Süleyman Demirel’in “Dün dündür, bugün bugündür” sözünü bilirsiniz. Siyasetçinin ne kadar hızlı pozisyon, taraf değiştirebileceğine, verdiği sözleri unutabileceğine dair bir vecize olarak toplumsal hafızamıza işlemiştir.
Peki Demirel haksız mıydı tamamen? Siyasetin nesnesi iktidardır ve iktidar yolunda oluşan yeni koşullar siyasetçileri de yeni konumlar almaya mecbur bırakır. Ülkemizdeki sağdan sola siyasetçilerin son 20 yılda söylediklerine bakın. Hangisi söylediklerinin tam tersini yapmamıştır ki? Tabii kimse Demirel gibi bunun ‘siyasetin ruhunda’ var olduğunu söylemeye cesaret edememiştir.
Bazıları bunun modernizmin bir sonucu olduğunu iddia edecektir. Pek de öyle değil. Tarih boyunca siyasetçiler bukalemunluklarıyla anılmıştır. Şimdi size hikayesini anlatacağım karakter, Antik Yunanistan’da yaşamış ve gerçeği söylemek gerekirse bizim siyasetçilerin en ‘oynağı’, onun yanında sekter kalıyor.
Adı Alkibiades, M.Ö. 450-404 yılları arasında yaşamış. Ağzında gümüş kaşıkla doğmuş, Atina’nın en zengin ailelerinden Alkmaionid’lerin oğlu; babası erken yaşta ölünce, annesinin kuzeni, Atina’nın en güçlü ismi Perikles’in hanesinde yetişiyor.
Daha gençken ün, şöhret ve gösteriş merakıyla göze çarpıyor. En pahalı ipekten giysilerini giyip Agora’da dolaşması, çapkınlığı ve bol para harcamasıyla dedikodu mekanlarının gözdesi oluyor. Üstelik karizmatik ve yakışıklı da. Yani istediği ünü elde edebilmesi için her şeye sahip. Bir de üzerine Atina’ın en zengin ailesinin kızıyla evlenip daha da zenginleşiyor.
Her şey onun için yolunda gözüküyor. Ama Alkibiades beklemeyi sevmiyor, fazlasıyla fevri hareketler, işler yapmasıyla tanınıyor. İstediği üne barış şartlarında ulaşması zor gibi gözüküyor. O ne yapıyor? Şartları zorluyor. Atina ile Sparta arasındaki barışı bozmak için iki tarafın müttefikleri arasında yapılan her savaşa katılıyor. Savaşta başarı demek ün ve siyasette kazanılacak güç demek.
Ve halkın desteğini kazanmak… Siyasette başarı her zamanki gibi o zaman da onlara bağlı. Onları memnun etmek için gösterilere büyük paralar harcıyor. 416 olimpiyatında yaptıkları tarihe geçiyor. Olimpiyatlara o tarihe kadar eşi görülmemiş bir şekilde 7 yarış arabasıyla katılıyor ve ilk üç sırayı onun yarışçıları alıyor. Olimpiyatlara katılan herkese büyük bir ziyafet veriyor. Alkibiades bu süreç içinde arkasına aldığı İonialı destekçileri ile birlikte amacına ulaşıyor ve Atina şehrine, bir Sicilya seferi düzenlenmesini kabul ettiriyor. Bunun sonucu herkesin tahmin ettiği gibi Sparta ile barışın bozulması oluyor.
Ama o da ne? Gösteriş ve su gibi harcanan paralar tabii ki düşman da kazandırıyor. Alkibiades sefere çıktığı sırada Atina’da ona karşı korkunç bir suçlama yöneltiliyor. Eleusis Gizemleri’nin sırlarını uluorta ifşa eden kaba bir güldürü sahnelemekle suçlanıyor. Kendini savunma fırsatı bile bulamadan adı lanetleniyor ve gıyabında ölüme mahkum ediliyor.
Askerler gelip onu Atina’ya götürmek için ordugahtan alıyor. Ama Alkibiades o kadar kolay teslim olacak birisi değil. Muhafızları atlatıyor ve ülkesinin en büyük düşmanı olan ülkeye sığınıyor; Sparta’ya!
Orada bir bukelamun gibi dönüşerek gösteriş merakını üzerinden atıyor. Spartalıların değerlerine uygun sade bir yaşam benimsiyor ve kısa sürede sevilen birisi haline geliyor.
