27 yıldır hapishanede olan birine mektup nasıl yazılır, bu mektuba nasıl başlanır bilemiyorum. Ama içim kıpır kıpır… Merhaba dedim ya başlarken, sen o ‘merhaba’nın içini dışarıdaki hayattan hatırlayabildiğin tüm güzel şeyleri kucak kucak taşıyarak doldur.
Arat Barış’ın yazılarından öğrendik biz seni. Biz derken kamuoyundan bahsediyorum. Diyeceksin kamu çok geniş bir yelpaze siz bunun neresindesiniz? Yelpaze parça parça bölümlerin bir araya gelmesinden oluşmuş bir araç, biliyorsun. Onun elimizle tutup sallamamızı sağlayan dar bir bölümü var. Bütün parçalar orada birleşir. Orada parçaları bir araya getiren, yelpazeyi hareketlendiren bir vida, bir metal aksam var. Asıl serinlemeyi sağladığı düşünülen o geniş, kâğıttan ya da bez malzemeden yelpaze kanatları önemlidir. Kanatları en büyük yelpaze alınır iyi serinletsin diye. Daha önemli görülür bu bölüm. Oysa kanatları bir arada tutan o alt bölümdeki vidadır. Onu çıkartsan yelpaze dediğin dümdüz bir bez parçasına döner. O vida, toplumun gören gözü, hisseden kalbi, işiten kulağı, söyleyen ağzıdır. İşte biz, insan olma çabasındakiler o yelpazenin en altıyız, vidasıyız. Parlak sözler söyleyen, siyasi partilerde boy gösteren, televizyonlarda nutuklar atan, o dernek, bu vakıf, şu sendika gezip iyilik meleği kesilenler var ya bu yelpazenin bez parçası… Onlara asıl görevini hatırlatan işlevsel vidalar, en alta üreten, doyuran yediren, içiren, giydiren, yaşatan biz emekçileriz. Bizi böyle bir vida bil İlhan.
Ben seni öğrendikten sonra yani 27 yıldır haksızlığa uğramış bir tutsak olduğunu öğrendiğimde 27 yılda neler yaşadık, yaşadım diye düşündüm. Çok uzun geldi. Hem kendimi sana anlatayım istedim hem de ben dışarıdaki hayatın içinde bir şeyler yaparken senin tutsaklığınla paralel 27 yılımız nasıl geçti bir düşüneyim istedim. Bu mektubu bu düşüncenin yazıya dökülmüşü olarak kabul et. Eğer cevap yazarsan sen de benim süreçlerimle hapishane günlerini paralel anlat, olur mu?
1994’de Sivas katliamından bir yıl sonra tutuklanmışsın. Katliamı yapanlar siyasi sürecin sonrasını hesaplamışlardır elbette. 94 yılında ben de henüz evlenmiş, 1 yıldır memuriyete geçmiş genç biriydim. Olan biteni bir yere oturtmaya, hayatı anlamlandırmaya çalışıyordum. Kendimce zorluklarla baş etmeye çalışıyordum. Bugünden bakınca yaşadıklarımın zorluk filan olmadığını, sistemin bizi ufak tefek barikatlarla gerçek hayatı örme mücadelesinden uzaklaştırmaya çalıştığını görebiliyorum. Askeri arşivde Osmanlıca belgeleri Türkçe’ye çeviriyordum. Kafamda oturtamadığım askeri disiplin adı altında düşüneni baskılama çabaları onlarla daha fazla çalışamayacağımı gösterdi. Doğumundan iki gün sonra ölen çocuğumun ardından istifa edip öğretmenliğe geçtim. 1996’da hayatımın mesleğine başlamış oldum. Sen o yıllarda 2 yıldır hapisteydin…
1998 yılında kızım İpek dünyaya geldi. Ben kızımın doğum sancılarını çekerken, senden haberim yoktu. Özür dilerim! Aynı yıl Eğitim Sen’e üye oldum. Artık bir sendikacıydım. Ama kızım küçüktü, aktif değildim. Kızım 1 yaşına girdiğinde eşimden boşandım. Sen 5 yıldır hapistesin! Benim hala senden haberim yok…
İyi bir öğretmen olmaya çabaladım. Öğrencilerimi çok seviyordum. Gece gündüz okuyor, daha iyisini yapmaya çalışıyordum. Öğrencilerime onlarca şair, yazar anlattım ama senden haberim yoktu. Bilseydim seni de anlatır, şiirlerini okurdum onlara. Bilmiyordum. Özür dilerim!
2000 yılı geldi. Milenyum çağı, global dünya, her şey değişiyor çığlıkları atan, yeni yılın başında havai fişekler patlatan sermaye göz boyuyor, halkları oyalıyor, sömürüyü derinleştiriyordu, sen 6 yıldır hapisteydin, seninle birlikte yeni gençler hapislere atılıyordu, bizim onlardan ve senden haberimiz yoktu, özür dileriz!
