Bir toprak parçasını vatan yapan nedir?
Yaşadığımız coğrafyayla kurduğumuz ilişkide o coğrafyadaki insanların payına düşen nedir?
En basit hâliyle mutlu anılarımız olan yerleri sever ve özler, mutsuz olduğumuz yerleri sevmez ve oradan uzaklaşırız. Çünkü insan, hayatın bütününü duyguları temelinde algılayan ve anlamlandıran bir varlık.
İnsan yaşantılarının farklılığı toplumsal renklerin farklılığına içkindir. Etnisite, din, cinsiyet gibi farklılıkların yanında ekonomik eşitsizliğin meydana getirdiği uçurum bu renkleri belirleyen en önemli faktörlerden biridir.
Ekonomik eşitsizliğin neden olduğu renk, algı ve eylem farklılıklarının dorukta yaşandığı günlerdeyiz. Bir yanda yaşanan tabloda şöyle fotoğraflar var:
-Çocuğuna tost alamayıp intihara yönelen babayı metro istasyonuna atlamaktan kurtaran yine çocuğunun “Baba yapma!” diye haykıran görüntüsü oldu.
-Yoksulluk durumlarına tahammül edemeyen farklı meslek gruplarından kişiler intihar etti.
-Pazar yerlerinin en kalabalık olduğu saatler değişti: Akşam karanlığında pazar kalıntılarını deşeleyerek yiyecek arayanlar pazarın akşam müdavimlerini oluşturuyor.
-Halk ekmek kuyruğunda hâli hatırı sorulan yetmiş dört yaşındaki işçi emeklisi gözyaşlarını tutamadı.
-Askıda ekmek kuyruğundaki yurttaş ağlayarak, “Hayvanlarıma yedirmek için kuru ekmek istediğimi söylüyorum ama aslında bu ekmekleri biz yiyoruz!” dedi.
-Pazar esnafı mor lahanayı bile dörde bölerek satmak zorunda kaldıklarını ifade etti.
Örnekleri çoğaltmak mümkün fakat meramımı bu kadarıyla anlatabileceğimi düşünüyorum.
Memleketimden insan manzaralarının diğerinde ise şöyle fotoğraflar var:
-Eski Aileden Sorumlu Devlet Bakanı, yeni Gaziantep Belediye Başkanı sayın Fatma Şahin
HaberTürk yazarı Muharrem Sarıkaya’nın yönettiği bir televizyon programında belediye başkanı olarak yaptığı etkinlikleri anlatıyor. Bu sırada Sarıkaya İHA muhabiri Ahmet Demir’e ‘beceriksizliği’ nedeniyle tokat atıyor. Bu olay bütün Türkiye’nin önünde gerçekleşiyor. İnsandışılaşmanın sınırlarını zorlayan sahnelere alışmış görünen Türkiye halkı bu durumlara zannedildiği kadar alışmadığını sayın Fatma Şahin’den bir tepki bekleyerek ortaya koyuyor. Halbuki beklenen olmuyor ve sayın Şahin sıradan bir hadiseye şahit oluyormuşçasına programına devam ediyor. Bununla da kalmıyor, sözlerinin sonunda Sarıkaya’ya övgüler düzüyor.
Beni sevindiren ve umutlarımı besleyen konu ise bu karanlık hadise üzerine sosyal medyanın şahlanması ve dalgalanması. Demek ki insanlık tam ölmemiş ülkemizde, diye düşünüyorum. İnsanî davranışı bekleyenler ve insandışılaşmaya tepki gösterenler çok fazla.
Sayın Şahin’in sonradan verdiği demeçteki özrü ise kabahatinden oldukça büyük. Aileden sorumlu eski bakanımız, muhatabının kendisinden program sonunda özür dilediğini ve herkesin içinde tepki göstermeyi gerekli bulmadığını söylüyor.
Bu durumda Fatma Şahin’in, Sarıkaya’nın saygısızlık yaptığı kesimin öncelikle emekçi İHA muhabiri, sonrasında da Türkiye toplumu olduğunu hiç düşünmediğini anlıyoruz.
AKP iktidarının ve muhafazakâr cenahın “Kol kırılır yen içinde kalır.” mantığıyla varlığını sürdürdüğünü artık biliyoruz. Fakat buradaki utanç verici tablonun bu mantıkla bile anlaşılamayacağını işaret ederek konuyu burada bırakıyorum.
…
Başka bir fotoğrafta ise Türkiye toplumunun sevdiği ve yıllardır bağrına bastığı bir sanatçı var. Bu sanatçımız sayın Hülya Avşar. Avşar kızının muktedire olan yakınlığı ve sevgisi, bu duygusal durumun kaynağı sadece kendisini ilgilendirir. Sonuçta herkesin dilediği tanrıya tapabileceği, istediği uçta özgürce yaşayabileceği demokratik bir toplumun inşası için çaba sarf ediyoruz.
Ne var ki konu özel alandan ve bireysel duygu/düşünce boyutundan çıkıp toplumun en temel sorunuyla ilgili ahkâm kesmeye geldiğinde, bir yurttaş olarak itiraz hakkımızı kullanıyoruz.
Ben oyunculuğunu sevdiğim ve son dönemdeki konumlanışını hiç dert etmediğim Avşar kızıyla ilgili daha insaflı kelam edeceğim. Öfkeli arkadaşlarımız/ yurttaşlarımız gibi malını mülkünü satıp bu toplumun ihyası için hibe etmesi gibi ütopik şeyler talep etmeyeceğim kendisinden. Sonuçta onun emek ürünün bedeline hiçbirimiz muhtaç değiliz.
Fakat sayın Avşar benim de içinde bulunduğum yoksul halk kitlesine hitaben “Gerekirse simit yenecek!” diye buyurduğunda, nezaket sınırından çık(a)masak da iki çift laf etme sorumluluğunu yerine getiriyoruz.
Sayın Hülya Avşar, dilerseniz bir uzman kiralayarak söylem analizi dersi alabilir, zekasını hiç dikkate almadığınız halk kitlesine daha inandırıcı uyarılarda bulunacak kelimeleri seçmeyi öğrenebilirsiniz. Böylece yıllarca yatırım yaptığınız duygusal sermayenizi boşluğa savurmamış olursunuz.
Aslında ülkemdeki insan manzaralarını anlatabilmek için kendisini seçtiren bu iki profil üzerinde çok söz etmeye değmez. Sözüne ve kelimelerine saygı duyan bir insan olarak niyetim sadece bu duygusal, düşünsel ve eylemsel karanlığa itiraz etmek.
Anlayacağınız vicdanıma borçlu kalmak istemiyorum, bütün mesele bu. Söylem analizi yapmıyor sadece söyleme işaret ediyorum.
Son tahlilde ülkemdeki insan manzaraları arasında verdiğim poz beni bir kez daha onurlandırıyor, kendimi bana sevdiriyor.
“Bu makale yazarının görüşlerini yansıtır. Gazete Davul’un yayın politikası ve editoryal bakış açısı ile her zaman uyumlu olmak zorunda değildir.”