Otistik teşhisi konmadan önce de sonra da uzun yıllarımın terapi sesanlarında geçtiğini ve ne yazık ki özellikle de Türkiye’de gördüğüm terapilerin pek işe yaramadığını inkar edemeyeceğim.
Ankara Üniversitesi Psikiyatri kliniğinde görüştüğüm bir psikolog bana “yalan rüzgarını” seyretmem için ısrar edip durmuştu. Çünkü eğer onu seyredersem insanlarla konuşacak bir konumun olacağına inanıyordu. Ayrıca sürekli kitap okumam konusunda çok netti. Onun derdi beni anlamak değil beni “normal”leştirmekti. Onunla yaptığım görüşmeler beni sinirlendirmekten ve kimse beni anlamıyor duygumu derinleştirmekten başka hiçbir işe yaramamıştı.
Daha sonra çok uzun yıllar görüştüğüm sonrasında da yakın dostum olan Psikolog Neriman Samurçay’ın bende yeri ayrıdır çünkü o bana kendimi kabul etmem için yardımcı olmaya çalışmıştı ancak benim yaptığım tek şeyin taklit etmek ve maskelemek olduğunu o zamanlar ikimiz de anlayamadık… Onunla görüştüğüm yıllar süresince nasıl kabul görülürsem öyle olmaya çalışıyordum. Gerçi ne kadar çalışırsam çalışayım bir türlü çevremde diğer insanlar gibi kabul görmüyordum. Bu korkunç bir döngüydü o nedenle de içten içte oluşan güvensizliğimi ne Neriman hanıma ne de kendime söyleyemiyordum…
Sonra uzun yıllarım terapisiz geçti ama bu seferde akıl hocam, öğretmenim, hayatımda en güvendiğim kişi dediğim bir kişiye teslim ettim kendimi. Kendinin ne olduğunu anlayamayınca birisi sana ne olduğunu söylerse hemen inanıyorsun ve o olmaya çalışıyorsun. O nedenle de uzun yıllar bana verilen rolü, ben olduğuma inanarak oynadım… Ne yazık ki o rölü çok iyi oynamanın bedelini sürekli hastalanarak, sürekli ilaçlar kullanarak ve sürekli acilleri ziyaret ederek ödedim…Ama yine de hiç şüphe duymadım…
Otistim olduğumu öğrendikten sonra ise Galler’de otizm merkezinde, uzmanlığı otizm olan iki farklı psikologla farlı zamanlarda yaptığım seanslar hayatımı değiştir. Onlar bana beynimin nasıl çalıştığını, ve neyi neden yaptığımı anlamamı sağlamakla kalmayıp, beni otizm konusunda aldığım eğitimlere de onlar yönlendirmişti. Yani hayatımda ilk defa ellili yaşlarımda aldığım terapiler gerçektende hayatımı dönüştürdü.
Ancak travma tedavilerinde başarı oranı çok yüksek olarak bilinen EMDR (Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme yöntemi) ve EFT (parmak uçlarımızla bedenimizdeki spesifik noktalara minik vuruşlar yaparak tedavi) teknikleri bende hiç işe yaramadığı gibi beni sinir krizinin eşine getirmişti. Neyse ki bu konunun uzmanı olan terapistin bu yöntemin kimi otistiklerle hiç işe yaramadığını söylemesi ile kabusum sona ermişti. Ancak bu deneyimin tam tersi olarak yine travma tedavisi için görüştüğüm davranışsal düşünsel terapi (CBT) uzmanı ile yaptığım terapilerin çok faydasını gördüm. İlginç olan yine o terapistimin yönlendirmesi ile de, hep CBT (Düşünsel davranışsal terapi) hemde psikolojik danışmanlık eğitimlerimi almaya başlamıştım.
Bunları ayrıntılı yazdım çünkü daha sonra katıldığım, yönettiğim bütün otistik destek gruplarında yalnız olmadığımı gördüm. Ne yazık ki otistik olmayan bireylerde çok iyi sonuçlar veren kimi terapi yöntemi ne yazık ki otistiklerde aynı sonuçu vermediği gibi kimi zaman da faydadan çok zarar veriyor.
O nedenle de lütfen otistik bireylerin terapi ihtiyacı olduğunda gerçekten otizmi bilen, otizmden anlayan uzmanlara ulaşın. Bir de eğer birileri her hangi bir yöntemle otizmi iyileştirdiğini söylüyorsa lütfen ondan uzak durun çünkü otizm iyileşecek bir hastalık değil. Bizlerin kendimizi anlamaya, beynimizin nasıl çalıştığını öğrenmeye ve olduğumuz halimizle kabul görmeye ihtiyacımız var, “normal” gibi olmaya zorlanmaya değil….