Bu arada kızım büyüyordu abisi. Kendi kendine okumayı öğrenmiş, 4 yaşındayken fark ettik. O zamana kadar ben ona kitaplar okuyorum. Büyük resimli kitaplar… Bayılıyor kitaplara. Dayısı Siyasal Bilgiler Kamu yönetimi mezunu ama girdiği sınavlarda mülakatta elendiği için mali müfettiş ya da kaymakam filan olamıyor, bir yayınevinin kitaplarını satıyor Anadolu’yu gezerek. İpek’e doğum gününde bir sandık dolusu çocuk kitabı getirmişti. Onları okuyoruz akşam ben okuldan eve geldiğimde. Bir de masal kasetleri var. Müşfik Kenter, Yıldız Kenter, Derya Baykal, Rüştü Asyalı gibi değerli oyuncular seslendirmiş. Lafontaine Masalları, Ezop Masalları dinliyor uyumadan önce yatağında. Hepsini ezberlemiş. Bir gün Kurtla Kuzu masalını dinliyoruz. Kurdun kuzuyu yediğini dinlediğinde dudakları titredi. Yazık kuzuya, dedi. Masalın sonunda Müşfik Kenter’in etkileyici sesi son cümleyi söyledi; “Kurt hem suçluymuş, hem güçlü…” Biz o yıllarda seni bilmiyorduk ama kurdun hem suçlu hem güçlü olduğunu öğrendik. Hayatı kızımla birlikte deneyimliyorduk. 2003 yılında İpek’in babasıyla tekrar evlendim (mahalle baskısı ile diyelim) 9 yıl olmuş sen hapse gireli ben hala evliliğimi devam ettirmek, kızımı mutlu etmek çabasındayım… Senden haberim yok…
Yıllar içinde kızım büyüdü. İlkokula başladı. Artık önlük giyiyor abisi. Ben de sendikal eylemlere katılıyorum yeni yeni. Mitinglere filan… Tutuklamalar, hapistekiler, F tipi hapishanelerin açılması, emek mücadelesi… Her şeyin farkındayım, daha fazla mücadele etmek gerektiğini biliyorum.
2006’da kesin olarak boşandım eşimden. Çubuk’tan Ankara merkeze geldik İpek’le. Sendikal faaliyetlere daha çok katılır oldum. 13 yıl olmuş sen hala aynı hücredesin. Bilmiyorum seni. Hücreleri de bilmiyorum. Ama ne kadar çok insanın F tipi hücrelerde öldüğünü, ağırlaştırılmış müebbet hapislere çarptırıldığını, ne kadar gencin hayatının karartıldığını görüyorum. Gören gözün katlanması zor derler. Bundan sonrası siyasal mücadele ile geçecek artık hayatımın. Ben Ankara’ya geldikten 1 yıl sonra 2007’de AİHM sana haksızlık yapıldığını adil yargılanmadığını görmüş yeniden yargılanmanı istemiş. Ama senin dediğin gibi “tutarlı kötülük” yeniden yargılanmanı ötelemiş, ötelemiş… O kötülüğün bugün daha da azgınlaştığını biliyor olmalısın!
2011 yılı abimin intiharı ve hayatını kaybetmesiyle sarsılıyor hayatımız. Hemen arkasından 36 gün sonra babamı kaybediyoruz. O yıl benim yas yılım. 3 ay sonra sendikanın şube yönetim kurulu seçimleri var. Ben de katılıyorum seçime. Girdiğim listeden tek ben karşı listeyi delerek yönetime seçiliyorum. Bu seçimde anlıyorum ki sendika üyeleri yeni insan istiyor. Sendikayı ileriye götürecek, eskimemiş, durağanlaşmamış, taze bir kan… Seçimin hakkını vermeye çalışıyor, iyi bir sendikacı olmaya çabalıyorum. Ama o senin sitem ettiklerin (isteseler sermayenin kötülüğü karşısında güçlü bir emek mücadelesi örerek tarihi değiştirebilecek olanlar) hantallaşmış, statik bir sendikacılık anlayışı ile hızımızı kesmeye çalışıyorlar. Dinozorlardan ayıklayamıyoruz sendikayı. 2 yıl böyle devam ediyorum. Hem bu kalıplaşmış sendikal anlayışla hem de iktidarın saldırılarıyla baş etmeye çalışıyorum. İktidar ve bu sendikal tayfanın kumpasları bir araya gelince onlarca sendikalı arkadaşımla birlikte 2013 Şubat ayında ev baskınlarıyla gözaltına alınıp tutuklanıyorum. O yıl da seni bilmiyorum ama senin gibi haksız yere hapse atılmış insanları anlıyorum artık. Sincan Kadın Kapalı Hapishanesi’nde 6 ay kalıyorum.
