Bazen farkına bile varmadan saplanıp kalırız bir varoluÅŸ haline. Sanki baÅŸka türlü nefes almamız mümkün deÄŸilmiÅŸ gibi… Öylesine emin oluruz ki duygularımızdan, düşüncelerimizden, geçmiÅŸ giderek bulanıklaşır, onu tutmaya, ona tutunmaya çalıştıkça daha da kayıp olduÄŸumuzu bile anlayamayız… GeçmiÅŸ hangi geçmiÅŸ?…
Bazen farkına bile varmadan saplanıp kalırız bir varoluÅŸ haline. Bu saplanıp kalma halinin döngüsünün içinde dönüp dururuz, dönme dolapta yaÅŸarcasına… Nefessiz anlar, uykusuz geceler birbirini kovalar… Mutsuzluklarımız, kızgınlıklarımız, küskünlüklerimiz, hayal kırıklıklarımız her anımızı ele geçirmeye baÅŸlar… Sinsi sinsi, bize raÄŸmen… Anlar anları, sonra dakikaları, günleri, haftaları, ayları yutmaya baÅŸlar… Zamanla bile kabuk baÄŸlamaz sürekli içimize kanayan yaralarımız… Kanattığımız yaralar… Kanatılan yaralar… Kanattıkça… Kaşıdıkça… Kaşındıkça… Kanadıkça…
Bazen farkına bile varmadan saplanıp kalırız bir varoluÅŸ haline… Önce duygularımızı, sonra umutlarımızı, sonra sevinçlerimizi, neÅŸemizi hatta yaratıcılığımızı bile yavaÅŸ yavaÅŸ yok ettiÄŸimizi anlayamadan… Sürekli bir kalkanla korumaya çalışarak haklılığımızı… Amalar, sankiler, tekrar tekrar haklılığımızı yazmak için zorlar bizi… Haklılığımız adına yazılan yeni tarihimizle birlikte… Her ÅŸey yavaÅŸ yavaÅŸ, sinsi sinsi geliÅŸir… GeçmiÅŸimiz deÄŸiÅŸtikçe, biz alıştıkça, kendimize anlattıkça, inandıkça biraz daha kayıp oluruz saplanıp kaldığımız o halin içinde… Sanki her ÅŸey bize raÄŸmen oluyormuÅŸ gibi çaresizlik ele geçirir tüm benliÄŸimizi… Bize raÄŸmen… Bana raÄŸmen… Kimse anlamıyor, kimse anlayamazla buluÅŸur gün geçtikçe…
Bazen farkına bile varmadan saplanıp kalırız bir varoluş haline… Kimi zaman bunun için tanımlar, teşhisler, etiketler buluruz. Kendimizi… Kendimizde… Kendimizden… Gücümüz sanki bizim olmaktan çıkar… Güçsüzleştikçe… Bahaneler, nedenler, niçinler sarıp sarmalar… Sanki bizim hamurumuz insan hamuru değilmiş gibi… Başkalaştırırız kendimizi, kendimize rağmen… Hareketsizliğimizin bile açıklamaları, nedenleri, niçinleri olur… Kendi kendimize, kendi döngümüzde…
Bazen farkına bile varmadan saplanıp kalırız bir varoluş haline… Bir yandan yeter diye çığlıklar atarken bir yandan da ısrarla kendimizi tekrar ederiz. Yine yeniden bir önceki günü taşırız bugüne…
Yaşamın bize yeni günle sunduklarına değil, içimizdeki kırgınlıklara konsantre oluruz.
Yaşamın bize verdiklerine değil, o an olmamış isteklerimize yoğunlaşmayı seçeriz…
Her yeni günün bize kendimizi yeniden şekillendirme fırsatı verdiğini inkar ederek, yine yeniden kendi döngümüze saplanırız…
Olmayanlara, olumsuzluklara, hayal kırıklıklarına odaklandıkça hayatımızda kalmasını istediğimiz bütün güzelliklere de zarar verdiğimizi göremeyiz… Umutsuzlukla örtünürüz ve örtündükçe biraz daha kayıp oluruz… Başka türlü bir varoluş biçimini denemeye korkarız… Alıştığımız mutsuzluğun konforunu bile kendimize dürüstçe itiraf edemeyiz… Ve suçlarız, sonra suçladığımız için suçluluk üretiriz, suçluluk ürettikçe… Suçluluk ürettikçe her şeyin değeri yok olmaya başlar… Önce kendimiz, sonra sevdiklerimiz… Ve parmaklarımızın arasından kayar kendiliğimiz, kendimiz, kendi gerçek gerçekliğimiz…
Yeni bir yıl biterken saplanıp kalmadan, kendimizle barış içinde olabileceğimiz yeni bir yıl diliyorum…