Takvim yaprakları 23.Mayıs.1992 tarihini gösterdiği gün, Roma’dan Palermo’ya gelmekte olan bir yolcu uçağında, İtalya’da mafya örgütlerine karşı sürdürülen Temiz Eller Operasyonunun (TEO) savcısı ve sorgu hâkimi Giovanni Falcone ve eşi bulunuyordu. Savcı ve eşi her hafta sonu olduğu gibi bu hafta sonu da tatillerini doğup büyüdükleri şehir olan Palermo’da geçirmek için şehre geliyorlardı. TEO başladıktan beri sürekli ölüm tehditler alan savcı Falcone, bu tehditlere aldırış etmeden mafyanın üzerine kararlılıkla gidiyordu.
Soruşturmalar sürerken mafya örgütü liderleri aşırı rahatsız oluyordu ve sonunda uyuşturucu karteli savcıya suikast yapmaya karar verdi. Uçak alana indi ve savcı ve eşini polis korumalar karşıladılar. Savcı ve eşi koruma eşliğinde Palermo’ya doğru şehri havalimanına bağlayan A29 karayoluna çıktılar.
Mafya liderlerinin daha önce suikast hazırlığı yaptığı istihbaratı olmayan savcı, eşi ve koruma polisleri bir otoyol köprüsü ayağına koyulan ağır patlayıcıların patlatılması sonucu hayatlarını orada kaybettiler.
Felice Casson, komünist Varşova Paktı ülkelerinin batı ülkelerine olası saldırılarına karşı 1952 yılında ABD ve İngiltere tarafından kurulan, CIA yönetiminde ve finans desteği ile faaliyetlerini sürdüren, İtalya’daki gizli Gladio örgütünü ortaya çıkaran savcı….
Casson, aşırı sağcı faşist grupların muhalefeti korkutmak ve sindirmek için yaptığı terör eylemlerinin üzerine kararlı bir şekilde gidilmesi için her türden tehdit ve şantajı göze alarak soruşturmaların başlatılması ve davaların açılmasına ön ayak olarak, yedi yıl gibi uzun süren davaları sonucunda Gladio terör örgütünü deşifre ederek mahkûm ettirdi. Neyse ki savcı Casson halen hayatta…
Her iki savcı da biri mafya örgütlenmesi diğeri ise paramiliter örgütlenmenin kararlı bir şekilde üzerine giderek ülkelerini bu tehditlere karşı gözlerini kırpmadan ve ölümü göze alarak korumaya çalıştılar.
İtalya’da bugün Gladio yok, ama mafya örgütleri var, ancak 90’lı yıllarda sürdürülen Temiz Eller Operasyonunun caydırıcı etkisi de var.
Bu iki savcı örneğini ülkemizde içine düştüğümüz rezil durumlar için veriyorum. Bizde de aynı 90’lı yıllarda olduğu gibi mafya, bürokrasi ve siyasetçi üçgeni bir trafik kazası sonucu deşifre olmuştu.
Susurluk kazası…
Hükümet bu olay sonucu sarsıldı. İçişleri Bakanı Mehmet Ağar istifa etti. Mecliste Susurluk araştırma komisyonu kuruldu. Komisyon konuya dair raporlar hazırladı ve konunun üzerine gidilmeye çalışıldı. Aynı günlerde milyonlarca insan “Bir Dakika Karanlık Sürekli Aydınlık” sloganıyla her akşam saat 21.00’de ışıkları açıp kapatarak bu sürece toplumsal destek verdi.
Bu eylemi dönemin Adalet Bakanı Şevket Kazan “Bunlar mum söndü oynuyor!” diyerek eylemcilere ve Alevilere hakaret etmekten geri durmadı.
Susurluk olayının üzerine daha sonra gidilmedi. Refahyol hükümeti tarafından konunun kapatılması için her türden girişim yapıldı. Çünkü olayın üstüne gidecek bir yargımız ve Falcone ve Casson gibi savcılarımız olmadı, olamadı.
Şimdi Sedat Peker videolarıyla mafya, bürokrasi ve siyasetçi üçayağının yeniden yaptıkları işbirlikleri sayesinde işlenen cinayetler, uyuşturucu kaçakçılığı, şiddet ve şantaj olayları tek tek ortaya dökülüyor. Bunun anlamı yeraltı dünyasın kanalizasyonu patladı demektir.