Her şey yine yolunda gibi gözüküyor, değil mi? Değil tabii, çünkü Alkibiades öyle pozlar verse de uslu durabilen biri değil. Bir gün Sparta Kralı İkinci Agis eşi Timaia’nın yeni doğan bebekleri Leotykhidas’a gizliden gizliye “Alkibiades” diye seslendiğini fark ediyor. Agis kuşkuya düşüyor ve onu öldürmek için bir komplo kuruyor, ama Alkibiades bunu fark ediyor ve elbette yine kaçıyor.
Bu sefer onu bütün Yunan Dünyası’ndan koruyacak tek güce, Perslere sığınıyor. Orada Perslere danışmanlık yapıyor. Vatandaşlarını savaşlarda nasıl yenebileceklerini anlatıyor! Onları bölün, birbirine düşürün diyor.
Dediğim gibi Alkibiades’in taraf değiştirmekteki hızı ve ilkesizliğini bizim siyasetçilerin yakalaması zor. Ve daha bitmedi…
Sicilya seferindeki ağır yenilgiden sonra Atina, Sparta ile savaşa giriyor ve art arda yenilgilere uğruyor, ve bu gelişmeler bakın kimin işine yarıyor!? Yeni oligarşik yönetim Persleri ve İonya’yı yanına çekmek için Alkibiades ile yeniden ilişki kuralım diyor. Alkibiades 410’da Sparta donanmasını Kyzikos’ta (Erdek) büyük bir yenilgiye uğrattıktan sonra büyük bir ihtişamlı şehrine geri dönüyor. Rıhtımda binlerce kişinin tezahüratı ile karşılandığında tanıklar ağladığını söyler. Halk ‘hainliklerini’ çok çabuk unutmuş onu ‘kurtarıcı’ olarak karşılamaktadır.
Sonraki bir yıl içinde Alkibiades sanki hayatı boyunca arzuladığı bütün güce sahip olmuş gibidir. Hakkındaki lanet yazısı hemen kaldırılır, el konulan malları geri verilir. Yüksek Komutanlık makamına getirilir. Perikles ile kıyaslanabilecek yetkileri vardır.
Başarmıştır. Yani en azından bir yıllığına. Bir yıl sonra, bir komutanı onun emrine karşı gelerek giriştiği bir deniz savaşında yenilir. Alkibiades bu yenilginin hayatını sona erdirebileceğini düşünerek yine kaçar. Artık bunca yıldan sonra çok kaçacağı yer yoktur diyebilirsiniz ama bu süreçte o kendine Khersonesos’ta (Bugünkü Gelibolu) küçük bir otonom krallık kurmuştur.
Orada bir süre yaşar. Fakat kaderi onu rahat bırakmaz. Atina Donanması’nın, Çanakkale Boğazı’nda kendileri için dezavantaj oluşturacak bir yerde durduğunu görünce Atinalı komutanları uyarır. Atinalılar onu dinlemez, çünkü güvenmezler. Bu uyarının ardındaki niyetin iyi mi kötü mü olduğunu çözemezler. Siz olsanız güvenir misiniz? Fakat Alkibiades haklıdır. Spartalılar, Yunan Donanması’nı orada neredeyse ortadan kaldırırlar. Bu felaket Atina’nın Karadeniz yolu üzerinde, dolayısıyla tahıl üzerindeki kontrolünü kaybetmesine yol açar. Atina açlığa dayanamaz ve bir süre sonra düşer, Sparta tarafından işgal edilir.
Alkibiades geri kalan yıllarını suya sabuna dokunmadan yaşamak istemiştir belki de; ama çok düşmanı vardır. Özellikle de Spartalılar. Baştan çıkardığı iddia edilen bir kızın erkek kardeşleri ve Spartalılar onu Frigya’da, Aristotales’e göre Ephesus Dağı’nda bulur. Sevgilisi ile kaldığı çadırı sessizce kuşatıp, ateşe verirler. Alkibiades son anlarını tam bir asker gibi karşılamıştır. Sağ elinde kılıcı sol elinde kalkanıyla tek başına düşmanlarının üzerine saldırır. Antik Atina’nın en parlak ve fazlasıyla ün düşkünü isimlerinden, roman gibi bir hayatı olan Alkibiades ok ve mızrak yağmuru altında can verdiğinde 46 yaşındadır.
“Bu makale yazarının görüşlerini yansıtır. Gazete Davul’un yayın politikası ve editoryal bakış açısı ile her zaman uyumlu olmak zorunda değildir.”