Türkiye iyi olma ihtimallerinden çok daha fazla kötücül ihtimallerin gerçekleşmesine uygun bir siyasi ve ekonomik zemine sahip olan ülke durumunda görünüyor.
Hatta, bölgesel ve uluslararası ilişkiler açısından da bakıldığında görülen durumda bu, sürekli sorun ve gerginlik yaratarak ve bu durumu içerde siyasete tahvil eden ve bunun üzerinden de bir “beka” sorunu algısı yaratarak, kısır ancak alıcısı da olan bir siyasi iklim ortamı oluşturmak Ak Parti iktidarının bilinen özelliklerinden biri…
Kötücül tüm ihtimallerin gerçekleşmesine açık olan bir ülke olmak için iktidar son beş altı yıldır elinden geleni de ardına koymadı.
Bugün net olarak görünen şey, orta yerde anayasa ve yasalarını yok sayan bir devlet olmuş olmasıdır.
Tabi bunun da anlamı; devleti, anayasasını ve yasalarını tanımaz duruma getirmek demek, devletin çeteleşmesi demektir.
Bir devlet kendi anayasasına ve yasalarına, iktidarın dar siyasi hesap ve çıkarları nedeniyle sırtını dönerse ve yargısı adalet için değil zulüm ve şer için kararlar veriyorsa, o ülke tüm kötücül ihtimallere uygun bir zemine sahip demektir.
Daha da vahim olanı devlet kurumlarından verilen hiçbir bilgiye güvenmeyen yurttaşların sayısı ezici bir çoğunluğa tekabül ediyor olmasıdır…
TÜİK enflasyon oranı %14 diyor.
Ve kimse inanmıyor, çünkü bu gerçek değil TÜİK vergi aldığı yurttaşlarının gözünün içine baka baka yalan söylüyor.
Bağımsız yapılan tüm enflasyon hesaplarında enflasyonun %40’a dayandığı görülüyor.
İş-Kur işsizlik oranın %13.4 olduğunu açıklıyor. Yalan söylüyor.
Yine bağımsız araştırma kaynakları işsizliğin %20, geniş anlamda işsizliğinde %27 olduğunu açıklıyor.
Seçim sonuçlarına ve seçim kuruluna güven yerlerde sürünüyor.
Hükümetin büyüme, enflasyon ve kur tahminlerine güvenen kimsenin kalmadığı biliniyor.
Tüm bunların yarattığı aşırı güvensizliğin toplumsal alanda yarattığı travma, ister istemez siyasi ve toplumsal gerilimi artırıyor.
Güvensizlik algısının boyutlarını gösteren en önemli göstergelerden biri gençlerin %62’sinin ülkeyi terk etmek ve başka ülkelerde kendilerine bir gelecek aramak istemesidir.
Ayrıca yaygın güvensizlik ve gerilim, toplumsal ahlak ve huzurun sağlanmasını da zorlaştırıyor.
Avrupa ülkeleri arasında kadın cinayetleri bakımından yılda ortalama beş yüz cinayetle birinci sıradayız.
Hırsızlık, gasp ve dolandırıcılık olaylarının sınırları belli değil…
Bu kaotik tablo açık bir yönetim sorunun olduğunu bize gösteriyor.
Muhalefet partilerine gelince…
Muhalefet partilerinin iktidara karşı bu durumda daha geniş bir siyasi blok oluşturma konusundaki gayretleri bir yere kadar anlaşılabilir bir çabaya işaret ediyor.
Ancak bu çabalar kadar bir o kadar da önemli olan çabanın pratik siyaset sorunlarının çözümüne yönelik program ve kaynakların neler olabileceğine dair daha etkili bir toplumsal iletişimde yaratmak çok önemli gözüküyor.