Peker’in ifşaatları 1990’lı yıllara kadar gidiyor. Peker, Uğur Mumcu ve Kutlu Adalı suikastları ile Behçet Cantürk, Hüseyin Baybaşin ve Savaş Buldan cinayetleri için Mehmet Ağar ve Korkut Eken’i işaret ediyor.
Diğer yandan Kolombiya’dan Türkiye’ye gelmek üzereyken ele geçirilen 4,9 ton kokain sevkiyatının, Binali Yıldırım’ın oğlu Erkan Yıldırım ve Mehmet Ağar’ın işi olduğunu açıklaması derinlerdeki pisliklerin tek tek ortaya çıkacağını gösteriyor.
Peker, belki her bir şeyi söylemiyor olabilir. Bu açıklamaları yaparken kendisinin bulaştığı suçların hepsini söylemeyebilir. Hatta kendisini kurtarmak için kimi pazarlıklara girmiş olabilir.
Tüm bunları bilmemize imkân yok. Ancak bildiklerimiz ve sorularımız var:
1) Yargı bu açıklamaları dikkate alarak neden bir soruşturma başlatmıyor?
2) İktidar medyası neden sus pus durumda?
3) Ak Parti sözcüleri açıklama yapmaktan neden kaçınıyor?
4) Muhalefet bu açıklamalar üzerinden yasama ve yargı düzeyinde ne tür girişimlerde bulunacağını neden hala açıklamıyor?
Kuşkusuz suç içeren bu açıklamaların ilk muhatabı yargı organlarıdır. Ancak yargı iktidarın ağır siyasi baskısı altındadır.
Onun için yürekli yargıç ve savcılar bu dönemde ortaya çıkmalıdır. Bizde de bir savcı Falcone ve Casson çıkar mı?
Hiç umudum yok ancak umutsuz da olmak istemiyorum.
Çünkü tarihte bu ülke bundan daha kötü bir duruma düşürülmemişti. Anayasa ve yasalar hiçbir dönem bu kadar ayaklar altına alınmamıştı. Meclis yasama ve temsil gücünü hiçbir zaman bu kadar yitirmemişti. Ekonomik krizin yarattığı sosyo-ekonomik tahribatı hiçbir dönem bu kadar acı verecek boyutlarda olmamıştı.
Devlet kurumları tarihinde hiçbir dönem bu kadar liyakatten yoksun, itibarsız duruma getirilmemişti. Bölgesel ve uluslararası camiada saygınlığımız hiçbir dönem bu kadar yerlerde sürünmemişti. İlk defa bu dönem gençler, memleketlerine olan güveni fazlasıyla yitirerek geleceklerini yurtdışında arar olmamışlardı.
Şimdi…
Ülkenin selameti için yeniden bir başlangıç fırsatı yakalamış olabiliriz diye düşünerek bu zor durumları fırsata çevirmeyi başarabiliriz diye düşünüyorum. Biz de kendi temiz eller operasyonumuzu yapabilir ve içimizdeki Gladio ile hesaplaşabiliriz. Yoksa bağırsakları temizlenmemiş ve suç örgütüne dönüşmüş bir devletin yurttaşlarına verebileceği hiçbir şey olamaz.
Kendisi suç örgütüne dönüşen devlet suç örgütleriyle mücadele edemez. Devleti evrensel hukuk çizgisine çekmenin kolay olmayacağı çok açık, çünkü hukuk dışında kalan devlet aygıtı üzerinden çıkar sağlayan bürokrasi var. Bu bürokrasi bir yanıyla mafya örgütleri ile diğer yanıyla da siyaset çevreleriyle çıkar ilişkisi içinde olduğunu, hem Susurluk olayı ve hem de Sedat Peker açıklamaları göstermiş oldu.
Süleyman Demirel 90’lı yıllarda “devlet gerektiğinde rutinin dışına çıkar.” demişti. Bu açıklamanın anlamı devlet kendi yasalarının dışına çıkabilir demektir. Öyle de oldu hep…
Muhalefet tüm bunları dikkate alarak politikalar oluşturmalı ve bu acil durum için kendi arasında siyasi ilişkileri pekiştirmeli, bu durumdan ülkeyi ve toplumu çıkarmayı planlamalı ve bu konuda topluma güven vermelidir.
Rahmetli Çetin Altan üstadın dediği gibi “enseyi karartmadan” bu rezil gidişe karşı kararlı bir mücadele verilmelidir.