Osmanlı basın hayatı 1831 yılında çıkarılan Takvim-i Vekayi ile başlamıştır. Gazetecilik başlangıçta Sultan II. Mahmut döneminde başlayan, devleti yeniden yapılandırma çalışmalarının bir parçası olarak görülmüştür. Savaş alanında yaşanan yenilgiler ve 1829 Edirne Antlaşmasından sonra yeniden yapılandırma amacıyla kurulan Islahat meclisinin bu konudaki önerisi II. Mahmut tarafından uygun bulunmuş ve ismini de kendisi koyarak ilk gazetenin çıkmasına vesile olmuştur. Bilgi amaçlı olarak çıkarılmaya başlanan ilk gazete sonraki dönemlerde özel sermayenin devreye girmesiyle gelişmeye ve devlet tekelinden çıkmaya başlamıştır.
II. Meşrutiyet’in ilanı Osmanlı Devleti’nde daha özgürlükçü bir iklimin oluşmasını sağlamıştır. Bunun en açık delili ise İstanbul’da yayın yapmaya başlayan gazete ve dergilerin sayısındaki artıştı. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin tekrar özgürlükleri kısıtlayacağı döneme kadar olan kısa dönemde, ülkede basın yayın organlarında adeta bir patlamayı beraberinde getirmiştir. Kısa süren bu dönem, Osmanlı tarihi boyunca basın çeşitliliğinin en fazla yaşandığı dönemdir. İstanbul ise bu basın çeşitliliğinin ve yeni yayın organlarının sayısının patladığı merkezdi. Bu durum, Kürtler arasında da farklı olmamış ve birçok yeni Kürt yayın organı ortaya çıkmıştır. Şark ve Kürdistan gazetesi de Kürt Teavün ve Terakki gazetesi gibi II. Meşrutiyet’in ilanından sonra ortaya çıkan kısmı özgürlükçü ortamda İstanbul-Cağaloğlu’nda yayın hayatına başlamıştır.
II. Meşrutiyet’in ilanından sonra çıkan ilk gazetelerden biri de Şark ve Kurdistan gazetesidir. Gazetenin yayım yeri İstanbul ve birinci sayısı 20 Kasım 1908’de tarihinde yayımlanmıştır. Gazetenin her sayısı dört (4) sayfadan ibarettir. Haftada iki kez yayımlanan bu gazetenin yayın dili Osmanlıcaydı. Saidi Kurdî ve Hersekli İsmail de gazetede sürekli yazan yazarlardır. Kaç sayı çıktığı bilinmeyen gazetenin sadece 1, 2 ve 3. sayıları mevcuttur. Gazetede ağırlıklı olarak Kürdistan’ın durumu, Bosna Hersek ve Hersek Kürtleri ile ilgili yazılar yer alıyordu.
Gazetenin sahibi olarak kayıtlara geçen isimler şunlardır: Ehmed Şerifê Herseki (Hersekili Ahmet Şerif) Bedriyê Meletiyê (Malatyalı Bedri) ve İsmailê Hersekî (Hersekli İsmail). Sorumlu Yazı İsleri Müdürü ise Ehmed Şerifê Herseki (Hersekili Ahmet Şerif) ve başyazarı ise Bedriyê Meletiyê (Malatyalı Bedri)’dir.
II. Meşrutiyet’in ilanından iki hafta sonra 1908 yılında yayın hayatına başlayan Şark ve Kürdistan gazetesinin yazı kurulunda Hersekli Ahmet Şerif, Malatyalı Bedri ve Hersekli İsmail yer almıştır. Hersekli Ahmet Şerif, gazetenin sorumlu yazı işleri müdürlüğünü yaparken, Malatyalı Bedri gazetenin başyazarıydı. Deneyimli bir gazeteci olan Hersekli Ahmet Şerif, aynı zamanda Sada-yı Hakk, El-İslam ve Şark adlı gazetelerin de sorumlu müdürüydü. Malatyalı Bedri’de aynı zamanda Müjde gazetesinin sahibi ve müdürüydü. Dolayısıyla, Şark ve Kürdistan gazetesini çıkaran Hersekli Ahmet Şerif ve Malatyalı Bedri daha önce yayıncılık deneyimleri olan şahsiyetlerdi.