İşsizliğin azaltılması ve halkın alım gücünü artırabilecek vergi ve sosyal politikaların neler olabileceği, ayrıca ekonomik büyüme ile gelir adaletinin iyileştirme programları gibi politika setleri oluşturtarak kamuoyu ile paylaşmak ve tartışma yaratmaya çok ihtiyaç var.
Bütçe ve cari açık ile yüksek enflasyonun yarattığı bir ekonomik durgunluk söz konusu iken bırakın yurtdışından doğrudan sabit yatırımların gelmesini, kendi müteşebbisimiz bile bu ortamda yatırım yapmıyor.
Hal böyle olunca da bir yandan ekonomik durgunluk, nedeniyle işsizlik artarken diğer yandan da yatırım olmayınca işsizlik haliyle zirveye çıkıyor.
Bunda salgının kuşkusuz etkisi var.
Ancak yıl sonuna doğru yavaş yavaş salgından çıkabileceğimizi tahmin ettiğimizde, daha bugünden salgın sonrası döneme ilişkin bir ekonomik projeksiyon oluşturarak bugünden tartışma açmakta fayda görmekteyim.
İkincisi salt bir ekonomik program değil ayrıca yine ekonomiyle ilişkili diğer yapısal sorunlardan biri olan hukuk devleti, demokrasi ve insan hakları ihlallerinin giderilmesi için politik bir normalleşme planına en az ekonomik plan kadar ihtiyaç duyulmaktadır.
Kısa, orta ve uzun vadede demokratikleşme alanında güçlü adımların atılması, ekonomi üzerinde daha hızlı sonuç vereceği unutulmamalıdır.
Yeni demokratik bir anayasa, yeni bir toplum sözleşmesi hedefini hiçbir zaman gözden kaçırmadan…
Devletin anayasasına ve yasalarına bağlılıkta kurumsal yapısını acilen güçlendirecek adımların atılması, çok elzem bir durum olarak görülmelidir.
Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarının iktidar tarafından ya yok sayılarak ya da hile ile arkasına dolanarak uygulanmaması sonucu yaşananların bize ders olması gerekiyor.
Kamu istihdamında kaybolan liyakat, başını almış gitmiş yolsuzluk ve rüşvetin önlenmesi için diğer yandan kamu ihale düzeninin yeniden ve daha sıkı ölçüler içinde kurularak özerk hale getirilmesine dair atılacak adımlar kamu kaynaklarının daha verimli kullanılmasına neden olacaktır.
Kısaca muhalefet partilerine söylemek istediğim, bugünden iktidar partisi gibi konuşun ve yapacağınız işleri ve atacağınız adımları kamuoyuyla paylaşın.
Yoksa sen ben bir araya gelirsek şu kadar oy alır, şu kadar milletvekili çıkarır ve iktidar oluruz demek tek başına yetmiyor ve yetmez de…
Halk, muhalefete ancak iktidardan farklı olarak sorunların çözümüne yaklaşımını görür ve inanırsa onu iktidara getirecek desteği verir.
İktidarla aranızdaki farkı bugünden yaratın, mesela iktidarla dış politika konusunda farkınız nedir?
Bence farkınız yok.
Son olarak ABD yaptırımları için muhalefet olan CHP ve İYİP partileri neden iktidar partileriyle ortak açıklama yaptı.
ABD’nin yaptırım kararlarının nedenlerini niye sorgulamadınız?
Ha keza Ermenistan’ı kınayan kararda öyle oldu.
Kürt sorununun konusunda farkınız nedir?
AB’ye tam üyelik hedefiniz varsa ve buna iktidardan farklı gidecek bir yol haritanız olup olmadığını açıklayın…
Çünkü bilinmiyor…
Öyle olmuyor işte iktidarı yaptıklarının yarısına muhalif, diğer yarısına da destek vermek olmuyor işte..
Yarım muhalefet yaptığınız zaman da oylarınız istediğiniz gibi bir türlü artmıyor.
Çünkü yarım muhalifliğin seçmen gözünde karşılığı bu kadar oluyor.