“Sevişmek çok zor sarılmak isterim, o kadar…”
Daniska grubunun “Yaş Hüzün şarkısı” nda geçiyor bu cümle…
‘‘Artık süslenip püslenip gezinemem,
Sinema performans hele trekinge hiç gelemem.
Bu yaştan sonra hele bir de çocuktan sonra imkansız.
Elsa, Rapunzel, Pinki Pay arkadaşlarım.
Kayu, Sünger Bob, Şirinler yoldaşlarım.
Akar rengârenk düştükçe akar gözyaşlarım.
Anca bi büyük kapar gelirim,
Domates-biber-patlıcan közlerim.
Sevişmek çok zor sarılmak isterim
O kadar.
Gördüm ne mutlu mesutsun sosyal mecrada.
Bense çaresiz perişan gözlerim yolda.
Yaş hüzündüm damıtıldım damla damla.
Bir dilim beyaz peynir yanıma,
Buz istemez gidenlerin ruhuna,
Zeki’nin Müzeyyen’in Neşet’in aşkına
O kadar… ’’
Orta yaş bunalımını bu kadar iyi anlatan başka bir metin ile henüz karşılaşmadım. İşte sanat böyledir, sanatçı farkında olmadan bilimin gittiği yerlere herkesten önce gider.
Kişi gençlikten orta yaşlara geçince azalan hormonlar, durulan duygular orta yaş bunalımı diye herkesin bahsettiği ama hiçbir tanı kitabında yer bulamayan bir psikolojik durumu tetikler. Freud’un libido olarak tanımladığı ve bu nedenle yanlış anlaşılarak sadece cinsel enerji sanılan libido aslında insanın içinde taşıdığı yaşam enerjisinin bütünüdür. Bu Libido diye tarif edilen yaşam enerjisi farklı iki parçadan oluşmaz ama iki ayrı ucu vardır, bunlardan biri bedensel diğeri ise zihinsel yaşam enerjisi.
Orta yaşlardan sonra zihinsel tarafa doğru denge bozulmaya başlar. İşte bu şarkıda anlatıldığı gibi bedensel performans gerektiren işlere heves pek kalmaz. Ancak zihinsel anlamda yaşama tutunma güçlenerek devam eder.
Hemen her kadın ya da erkeğin ve evliliğin içinden geçtiği bir kâbustur bu orta yaş bunalımı. Hele bizim gibi grup halinde yaşayan toplumlarda bireyin ortaya çıkması çok daha geciktiği için insanlar kendilerini 40’lı yaşlardan sonra bulurlar. Ve hayatın sonsuz olduğu illüzyonu bozulur ve ölümlü olduklarını fark etmeye başlarlar, bu da istedikleri veya hayal ettikleri hayatı yaşamak için sonsuz bir zamana ve fırsata sahip olmadıklarını anlamalarını sağlar. Bir anda ellerindeki tek yaşamın yavaş yavaş eridiğini fark edince sorgulamalar kendiliğinden gelir ve içinde oldukları hayatı kendilerinin planlamadığını acı bir şekilde fark ederler.
Şimdi parası, imkânı ve cesareti vardır ama gerçekte kendi seçmediği bir eşle ayrı dünyalarda yaşamak zorundadır, ömrünü adadığı çocukları büyüdükçe kendisini umursamamaktadır. En sevdiği bel bağladı insanlar bir bir ölmektedir; mekanlar değişmekte, dost sandıkları kaybolmaktadır. Adeta anavatanını – çocukluğunu yitirmiştir, şimdi geri dönse bile çocukluğundan geriye ne bir kimse, bir mekan kalmıştır. Sanki ne kaçacak zaman, ne sığınacak mekan kalmıştır, artık bu dünyada yapayalnız bir gurbettedir. Büyümekten başka çaresi kalmaz
Bana göre, insan üç doğum yaşar. Libidosu da bu evrelere göre bedensel ve zihinsel yöne kaymalar gösterir. Biri bildiğimiz bedensel doğum.
