Gözlerimden akıp avuçlarıma biriken değil gözyaşı, yaşımı akıttığım bir elem taşı..
Nasır nasır parmak uçlarım, ellerim, kanamaya yüz tutan umutlarım.
Ekmeğinin ardından gece nöbetlerinin alın teri; ben Ayşe, ben Oya, ben Elif..
Çocuklarının taleplerini karşılayamayan eşinin yüzüne yaralı bakan; ben Hasan, ben Ali, ben Cemal..
Emeği sömürülen,
Geleceği lime lime edilen, denizde balıklara, gökte kuşlara yem edilen.
Vardır elbet benimde düşlerim, benim de geceyi sır eyleyen yarım gülüşlerim.
İşverenlerin pandemiyi fırsata çevirip işçiyi, emekçiyi bin misliyle sömürmesi yetmedi; kod 29 diye fişleyen, yaşamın tüm güzelliklerinden mahrum bırakılan, köle olduğuma inandırılmaya çalışılan..
Ben köle işçi olmamak için kod 29’u sermayenin başına çalacak güce sahibim.
Mesele gücün örgütlenebilmesinde.
Üreten ben, sırtımdan geçinen sen!
Mesele kendi kollarımızda!
Ocak ayının başlarında Bursa’da 20 kadın işçi tinerden zehirlendi.
Doğru dürüst duyulmadı bile!
Sinbo direnişi, PTT işçileri, Migros işçileri derken tekrar başladı; toprakta yeşeren umut çiçeği kışın ortası bahara bezedi kalbimin içi şimdi Boğaziçi.
Aşağı bakmayan bir gençlik gözleri hep mavide.
Buram buram özgürlük çiçeği her biri.
Belediyelere kayyum, üniversitelere kayyum derken, gençlik özerk-demokratik üniversite mücadelesini karanlığın en zifir yerinde bir fener gibi yaktı.
Yok öyle umutlardan vazgeçmek.
Yok öyle aslanın ağzındaki ekmeği çiğnemesini beklemek.
Aslan da biziz, bu devranı yerle yeksan edecek umut ta biziz.
Adnan Yücel’in dediği gibi “yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek, sürecek bu onurlu kavga”
Selam olsun direnen işçi sınıfına.
Selam olsun kalbimin çiçeği Boğaziçi öğrencilerine.