Ekonomi-politik nasıl bir bütünse ve ayrılamazsa, politikte kendi içinde bir bütün yani işin iç ve dış politikası diye bir ayrım söz konusu olamaz ve ikisi de bir politikanın tamamlayıcı unsurları olarak bir bütündür.
Ak Parti iktidarı içinse, dış ve iç politikalar öylesine bir siyasi bütünlük oluşturuyor ki, iktidarın lehine, sinek kadar katkı yapacak bir olay olsa örneğin emekli amirallerin bildirisi gibi sineği öldürmek için yüzlük obüs topuyla ateş ediyorlar.
Ama bu yazının konusu emekli amirallerin bildirisi değil bu yazımda, Kanal İstanbul ve Montrö Sözleşmesi ve Ukrayna-Rusya gerginliğini değerlendirmeye çalışacağım.
Bu sorunlar artık önümüze düşmüş, içine mecburen girmek durumunda kaldığımız, iç ve dış siyaset demeden gündeme ağır bir şekilde giren ve herkesi etkilemeye ve düşünmeye zorlayan bir hal almış sorunlar sarmalı bunlar…
Evet…
Kanal İstanbul üzerine çok konuşuldu, yazıldı.
İktidar, ne projenin çevre üzerinde yaratacağı olumsuz etkileri, ne deprem sırasında vereceği büyük zararları ve ne de orman ve su kaynaklarına verilecek zararı dinlemeden adeta kendi topraklarından intikam alan bir öfkeyle, “inadına yapacağız” diyerek, paldır küldür bu çevre katliamı projeyi yapmak istiyor.
Ve artık biliyoruz ki bu proje bir rant projesi ve kanalın geçeceği güzergahta önceden satılan arsalara ve alan kişi ve kurumlara bakacak olursak, damat dahil iktidar belli kişilerin kulağına, “buradan arsa alın” diye fısıldadığı anlaşılıyor.
Ancak kanal üzerinde diğer bir tartışma başlığı ise Montrö Sözleşmesi, Türkiye aklı sıra kanaldan geçmeyi tercih eden ticari gemilerden gelir elde etmek istiyor.
Gemiler böyle bir tercihi, daha pahalı bir geçiş ücreti ödemek için tercih ederler mi etmezler mi bilinmez ama bu niyet Montrö Sözleşmesinin arkasına dolanmak gibi bir niyeti ortaya koyduğuna kesin gözüyle bakılıyor.
Evet…
Lozan Anlaşmasıyla boğazların üzerine getirilen uluslararası denetim ve kontrol, 1936 Montrö Sözleşmesiyle kaldırılmış ve boğazların ve Marmara denizinin tamamı Türkiye’ye devredilmiştir.
Ve bu sözleşmeyle, Karadeniz’e kıyısı olmayan ülkelerin, savaş gemileri, Türkiye’nin izniyle Karadeniz’e çıkabilecekleri ve belli tonajdan fazla gemilerin ise daha sınırlı sürelerle kalabilecekleri hüküm altına alınmıştır.
Bir başka ifadeyle söylersek ve dünya dengeleri açısından söyleyecek olursak Amerikan savaş gemileri istediği zaman Karadeniz’e çıkıp fink atamayacak demektir, bunun bir diğer anlamı…
Bu yanıyla Rusya bu sözleşmeden gayet memnun ve “boğazlarda Montrö rejimi devam etmeli” diyor.
Aslında her şey İstanbul Sözleşmesinden bir imzayla çekilmeyle başladı.
Meclis başkanı “Cumhurbaşkanı bir imzayla Montrö Sözleşmesinden de çekilebilir mi? soruna “evet” yanıtı verince kriz buraya kadar tırmandı.
Bu siyasi gafın üzerini örtmek için iktidar sözcüleri üst üste “yok öyle bir şey” demiş olsa da artık cin şişeden çıkmış oldu.
İşin bundan daha vahim tarafı ise Rusya ve Ukrayna arasındaki gerginliğin bir önemli başlığı da Montrö Sözleşmesi oldu.
Şimdi bu sorunun öncesi bir bakalım…
Rusya’nın 2014 yılında Kırım’ı ilhak etmesiyle başlayan ve arkasından Ukrayna’nın doğusunda bulunan Donetsk ve Luhansk bölgelerinde çıkan çatışmalar ve kurulan yerel devletler…
İçlerinde Almanya, Fransa, Rusya ve Belarus ülkelerinin olduğu Minsk görüşmeleri ve bu görüşmelerde ateş kesin sağlanması ve Ukrayna’nın toprak bütünlüğünün korunması ile bunlara karşılık, Ukrayna’nın anayasasın da kimi değişiklere giderek özerk, bölgesel bir idari yapılanmaya karar verilmiş olması önemliydi.
