Yeni doğuş mu, yeniden doğuş mu? Doğumdan sonra yeni bir doğuş mümkün müdür?
İlk doğumdan sonraki bütün oluşlar bir yeniden doğuş mudur, yoksa olanın tamamlanması mıdır?
Zaman dünyamıza dair bir kavram. Gezegenimizin bize sunduğu süreyi işaretleyerek hayatımızı kolaylaştırıyoruz. Buna göre, yaşlılık/ gençlik gibi kavramları kullanırken su üstüne yazı yazıyor olabiliriz. Ne ki bu işaretler olmadan hayat düzeneğinde yol almamız da mümkün görünmüyor.
2022, 2021’in verilerinden doğmuş henüz süt kokan bir yıldır. Peki 2022’den doğan yılları yıl döngüsünde tamamladığı on iki ay mı belirleyecek? Yoksa hem kendisi hem de doğurdukları, 2021’den doğduktan hemen sonra başka an(lar)a evrilirken mi belirlenecek?
Bu türden soruların kesin cevabı yok. Asıl derdimse insan.
İnsanın doğumunu belirleyen an hangisidir? Genel olarak anne karnından çıktığı ilk an insanın doğumu olarak kabul ediliyor. Bu kabulden hareket edersek, yumurtayla spermin buluştuğu o ilk andan anne rahminden dışarıya çıktığımız ana kadar geçen koskoca oluş sürecinin üstünü tek kalemde çizmiş oluyoruz. Halbuki böyle yapıldığında insan yaşantısını belirleyen en temel etkenleri de yok saymış ve sorunların çözümüne yanlış yerden başlıyoruz. Altı delik bir kovaya su doldurmaya çalışmak ve boşu boşuna kovanın dolmasını beklemek gibi bir yanlışlık bu.
Konuda derinleşmeyi uzmanlarına bırakarak asıl göz diktiğim yere gelmek istiyorum.
Ben anların büyülü sancılarından sonraki doğuşlara diktim gözümü. Böyle bir aydınlığı deneyimledikten sonra kendisine ve hayatına bakan insan, hepi topu bir adım öncesindeki bakışa dönebilecek midir?
O saf aydınlıkta gördükleri on yılların inşasının yapı sökümüyse, insan, kendisine ve hayata aynı şekilde nasıl ve neden baksın? Yılların verdiği alışkanlıkla bakmaya ve geri dönmeye yeltense bile buna güç yetiremeyecektir. Tıpkı bebeğin dünyayı soluduğu o ilk andan sonra ana rahmine geri dönemeyeceği gibi.
Sarsıntıdan sonraki bakış, öncesindeki bakış kadar belirleyicidir. Sonraki bakışta gördüğümüz şey bir çökme ve enkaz gibi anlaşılabilse de çökme, hele enkaz hiç değildir. Büyük bir gürültüyle etrafa saçılanlar ve dağılanlar bizde durmaması gerekip de on yıllardır taşıdığımız ve harabesi altında yok olmaya yüz tuttuğumuz şey(ler)dir. Bu bağlamda enkazla vakit kaybetmek yerine, yepyeni bir başlangıçla, o sarsıcı yapı söküm öncesinden çok daha güçlü, canlı ve ışıltılı duran tuğlaları yeniden örmek kalıyor insana.
Yeniden örmek eylem demektir. O ışıltılı tuğlaların yeni binayı oluşturması kararlı eylem yönelimiyle mümkündür. Her eylem insanı güçlendiren ve yeni eylemler için cesaret veren bir büyüyü barındırır. Bu bağlamda içinde ışıltılı bir mutluluk taşır. Üstelik ruhsal plandaki inşaat bilindik beton inşaatları gibi kaba saba olmadığından an içinde yıllık inşa(lar) mümkündür.
Yeniden inşadaki dikkat ne denli yoğun olursa olsun, eskiden kalan ya da henüz aydınlanmamış bölmelerin korunmaya alındığını unutmamak gerekiyor. Böyle olmasaydı, insan ruhundaki oluşlar ölünceye kadar devam etmezdi. Bu bağlamda “Nasıl olsa yine yerle bir olacak.” deyip yeniden inşada eksik malzeme kullanamayız.
Belki de bu kadar şiddetlisi bir daha hiç yaşanmayacaktır, kim bilir?
“Bu makale yazarının görüşlerini yansıtır. Gazete Davul’un yayın politikası ve editoryal bakış açısı ile her zaman uyumlu olmak zorunda değildir.”