Yaklaşık altı aydır zorunlu kalmadıkça evden dışarı çıkmadan seyrediyorum ülkemi ve dünyayı. Koronavirüs’üninsanlara yaşamı nasıl zindan ettiğini, nasıl sosyal yaşamdan ve hayattan kopardığını seyrediyorum. Koronavirüs’ün neden olduğu krizde, tüm sektörlerle birlikte kendi yaşamımın danasıl değiştiğini seyretmiyor yaşıyorum. Geçen yaz hazırlığına başladığım “Çiçu” oyununa kitap söyleşilerime, “Koca Yasa” oyunuma hazırlığım, telaşım bir bir geçiyor gözümün önünden. Kolay değil, yazın başlar bizim telaşımız;önce hangi oyunu oynayacağımıza karar veririz sonra onun üzerinde çalışmaya başlarız, oyuncu seçimi, rol dağılımı,dekor, müzik özetle en ince ayrıntısına kadar düşünürüz. Sonra başlar okumalar ardından ezber ve sahne provaları tabiişansımız varsa bir sahne bulup orada prova yaparız; yoksa neresi uygunsa oraya toplanır koşullarımızın el verdiği ölçüde çalışırız. Uzun uzadıya yazmadım zira birçokları bilir ki, kolay bir süreç değildir. Oyunu ortaya çıkarmakla da bitmez. Asıl ondan sonrası var ki en büyük sıkıntımız işte o zaman başlar. Oyunun oynanacağı salon bulmak, sergilenmesi için gerekli çalışmayı yapmak, tanıtımı, pazarlaması daha fazla insana ulaştırma çabası… Şayet oyunun içinde minnacık bir cümle varsa ve şayet o cümle birinin işine gelmiyorsa koca oyun ziyan olur gider. Onca emek çöpe atılır, oyuncular, oyun daha sahnelenmeden işsiz kalır çünkü korkudan ne sahne veren olur ne de oyunu davet eden olur. İşte bunca hengâmeyi ve basamağı tırmanıp son aşamaya gelmiş ve artık seyircisiyle buluşmaya hazır oyunların birçoğunun iptal edilmesini yaşadık.
Kendi yaşadığımı en başından başlayayım anlatmaya, daha doğrusu özetleyeyim. Eylül 2019 da başladı telaşım. Önce tek kişilik oyunumun düzenlemesi ile başladım işe, sonra onayını bekledim daha sonra okuma ve ezbere geçtim. Diğer yandan Almanya’da, “Bergisch Gladbach Kadınlar Tiyatrosu”nun oynayacağı oyunun düzenlemesini yapıp rol dağılımını, kostümlerini, dekorlarını, müziklerini seçtim. Ekim ayının ortasında neredeyse her hafta Fransa’dan kalkıp Almanya’ya üç tren değiştirerek oyun yönetmeye gittim. Soğuk havalarda bazen yağmur, bazen kar, bazen kuru soğuğa aldırmadan treni kaçırdığım da oldu, telaşla yanlış trene bindiğim de; hasta hasta gittiğim de, babamın hastalığı sürecinde gözyaşlarımla yol aldığım da oldu.
Ben bir yandan koşarken oyuncularım da durmadı! 8 Mart’ta çıkacak oyunlarının telaşıyla canım kadınlarımda bir telaş vardı ki anlatması zor ama yaşaması güzeldi. Hem evinin işine hem çalıştığı işine hem de oynayacağı oyuna yetişmeye çalışan ve tüm görevlerini kusursuzca yerine getirmek için koşuşturan 17 kadın… Belki de 9 saat yolculuktan sonra bana yorgunluğumu unutturan onların tatlı telaşı, bitmez tükenmez enerjileriydi. Birkaç mecburi prova ertelemesi bir yılbaşı tatili derken oyunumuzu hazırlayıp son prova için 6 Mart’ta toplandık ve aldığımız haberle adeta yıkıldık. Avrupa genelinde tüm toplu gösteriler iptal edilmişti. Oyuncu kadınlarım ve ben isyan etmedik değil elbette ettik fakat ciddi bir sorun vardı ve bizim anlayışlı olmaktan başka çaremiz yoktu. Öyle de yaptık. Elimizde ezberler, aklımızda replikler,hayalimizde alamadığımız alkışlarla dağılıp evlerimize çekildik. Bu kadarla kalsa iyi! Tek kişilik oyunum da iptal edildi ve Vedat Gültekin hocamla prömiyere gün sayıp tatlı bir telaştayken birden ne zaman oynanacağı belli olmayan oyunuma veda ettik. Ardından kitap imza günlerim,söyleşilerim bir bir iptal edildi. Elbette olması gereken buydu ortada bir kriz vardı ve tüm kurumların ve kişilerin sorumluluğunu bilmesi gerekirdi.
Fakat olmadı. Düşündüğüm gibi, olması gerektiği gibi olmadı. Türkiye’de ilk önce Tiyatro salonları kapatıldı oyunlar iptal edildi ki yukarıda kendi oyunumun ve çalıştırdığım ekibin çalışmasını çok kısa tutarak anlattım. Gerek maliyeti gerek çalışmaları aylar süren birçok oyun iptal edildi ve sadece oyuncular değil sahne emekçileri de bir anda işsiz kaldı. Bize oyunlarımızı oynamayı yasaklatanlar dizi setlerinde çekimlerin tam gaz devam etmesine ses çıkarmadı.Virüsün en kolay dağılacağı AVM’ler açıktı ve futbol maçları oynanıyordu. Yasak çok sonra ve iş işten geçtikten sonra onlara uğradı.
Aylardır evlerimizdeyiz, aylardır birçoğumuz maddi sıkıntıda, ek iş yapanlar iş arayanlar hatta evindeki eşyasını satarak yaşama tutunmaya çalışanlar varken gördüğümüz manzara şu: Sahillerde binlerce insan, parklarda, bahçelerde sosyal mesafeye uymadan gezenler, gece kulüplerinde köpük partileri, Survivor yarışmasında maskesiz seyirciler-yarışmacılar, açılan AVM’lerde dağıtılan virüs, sonucu muammalarla dolu futbol sezonundan sonra kutlama yapmak için sokaklara taşan insanlar. Bu durumda benim ve benim durumumda olanlar, “Virüs sadece tiyatro salonlarında mı bulaşıyor?” deme hakkına sahip değil mi? Bir taraftan günden güne artan ölümlere neden olanlardan olmadığımız için sevinirken diğer taraftan da ölümlere neden olup karantina sürecine zerre katkısı olmayanları acı içinde seyrettik. Hiçbir sıkıntı yaşamadan hatta hükümetin bu süreci çok güzel idare ettiğini söyleyip meslektaşlarının yaşadığı sıkıntıları görmezden gelerek kendisine verilecek birkaç kuruşu almak için devletin tiyatro oyuncularına katkıda bulunduğunu söyleyenleri ise onların adına utanarak seyrettik zira göstermelik birkaç kişiye yardım edildiğini bilenlerdeniz.
Şimdi yine hazırlanıyorum, yeni oyunumun ezberi,provası, telaşı ve kitap imza günleri ve söyleşilere gideceğimi hayal ederek. Yarın ne olur bilemeden belki de yine buluşamayacağımız seyirciyle bunu düşünmeden hazırlanıyoruz.
Bu makale yazarın görüşlerini yansıtır. Gazete Davul’un yayın politikası ve editoryal bakış açısı ile her zaman uyumlu olmak zorunda değildir.