2013’te ben hapisteyken dışarıda kıyamet kopuyor. Gezi ayaklanması başlamış. Devrim olacak sanıyoruz biz içeride. Bizim hapsedilmemizde parmağı olanlar bu kez Gezi ayaklanmasının sönümlenmesine yol açıyor. Gençleri bir bir alandan çekerek, yılgınlık yaratarak iktidarla uzlaşıyorlar. Ben Temmuz sonunda tahliye oldum. Sen 20 yıl olmuş hala içeridesin… AHİM kararı uygulanıyor, yeniden yargılanman gündeme alınıyor. 2014’de senin yeniden yargılaman olurken kızım üniversite sınavına hazırlanıyor. Lise son sınıfa gelmiş. Ben krediyle bir ev alıp ablamın yanından kendi evime geçiyorum. İpek dershaneye başlıyor, harıl harıl ders çalışıyor. Ben Gezi ayaklanmasından sonra korkup bir köşeye çekilen sendika yönetimlerinden yılmışım, sendikaya da gitmiyorum. Okulla, öğrencilerimle ve kızımın dersleriyle ilgileniyor ders çalışabilmesi için ona huzurlu bir ortam yaratmaya çalışıyorum. Maddi olarak onun dershane masraflarını karşılayabilmek için gece gündüz hafta sonu dahil çalışıyorum. 2 yıl böyle geçiyor. Senin yargıdaki mücadelen devam ediyor. Yıl 2016… Yargılama iki yıl sürüyor ama itirafçıların ifadelerini geri çekmesine rağmen aynı sonuçla karşılaşıyorsun. Aynı cezada ısrar eden bir yapı var. Tutarlı kötülük devam ediyor. Adı üstünde kötülükte tutarlılar, ısrarcılar.
Sonra 15 Temmuz geliyor. Sana kötülük edenler boş durmuyor. 15 Temmuz’dan birkaç ay sonra ben ve yaklaşık 140 bin kişi gece yarısı kararnameleriyle, AKP genel başkanı imzasıyla görevimizden ihraç ediliyoruz. 22 yıldır hapiste, bir hücredesin, benim hala senden haberim yok. Özür dilerim!
2016 14 Kasım’ında ihraç edildiğim okulumun önünde “İşimi, Ekmeğimi, Öğrencilerimi Geri İstiyorum” eylemine başlıyorum. Beraberinde Yüksel Caddesi’nde “İşimizi Geri İstiyoruz” eylemleri devam ediyor. Her gün gözaltına alınıyoruz. Serbest bırakılıyoruz. Tekrar eyleme dönüyor, yine gözaltına alınıyoruz, yine ertesi gün eylem alanına dönüyoruz. Bu böyle devam ederken, 2016 Aralık ayında kalbime pil takılıyor. 1 ay dinlenip yine eylem alanına dönüyorum. O günden 2020 Ağustos ayında yeniden tutuklanana kadar bu tutarlı kötülükle mücadelemiz devam ediyor. Ağustos 2020’de tutuklanıp 6 ay tutuklu kaldıktan sonra tahliye oluyorum. Bozulan sağlığım yüzünden sokağa çıkamıyorum ama sözümden, sesimden vazgeçmiş değilim. 5 yıl sokaklarda, gözaltılarda, nezaretlerde hapishanelerde bu tutarlı kötülükle bilfiil mücadele ettim. Bir sonraki mektubumda olan bitenden daha ayrıntılı bahsederim.
Yıl 2021, biz dışarıda, sen 27 yıldır hala hapistesin. Ben artık seni tanıyorum, biliyorum İlhan. Bilenin sorumluluğu ağır. 2016’dan beri AYM’de bekleyen dosyanın görülmesi, 27 yıl sonra olsa da haksızlık yaptık denilebilmesi için elimden geleni yapacağım. Belki sen dışarı çıkarsın. Belki benim bahçemde, ceviz ağacının altında, demli çaylar içeriz. Belki sen şiirlerinden okursun bizlere. Belki gözlüğünün ardından bize bakarak dışarının kirine bulaşmamış insanlığından, düşüncelerinden bir şeyler öğretirsin bize, kim bilir. Kim bilir belki sen dışarıda yaratamadığımız irade savaşının nasıl yürütüleceğini, 27 yıl tekrar eden aynı günün nasıl üretime dönüştürülebileceğini öğretirsin bize.
Kim bilir belki de biz bu kötülüğü yenemeyeceğiz ve sen içeride biz dışarıda tutsaklığımıza devam edeceğiz ve böylece ölüp gideceğiz, diyenler de olacaktır. Bunu söyleyenler senin içeride geçirdiğin 27 yılla kendi hayatlarını karşılaştırsalar, umutsuzluklarından utanırlar. Sen “her şeye rağmen insana, insandan yana olan inancımı koruyorum. Hukuksuzluk ve vicdan körelmesine karşı çıkan her sesi, söylenen her sözü kötülüğe karşı iyiliğin dirençli sesi, sözü olarak gördüm, görüyorum” diyorsun ya işte bizi öyle gör. Başkaları adına söz vermeyi bir süredir bıraktım. En azından kendi adıma söz veriyorum. “Hukuksuzluk ve vicdan körelmesine karşı” dirençle ses çıkarmaya devam edeceğim. Bu sesin bir parçası sen olacaksın!
Sevgiler…
Acun Karadağ (Acun Öğretmen)
“Bu makale yazarının görüşlerini yansıtır. Gazete Davul’un yayın politikası ve editoryal bakış açısı ile her zaman uyumlu olmak zorunda değildir.”