Türkiye toplumu ve siyaseti memleketin üzerine giydirilen bu deli gömleğinden kurtulmak istiyor, istemesine istiyor da bunun güvenli ve sonuç alıcı yollarını bir türlü yaratamıyor veya bulamıyor.
Ancak arıyor.
İşte Millet İttifakı böylesi bir siyasi yol arayışı ve bu karanlık dönmeden güvenli bir çıkışı bulabilmek için altı partinin bir araya geldiği bir siyasi konsorsiyumu temsil ediyor.
Ben kendimce bu bir araya gelmeyi ve bu karanlık dönemden bir siyasi çıkış yolu bulmak için yapılan arayışları değerli buluyorum.
Böyle düşünmeme rağmen ülke siyasi tarihinde bu ve buna benzer dönemlerde yaşananlar gelip aklıma takılıyor.
Askeri darbeler ve muhtıralar tarihi de olan bir ülkede yaşayınca yaşananların verdiği deneyimler böyle düşünmelere neden olabiliyor haklı olarak.
Başından beri beni kaygılandıran şeylerin başında bu yaşadığımız felaket dönemini de merkez partiler kendi aralarında sağladığı mutabakatla diğer bir deyimle iktidar değiş tokuşu yaparak bir dönemi, her türlü hukuksuzluğu ve zulmüyle kapatarak yeni bir dönemi hiçbir şey olmamış gibi açarak yola devam edecek olmalarıdır.
Askeri darbe yönetimlerinden de normal döneme geçilirken aynısı ve buna benzer siyasi durumlar yaşandı, yani yapılan bütün kötülükler yapanın yanına kar kaldı.
Ne oldu peki; olan, kötülükler ve yapılan işkenceler altında olan binlerce insana oldu.
Sanki bu seferde buna benzer bir siyasi dümenle, Erdoğan iktidarının hiçbir şey olmamış gibi bir kenara çekilmesi zemini hazırlanıyor.
Çünkü altı parti başkanının bir araya gelmesi ve açıklanan ortak metine bakınca genel olarak söylenen 2013 yılındaki şartlara geri döneceğiz denilmek istenmesi buna işaret ediyor.
Parlamenter sisteme döneceğiz deniliyor.
Bu değişimi hiç küçümsemiyorum, ama yeterli de bulmuyorum.
Neden?
Eee o zaman bugün yaşadığımız sorunlar vardı.
Gerçi kapsamlı açıklamayı 28 Şubatta göreceğiz ama yapılan açıklama ve o açıklamanın özetinden anladığımız ise, Türkiye’nin temel sorunlarına ilişkin radikal değişiklikler yapılacağını açıklamada göremiyoruz.
Örneğin yapılan açıklamada Erdoğan döneminde yapılan hukuksuzluklar ve yolsuzlukların hesabını soracağız diye bir açıklama göremedim.
Genelde yargı bağımsızlığı ve kişi hak ve özgürlükleri gibi olumlu temenniler var.
Ancak bu değişiklerin yapılabilmesi için mevcut anayasa ve yasaların içerik olarak bu değişikliklerin yapılabilmesine bizatihi engel olduğu da bilinmelidir.
Yargı bağımsızlığı ve temel hakların güvence altına alınması için evrensel hukuk ve AB, AK normlarına uygun toplumsal mutabakata dayalı yeni, demokratik bir anayasaya ihtiyaç vardır.
Ortak açıklamada göremediğimiz ama çok elzem bir diğer talep de yeni ve demokratik anayasa talebi olmalıydı.
Evet, HDP bu ittifakta yok biliyoruz, biliyoruz ama yapılan ortak açıklamada Kürt sorunu için de tek kelime yok.
‘Kürt sorunu bizim değil, HDP’nin sorunudur’ denilmek mi isteniyor?
Kılıçdaroğlu “demokrasinin yolu Diyarbakır’dan” geçer derken bu sözlerinin yapılan ortak açıklamada bir karşılığı olacaktır diye umutlanmıştık.
Ama olmadı…
Diğer yandan açıklamada Avrupa Birliği (AB) ve Avrupa Konseyi (AK) normları kişi hak ve özgürlüklerinde esas alınacak normlar olarak açıklamada yer alması olumluydu ama açıklamada Türkiye’nin AB’ye tam üye olması talebi yer almamıştı.
Şimdi…
Baştan belirttiğim endişeler kabaca bunlardan kaynaklanıyor.