Gazetenin ilk sayısında Malatyalı Bedri’nin “Kürtler ve Kürdistan” ve “Mülkde Tefrika Taraftarlarına” başlıklı iki yazısı bulunmaktadır. Osmanlı’nın çok kültürlü yapısına vurgu yapılarak gazetede yayınlanan ”Zavallı Kürtlerle Ermeni Vatandaşlar” başlıklı yazıda, ”Kürt, Ermeni ve diğer uluslar birbirimize kardeş nazarıyla bakıyoruz” denilmiştir.
Said-i Kurdî’nin de yazarları arasında bulunduğu gazetenin ilk sayısında Said-i Kurdî (Nursî) Abdülhamid’e şöyle sesleniyordu:
“Şu medeniyet dünyasında ve bu ilerleme ve yarış çağında diğer arkadaşları gibi Kürtlerin de ilerlemeye ayak uydurabilmesi için hükümetin yardımı ile Kürdistan’ın kasaba ve köylerindeki mekteplerin kurulmuş olması memnuniyetle görülmekte ise de bu mekteplerden Türkçeyi az da olsa öğrenmiş olan çocuklar ancak yararlanabilmektedir. Türkçeyi bilmeyen Kürt çocukları ise, medreselerde okutulan ilimleri terakki etmenin biricik kaynağı olarak bilmektedirler. Yeni açılan bu mekteplerdeki öğretmenlerin mahalli dili (Kürtçe) bilmemeleri dolayısıyla bu çocukları eğitim ve öğretimden mahrum bırakmaktadır. Bu ise vahşete, karışıklığa, dolayısıyla batının gürültü ve patırtı çıkarmasına sebep oluyor. Aynı zamanda halkın devamlı olarak vahşet ve taklitte yerinde sayması, sürekli olarak vehim ve şüphelerin etkisi altında kalmalarına sebep oluyor. Eskiden her yönden Kürtlerden geri olanlar bugün onların hala yerinde saymalarından dolayı çeşitli şekillerde istifade etmektedirler. Bu ise, biraz olsun hamiyet duygusu taşıyanları düşündürür. Bu üç nokta, Kürtler için gelecekte korkunç bir darbe hazırlıyor gibi ileri görüşlü olan kimseleri yaralamıştır. Bunun çaresi, örnek olacak şekilde bu konuda teşvik ve rağbete öncülük yapması için Kürdistan’ın farklı yerlerinde yeni medreselerin açılması ve bir kısım medreselerin de canlandırılması, Kürdistan’ın maddi ve manevi olarak geleceğinin garanti edilmesi açısından önemlidir. Bunun ile eğitimin temelleri atılmış olur. İşte o zaman herkesten çok adalete muhtaç ve medeni olmaya müsait olan Kürtler fıtrî cevherlerini göstereceklerdir.”
Said Nursi’nin Şark bölgesinin kalkınması için Kürtlerin coğrafyasında okullaşmanın artırılmasını talep etmesi, eğitim faaliyetlerine ağırlık verilmesini istemesi ve Kürtçe eğitime vurgu yapması oldukça anlamlıdır. Ancak bu şekilde, cehalet ve yoksulluk ile mücadele edilebileceğini ve toplumsal birlikteliğin sağlanabileceğini savunan Nursi, II. Abdülhamit yönetimi tarafından sert bir tepki ile karşılaşmış ve tımarhaneye tıkılmıştır. Said Nursi, gazetede yayınladığı ”Kürt Alimi” yazısında da, eğitim, ilim ve irfan konularını ele almıştır.
Gazetenin ilk Sayısında yer alan bazı yazılar şunlardır:
– Kürtler ve Kürdistan –Malatyalı Bedri
– Vatanı parçalamak istiyen kişiler – Bedri
– Konferansın muhtemel sonuçları – İsmail Herseki
– Kürtler yine muhtaçtır – Said-i Nursi
– Milletin Korunması – Topçu Yüzbaşı Ali Vesfi
– Bosna Hersek
– Bedihan Şark ve Kürdistan
– Bosna Hersekteki Katoliklerin Müslümanlar üzerindeki baskıları
– Bosna Hersekte
– Girit Meselesi
– Kosova mebusları.