Ancak taraflar zamanla bu anlaşmanın gereği olan şartları yerine getirmeyerek Minsk sözleşmesini anlamsız hale getirdiler.
Türkiye başından beri Rusya’nın, Ukrayna politikasının karşısında yer alarak, haklı olarak Ukrayna tezlerini savundu ve destekledi.
Ukrayna devlet başkanı Zelenskiy, son Ankara ziyaretin de, bu desteği bir kez daha teyit etti.
Ayrıca Türkiye Ukrayna’ya verdiği bu desteği daha da genişletilerek Ukrayna’nın NATO üyeliğine alınmasına destek olacağını ve 23 Ağustos 2021 tarihinde Kiev’de toplanacak olan Kırım Platformuna katılacağını teyit etti.
Ancak Rusya/Putin, Ukrayna’nın NATO üyesi olmasını açık bir tehdit olarak görüyor ve iki Almanya’nın birleşmesi anlaşmasında NATO’nun “doğu Avrupa’ya doğru bundan başka genişlemeyeceği” sözünü verdiğini her defasında anımsatıyor.
Türkiye’nin Ukrayna’ya verdiği bu destek şüphesiz Rusya-Türkiye ilişkilerinin yumuşak karnını oluşturması bakımdan hayli sorunlu gözüküyor.
Enerji nakil hatları, nükleer santral inşaatı, S400 ve Tarım ürünleri ihracatı ve turizm, tüm alanlardaki ilişkilere bakıldığında ve bir de buna Suriye meselesindeki ilişkileri ilave ettiğimizde ortaya şöyle bir soru ortaya çıkıyor.
Türkiye bir NATO üyesi ülke olarak batıyla Rusya arasındaki bu “iki yönlü” pozisyonunda karar vermeye mi doğru gidiyor?
Ayrıca iki Amerikan gemisinin Karadeniz’e çıkmasına izin verilmesi ve Kanal İstanbul, Montrö dışı olduğu için “ABD’ye bu kanalı kullanabilirsin” sinyali vermek ve Zelenskiy’i Ankara’da ağırlamak ve destek açıklamaları yapmak…
Tüm bunların sonucunda hala aramayan Biden, artık arar mı?
ABD-Türkiye ilişkileri rayına girer mi? diye insan düşünmeden edemiyor.
Evet, tüm bunların cevabı bilinmez ama Türkiye’nin Rusya ile ABD arasındaki bu “iki yönlü” siyasetinin sürdürülemez olduğu çok açık.
Evet…
Diğer yandan ise Ukrayna’nın bu güne kadar başına gelenlerde kendi payı da var elbette…
Sovyetler dağıldıktan sonra ülke yönetiminde ve toplumsal alanda bir türlü istikrarlı bir yönetişimi başaramadılar.
Ülkenin doğusu Rusya’nın, batısı ise Avrupa’nın siyasi etkisi altında kaldı.
Bu durum iki kutuplu gergin bir siyasi ve toplumsal durum oluşturdu.
Rusya yanlısı seçilen liderler ülkeyi Rusya’ya, Avrupa yanlısı seçilenlerde Avrupa’ya doğru ülkeyi sürüklemek istediler.
Bu iç karmaşa, Ukrayna’nın “yutulacak lokma “ gibi görülmesine neden oldu.
Oysa ülkelerinin geleceği için Ukrayna halkının büyük bir uzlaşmaya ihtiyacı var. Bunu Rusya’nın veya Avrupa’nın ülkenin içişlerine müdahalesi varken yapamazlar.
Hele şimdi işin içine birde Ukrayna’nın NATO üyeliği de girecek olursa, Rusya ile olan gerginlik nereye kadar tırmanır ve ayrıca batı, Rusya gerginliğine diğer taraftan Çin’de işin içine dahil olur mu?
Bunları düşünmek bile akla zarar veriyor.
Ancak Rusya, Ukrayna krizi küresel gündemdeki sıcak yerini ateş gibi koruyacak ve bir yanıyla batı ve doğu arasında da yeni bir kriz noktası olma potansiyelini sürdürecek.
Bakalım neler olacak…