O zamanda aklımıza Ak parti döneminin sekiz yıl önceki dönemine geri döneceğiz diyen bir açıklamadan öte bir anlam bence taşımıyor.
Bu çekincelerin altında yatan nedenlerin başında ise bir iktidar değişikliği olacaksa “devletin güvenlik hassasiyetlerine” uygun ve onu zedeleyecek bir değişiklik olmamalıdır.
Yani sadece bir iktidar değişikliği olacaksa olsun.
Bunun siyasi anlamı 12 Eylül anayasası sınırları içinde kalmak, AB ilişkilerinde devlet otoritesi zayıflatacak hususlardan kaçınmak.
Kürt meselesinin devletin beka sorunu olduğu anlamak ve ona göre siyaset yapmak…
Zaten 2016 darbe girişiminden sonrada yapılan Yenikapı mitingi ve Yenikapı mutabakatı, sınırlarını devletin çizdiği ve bu çizgilerin içinde iktidar ve muhalefet oyunu oynanmasının da mutabakatı olduğu anlaşıldı.
Bu ve benzer nedenlerle HDP bu sürecin dışında tutularak devletin kontrol ettiği siyasi sistem içinde şeytanlaştırıldı.
Ancak her şeye rağmen HDP bu siyasi sistemin kırılması ve demokratikleşmenin önünü açmak için tüm zamanların en kilit siyasi rolünü yakalamış durumda…
HDP, Erdoğan rejimine son verilmesi için yapılacak seçimler olsun ve seçim sonrası oluşacak parlamento aritmetiğinde olsun, oynayacağı siyasi rol olsun her yanıyla siyaseti domine edecek bir parti durumuna gelmiştir.
Bu siyasi nedenler dikkate alınarak Millet İttifakının HDP ile diyalog ve işbirliği kanallarını açık tutması ve iktidarın onu şeytanlaştırarak tasfiye etmesi tezgahına karşı çıkması gerekir.
Yoksa her halükarda “HDP’nin ve Kürtlerin desteği yanımızdadır çünkü başka çareleri yok” bu aymazlığın karşılığı yok bilesiniz.
Bunları şunun için söylüyorum.
Türkiye 2013’lü yıllara gelmeden önce dünyanın parlayan ülkeleri arasında neden yer alıyordu?
Çünkü AB üyelik süreci, yeni anayasa ve Kürt sorununun çözümünde olumlu adımlar atılıyordu.
Ve Ak Parti iktidarı, adeta iktidarda devletin “müesses nizamına” karşı bir muhalefet partisi gibi siyaset yapıyordu.
İşte bu nedenlerle ekonomik büyümeye ve kalkınmaya neden olan pozitif sonuçlar ortaya çıkıyordu.
Millet İttifakı’nın yaptığı açıklamada, sadece o yıllara geri dönelim ama Anayasa, AB sürecinde ve Kürt sorununun çözümünde bir şey yapmayalım anlamı çıkıyor.
Türkiye’nin bugün içine düşürüldüğü bu felaket ve bu büyük kriz sadece bunları vaat eden bir siyasetle çözülemez.
Ülkeyi bataklığa sürükleyen tüm kanalların bir daha açılmamak üzere tıkanması gerekiyor.
Tek adam otoriter rejimine dönmemek için köklü hukuki ve demokratik reformlar yapılması gerekiyor.
Bu reformların yapılması için AB tam üyelik müzakere sürecine güçlü bir geri dönüş yapmak gerekiyor.
Kürt sorununun çözümünde Erdoğan döneminden daha cesur ve sonuç alıcı siyasi girişimleri HDP ile ve tüm demokrasi güçleriyle ortaklaşa yeniden planlamak ve adım atmak gerekiyor.
41 yıldır yürürlükte bulunan askeri darbe ürünü olan bu anayasadan kurutulmak ve evrensel hukuk normları içinde demokratik bir anayasa yapmak gerekiyor.
Bu gerekleri zaman içinde yerine getirebilirseniz, ancak bu cehennemden yavaş yavaş çıkabilir ve gelecek için umutlanabiliriz.
Yani sorun Erdoğan’ı değiştirmekte değil, sorun onun devletle birlikte kurduğu otoriter rejimi değiştirmekte….
Yoksa eski tas eski hamam…
Ali gider Veli gelir…
“Bu makale yazarının görüşlerini yansıtır. Gazete Davul’un yayın politikası ve editoryal bakış açısı ile her zaman uyumlu olmak zorunda değildir.”