Gazetenin toplam kaç sayı yayımlandığını bilmiyoruz ancak elimizde 1, 2 ve 3. sayıları mevcuttur. Gazete yayın politikasında, düşünsel olarak da “Osmanlıcılığı” savunan ve “Batıcılığı” eleştiren bir perspektif izlemiş, bu perspektifi künye kısmında yazılan “Şarkın siyasi vaziyeti ile Garbın insaniyete karşı şaibelerini tasvir eden gazetedir” mottosuyla özetlemiş. “İfade-i mahsusa” başlığı altında başlarken yazısında yukarıdaki motto şöyle açıklanmaktadır: “Niçin Garbın şaibelerini iddia ediyoruz?… Evet, geneliyle Garb’ın haksızlıktan, şefkatsizlikten, gadr, kin ve garazdan zahiren tatlı, hakikatte insanlık için pek o kadar daha acı olan şaibelerinden bahsediyoruz ve edeceğiz.” Bildiğimiz kadarıyla gazete bilinen herhangi bir Kürt cemiyetine bağlı olarak yayımlanmamıştır. Fakat gazeteyi çıkaranların kendileri bir fikir topluluğu olabilirler.
Gazetenin başyazarı Malatyalı Bedri “Kürd ve Kürdistan” başlıklı yazısında, Berlin Anlaşmasına ve sonrasındaki sürece vurgu yaparak hükümetin Kürdleri suçlaması ve Batılıların da buna bigane kalmasını eleştirerek şöyle der: “Zavallı Kürdler; Berlin Anlaşması’nda, Lahey Konferansı’nda hükümetin Kürdistan’da yapmış olduğu bütün kötülüklerini yüklendiler. Gerçeğin daima tek gözlükle aksini gören Frenkler veya Frenkleşmiş vatandaşlar, Garp basınında “Teracim-i ahval-i Ekrad” (Kürdlerin hal tercümeleri) Gulyabani hikayesi tarzından neşrettiler.” Söz konusu makalenin devamında Kürdlerin II. Meşrutiyetin ilanıyla ilgili yaklaşımını da şu satırlarla dile getirmiştir: “Biz Kürdler, Müslim ve gayri-Müslim vatandaşlar bugün fethedilen yüce hürriyet kalesini zaten arzuluyorduk. Millet-i Osmaniye’nin senelerden beri hasretle bekledikleri Meşrutiyet’in fedakârı olduğumuzu bütün fiiliyatımızla, bütün gayretimizle göstereceğiz.”
Nuri Dersimi dönemi analiz ederken şöyle demektedir:
Dönemin Kürt aydınlarının milliyetçi olmadığı ya da apolitik olduğu anlamına gelmemelidir. Sonuçta Kürt aydınları da Osmanlı Devleti içinde olup bitenlerden, Balkan ve Ermeni milliyetçilerinden haberdardılar ve onlarla yakın ilişkileri vardı. Kürt aydınlarının bir kısmının bağımsız Kürdistan devletini tahayyül etmediğini söylemek de imkânsızdır.
KAYNAKLAR:
– Prof. Dr. Yusuf Kenan Haspolat, Saidi Kurdi ve Diyarbakır.
– Derya Deniz, Kürt Basını Mizgîn Dergisi, İstanbul.
– Seid Veroj, Kürt Basınında İlk Dönem.
– Malmisanij, M &Levendi, M. ( 1992). Lı Kûrdistan a Bakur û Tûrkiyê Rojnamegerîya Kûrdî (1908-1992). Ankara: Özge Yayınları.
– Osmanlı Döneminde Kürt Basını, Fethullah Kaya Lisans Tezi.
– Celîl, C. (2000). Kürt Aydınlanması, İstanbul: Avesta Yayınları.
– Cemilpaşa, E. (1992). Muhtasar Hayatım: Kemalizm’e Karşı Kürt Aydınının Mücadelesinden Bir Yaprak. Ankara: Beybun Yayınları.
– Mehmet Mercan, Anadolu’da Gazetecilik ve Diyarbakır Basını, Güneydogu Gazeteciler Cemiyeti Yayınları, Diyarakır, 1998.
– Osmanlı Dönemi Kürt Basın Tarihi, İlhan Kaya, Enver Yalçın, Gülşah Savaş Çakmakcı.
Bu makale yazarının görüşlerini yansıtır. Gazete Davul’un yayın politikası ve editoryal bakış açısı ile her zaman uyumlu olmak zorunda değildir.”