda devletin suçu yoktur. Devletin yasası tanrısaldır, onun kurallarına uymak halk yığınlarının görevi ve sorumluluğudur. Dış güçlerin rengarenk oltalarına takılırken bize danışmıyorsunuz da koskoca bürokratların maaşlarını mı sayıyorsunuz? Fakat burada bizde de kabahat var; sefil halk tabakasına bu kadar yüz verirsen, sonuçta başına çıkması mukadderdir.
Devlet kutsaldır, devlet yönetimine itaat etmek bir nevi ibadettir. Yurttaşın öğrenmesi, öğrenemiyorsa da ezberlemesi gereken yegâne kural budur.
Eleştiri, bu ülkenin masum halkını baştan çıkarmak için din düşmanlarının başarıyla enjekte ettiği bir hastalıktır. Ülkemizin namusunu korumak ve geleceğini inşa etmekle görevli olan iktidarımıza gelen eleştiriler, düzene savaş açmak demektir.
Eleştirinin düzeyi ne olursa olsun, düzene savaş açan teröristtir ve en ağır şekilde cezalandırılmalıdır.
Eleştiriyi minik bir serçe bile yapsa kanatları koparılır, dili kesilir.
Geleceğin kutsal aydınlığını inşa ettiğimiz bu süreçte, malâyaniyata yer yoktur. İşimiz gücümüz hâlimiz, ciddiyettir. Bu ciddiyete halel getiren her şaka terörle eş değerdir.
Şanlı neslimizi yetiştiren eğitim kurumlarımıza -şaka yollu bile olsa- laf atanın katli caizdir. Orasını burasını şurasını edepsizce sergileyerek mücahitlerimizin ar sınırlarını zorlayan şarkıcı parçaları için bu kural esneyecek değildir!
“Bu makale yazarının görüşlerini yansıtır. Gazete Davul’un yayın politikası ve editoryal bakış açısı ile her zaman uyumlu olmak zorunda değildir.”