15 Temmuz 2016 Türkiye’de kaos günlerinin başlangıcı oldu. Darbe oldu mu, olmadı mı kim yaptı, kim yapmadı, gerçek ne idi tartışmalarına hiç girmiyorum. Aklı olan, yaşanan bunca şeyi düşünür, parçaları birleştirir neyin ne olduğunu, gerçeği rahatlıkla görebilir.
Bu ülkede 2016 Temmuzundan sonra 140 bin kamu emekçisi kanun hükmünde kararnamelerle (KHK) ihraç edildi. İhraç edilen insanlara terör örgütleriyle irtibatlı iltisaklı dediler. 140 bin insan hakkında bu kararı kim verdi? O isimleri hangi mahkeme kararından alarak listelere yazdılar? Bu soruların cevabı verilmedi. Çünkü yasal, meşru bir cevap yoktu. Buna rağmen iktidara bunun hesabını soran olmadı.
İlk KHK’lar yayımlanmaya başladıktan sonra neler oldu? İnsanlar bir günde yıllarca emek verdikleri işlerinden oldular. KHK’lılar iktidar tarafından terörist ilan edildiği için bu insanları tanıyanlar onların terörist olduğuna inanmasa bile iktidarın hedefinde olmamak, hışmına uğramamak, kendileri de ihraç edilmemek için arkadaşlarını, dostlarını bir günde terk ettiler. Kimse kimseyi tanımaz, birbirine selam vermez oldu. Eşler boşandı. Ana babalar çocuklarını terk etti. Çocuklar ana babalarını tanımaz oldu. Çocuklar ağladı, analar ağladı, babalar ağladı. Binlerce insan tutuklandı. Tutuklanmamak için bazıları birbirini ihbar etti. İhbar edilenler kırıldı, edilmeyenler korku içinde adımı kimse verdi mi diye beklemekten hasta oldu.
Binlerce kamu emekçisi nezarethanelerde işkence gördü. Bu işkenceler sonrası Gökhan Açıkkollu öğretmen kalp krizi geçirdi, hayatını kaybetti. Ahmet, babasını göremeden kanser hastalığından öldü. Hakan anne-babası hapisteyken babaannesi ve dedesi refakatinde ilik nakli oldu. Ve bu yazının hacmine sığmayacak daha niceleri…
Tutuklanıp hapishanelerde çürümektense yurt dışına kaçmanın yolları arandı. Bu yolda Meriç’te bebekler öldü. Annelerin cesedi çocuklarına sarılmış halde kıyıya vurdu.
Bazı KHK’lılar ilk günlerde sokağa çıktılar. KHK’lara karşı direnişe geçtiler. Akademisyen Nuriye Gülmen, öğretmen Semih Özakça 324 gün, Semih’in eşi öğretmen Esra Özakça 280 gün açlık grevi yaptı. Üç eğitimci ölümden döndü. Öğretmen Acun Karadağ direnişinin 25. günü kalbinden rahatsızlandı kalbine pil takıldı. Nüfus memuru Nazan Bozkurt’un direnişte polisler tarafından göz kemiği kırıldı. Kör olmaktan ameliyatla takılan platin bir protezle kurtuldu. Mimar Alev Şahin defalarca polis şiddetine uğradı parmağı kırıldı. Polis, KHK direnişinde Mehmet Dersulu öğretmenin ayağını çatlattı. Bu direnişte kimimizin kaburgası kimimizin burnu kırıldı, yüzlerce kez gözaltına alındık, tutuklandık.
Biz KHK’lılar, 5 yılda hasta olduk, ailelerimizden uzak kaldık, gün oldu aç, gün oldu parasız kaldık. Bilmediğimiz işlerde çalıştık. İnşaatlarda düşüp can verdik. Görüşe giderken yollarda trafik kazasında öldük. Kalp krizinden öldük, kanserden öldük. Öldük öldük öldük…
Ağladık, üzüldük, hastalandık. Kimileri çocuklarıyla psikiyatra gitti, gitmeye devam ediyor. Kimi evinden, yaşadığı yerden, kimi yurdundan göç etti. Hamile kadınlar nezarette tutuldu. Emziren kadınlar sütünü lavaboya sağdı. Yeni doğum yapmış kadınların hastane odasının kapısında gözaltı için polis bekledi. Binlercesi hala tutuklanma tehdidi ile yüreği pır pır bekliyor.
Bizler bunları yaşarken Süleyman Özışık Efendi ne yapıyormuş? “Masum olduğunu bildiği KHK’lıların dosyalarını Süleyman Soylu’ya götürüyormuş, OHAL Komisyonu bunları işine iade ediyormuş” Kimin masum olduğunu sen nereden biliyorsun? Hâkim misin, savcı mısın? Mahkeme mi kurdunuz insanları yargılıyorsunuz? Bu Süleyman, kim ki içişleri bakanı bunun sözüne ikna oluyor? Bu Süleyman kim ki OHAL Komisyonu bunun sözüne ikna olup insanları işine iade kararı veriyor? OHAL Komisyonu dedikleri oluşumu kimler yönetiyor? Bu işlerde kaç para dönüyor? Siz kimsiniz onuruyla çalışmış kamu emekçilerinin hayatıyla oynuyorsunuz? Bu ülke nasıl oluyor da kanuna aykırı bu işlere sahne oluyor?
Biz bunların cevabını biliyoruz. Siz de tek tek cevap vereceksiniz. Yargılanacaksınız!
“Bu makale yazarının görüşlerini yansıtır. Gazete Davul’un yayın politikası ve editoryal bakış açısı ile her zaman uyumlu olmak zorunda değildir.”