İkinci doğum bireyin sosyal hayata doğduğu dönem ki bu biyolojik ergenlik ile eş zamanlı dönemi kapsar.
Üçüncü doğum ise kişiye göre değişmekle birlikte 40’lı 50’li yaşlardan sonra sosyal zihinsel atmosferi aşarak zihinsel özerkliğe ulaşılan dönem. İşte orta yaş bunalımı tam da bu üçüncü ve son doğumun arifesinde belirir.
Biyolojik ergenlikte libido beden tarafına kayar fakat bu orta yaş geçiş döneminde libidonun ekseni biyolojiden zihinsel tarafa kayar. Orta yaş bunalımında bedensel dürtüler bir dengeye ulaştığı için libido zihinsel tarafa kayar ama eğer bu libidoyu harcayacak bir mekanizmaya sahip değilsek bu libido elimizde patlar. Bu zihinsel elektriği topraklamanın yolu olarak arayışlar başlar. O nedenle orta yaştan sonra bazıları alkole, bazılar antidepresanlara, bazıları da inançlarına sarılırlar. Bu libidinal enerjiyi topraklayamayanlar gittikçe huysuzlaşır ve çekilmez birine dönüşürler.
Bazıları da bu libidoyu iktidar, kontrol, hükmetme, para ve şöhret kazanma ve kendi fikirlerini dölleme yoluyla libidosunu akıtacağı soyut alanlara yatırır. Bazıları ise çocuklarına yatırarak onlara yapışırlar ve onların hayatını kontrol ederler. Evet, biyolojik libido gençlik dönemlerinde insanı zorlasa da tatmin olması kolaydır ancak zihinsel libidonun sınırsız bir arzusu vardır ve eğer kişi kendi yönetmezse hem kendi hem de başkalarının hayatında ciddi hasarlara sebep olabilir.
Bizim ülkemizde orta yaş dönemi sorunları için genelde doktora dolaylı şikayetlerle gelinir. Genelde bu eş ile ilgili yakınmalar şeklindedir. Batıda insanların neredeyse yarısı belli bir yaştan sonra boşanıp yeni ilişkiler kurma özgürlüğüne sahiptir. Ama bizim kültürde bu çok da mümkün değildir. Yeni bir eş bulamayacağını anlayan kişi ilk tepki olarak eşini değiştirerek istediği surete büründürmek ister ancak bilmez ki o değişse bile zihinsel libido tatmin olmayacaktır.
Peki, ne yapmalı? Açıkçası bu kişiden kişiye değişir ve herkes kendi çıkış yolunu bulmalıdır. İlk ve en önemli şey kişinin kendi arzusunu, zihinsel libidosunu fark etmesidir. Yoksa hep başkalarını suçlamaya başlar, sorumluluğunu üstlenemez. İnsan, yaşam, ölüm ve varoluş konusundaki açmazlarını bir başkasını suçlayarak çözemez. Herkes kendi hayatında bir tercih yaptığını ve aktif ya da pasif bir tercihi devam ettirdiğini bilmeli. Kendimizi kaderin bir kurbanı rolünde görmek aslında (farkında olmadan) pasif kalarak da olsa aldığımız kararları reddetmek ve kendi sorumluluğumuzu yok saymak olur.
Bazen farklı nedenlerle hayatın akışı değişir ve önceden sosyal amaçlar ve ideallere yatırdığımız ‘libidinal enerji’ bir kor gibi elimizde kalıverir. Belki de orta yaşlardan sonra ihtiyacımız olan şey azalan biyolojik libidoya karşı elimizde patlayan zihinsel libidomuzu yönetmeyi öğrenmektir. Bunun için en iyi yol her zaman olduğu gibi hareket halinde olmak, yani ‘ayağını yere vurup kalkmak’, çalışmak, üretmek ve mücadele etmektir.
“Bu makale yazarının görüşlerini yansıtır. Gazete Davul’un yayın politikası ve editoryal bakış açısı ile her zaman uyumlu olmak zorunda değildir.”