Uçurtmayı Vurmasınlar filminin kalplerimize bir ok gibi saplanıp kalması, bir çocuğun hak etmediği şartlara terk edilişinin hicranında gizliydi.
Özünde her türlü hâle kaynaklık yapan insan, yapıp ettikleriyle öfke ve intikam duygularının muhatabı olabilir, merhamet beklediği nazarlardan ötelenebilir. Tarihin sayfaları farklı şekillerde katledilen veya hayatlarını sürgünde geçirmek zorunda kalan yetişkinlerle doludur. İnsanlı dünyanın sakinleri ise bu tür aktörlere genellikle mesafelidir.
-Yüce devletimizin mutlaka bir bildiği vardır.
-Yediği bir halt olmasa bunlar başına gelmezdi, biz neden yaşamıyoruz bunları?
Gözünü kendi hayatından ve çıkarlarından gayrısına kapayan, ancak ayağına bir taş değdiğinde de ortalığı velveleye veren insan tipine ait bu sözler.
12 Eylül faşizminin bir çocuk hayatına karanlık dokunuşu Uçurtmayı Vurmasınlar filminde tecessüm etmiş, toplum vicdanını harekete geçirmişti. 12 Eylül faşizminde hayatı derdest edilenler terörist olarak yaftalanmaya devam etse de cezaevi şartlarına mahkûm edilen çocuğun masumiyetinden şüphe yoktu, olamazdı.
…
Son altı yıldır ortalama iki milyon yurttaş terör şüphesiyle soruşturma geçirdi, on binlercesi terörist olarak yaftalanarak cezaevine atıldı. Sayı bu kadar kalabalık olunca bu faşist uygulamanın çocukları kapsaması kaçınılmaz oldu. Sonuç olarak cezaevleri kendilerine yabancı olması gereken seslere ve görüntülere maruz kaldı: Yedi yaşından küçük çocukluk ve bebeklik hâllerine…
Edindiğimiz verilere göre cezaevlerinde toplam 345 bebek var. Bu cümlenin şiddeti atmosferi galeyana getirmeli, insanlı dünyayı alt üst eden bir deprem yaratmalıydı. Çünkü bu tablonun dehşetinin yanında Uçurtmayı Vurmasınlar deyişi artık yetersiz ve etkisiz kaldı. Tıpkı kötülüğün ve vahşetin kendi boyutlarını çoktan aştığı günümüzde, Hannah Arendt’in kötülüğün sıradanlaşması kavramının etkisiz kalması gibi. Yine tıpkı insan suretini taşımasına rağmen insan dışı olmanın gün görmedik tezahürlerine kaynaklık eden aktörler karşısında Paulo Freire’in insandışılaşma kavramının sönükleşmesi gibi.
Cezaevlerinin çocuk cıvıltıları ve taze süt kokusunun istilası altında kalması insan olmanın doğasına ters bir durumdur, bunun tartışılacak yeri yoktur. Bu, insanlık durumlarına öylesine ters bir durumdur ki meydana gelen çelişkinin toplumsal bir yanar dağı galeyana getirmesi, toplum dünyasının tuzlu gözyaşları ve canhıraş çığlıklarla işgal edilmesi gerekirdi.
Fakat heyhat! İnsan kalplerinin inanıp güvendiği kutsallar aşkına tısssss bile çıkmadı, çıkmıyor.
Bu durumun farklı açıklamaları olabilir, şöyle ki:
Muhafazakâr Türkiye toplumu devlet babasının her dediğine inanıp güvendiğinden, cezaevlerine kapatılan nesli için endişe duymuyor olabilir. Merhametli, adaletli, diğerkâm halkımız şöyle düşünüyor olmalıdır:
Koskoca devletimizin yüz akı ve onuru TRT kendi yaptığı programlarda yalan söyleyecek değil ya. Demek ki Baba devletimiz bu pis teröristlerin masum yavrucakları için inanılmaz bir fon açarak -hem de bu zorlu yoksulluk dönemlerinde- bilimler üstü bir mekanizmayı işler hâle getirmiştir. Bu öyle bir mekanizmadır ki dünyada eşi benzeri bulunmamaktadır. Bu hizmet sayesinde cezaevlerindeki yavrularımız normal yaşamda bulamayacakları fırsatlara kavuşmakta, dünyaları aydınlatılmaktadır…
Dünya devleri bu konuda da bizi kıskanıyor olmalıdır.
Kendi nesline cezaevlerinin göz alıcı uygulamalarıyla böylesine sahip çıkan bir devlet mekanizması, terörist ve muhalif ötekiler tarafından anlaşılmıyor olabilir.
Fakat devlet yetkililerimizin ve onları destekleyen necip milletimizin, bu hamakati ve nankörlüğü tolere edebilecek engin bir ufku ve yüce bir sabrı vardır.
Muhalif olmayan halkımızın da bıçağın kemiğe dayandığını hissettiği şeytani anlar olabilir, olmaktadır. Ancak Baba demek her evladına eşit mesafede olmak, onların her türlü kadir kıymet bilmezliğine rağmen ihsanlarını dağıtmaya devam etmek demektir.
Yıl 2023’e gelip yüce milletimiz ülkemizdeki yeniden inşanın büyüleyici parıltılarını gördüğünde, hakikat anlaşılacaktır.
“Bu makale yazarının görüşlerini yansıtır. Gazete Davul’un yayın politikası ve editoryal bakış açısı ile her zaman uyumlu olmak zorunda değildir.”