Otizmi, beynimin nasıl çalıştığını, beynimin çalışma biçiminin bende yarattıklarını anladıkça neyi neden yapabildiğimi yada neyi neden yapamadığım her geçen gün daha da netleşiyor…
Kendimi çok iyi bildiğimi sandığım yıllarıma baktıkça şaşkınlığım daha da, daha da artıyor. Hani bu kadar mı kendinden bir haber olabilirmişim…
Daha ortaokul lise, yıllarımda bile arkadaşlarımla bir yere gittiğimizde ne yiyeceğimi seçmek benim için büyük bir sorun olurdu. Nedenini anlayamadığım ama beni her seferinde ter içinde bırakan bu süreçi o zaman herkes ne yiyorsa onlarla aynı şeyi isteyerek gözüyordum. Zaten o yıllarda gittimiz yerler çok sınırlıydı ve öyle sayfalarca menülerde olmadığı için bu durumu kimseye fark ettirmeden çözüyordum.
Sonra yaşım ilerledikçe hele iş hayatına girdikten sonra, restoranlar, sayfa sayfa menüler, farklı ülkelerin mutfakları hayatıma girdikçe benim için seçim yapmak git gide daha büyük bir kabusa dönüşüyordu. Hele yemeklerini bilmediğim bir yere gittiysem ve sipariş vermek için herkes beni bekliyorsa içimde yaşadığım kaosu şu anda bile kelimelere dökebilmem imkansız. Çoğu zaman bu kabusu yaşamamak için yemeğe kiminle gittiysem onun tercih ettiği şeyleri seçiyordum.
Ama bir gün bu yöntem tam bir kabusa dönüştü. Ege’ye 7 aylık hamile iken iş gezisi için Japonya’ya gitmiştim. Çok uzun süren yolculuktan sonra yorgun ve aç ekip arkadaşımla kaldığımız beş yıldızlı otelin, beş yıldızlı lokantasına gittik. Yanımda çok sevdiğim ve güvendiğim iş arkadaşım ve dostum Tarık var. Herkes suşi yemekten bahsediyor. O güne kadar hiç suşi yemediğim için ne olduğunu bilmiyorum ama sormaya da utanıyorum. O nedenle de sessizce durup, Tarık ne istediyse aynısını istedim. Önüme konan kocaman çiğ balıkları ve pilavı Tarık’ı taklit ederek ağzıma attım. Ve dünya durdu… Balığın kokusu, tadı… Yutmamım imkanı yok ama tükürmemin de imkanı yok… Herkese rezil olurum… Midem öylesine bulanıyor ki… Gözlerimden sicim gibi yaşlar akmaya başladı ama yutamıyorum… Yutmalıyım… Yutamıyorum… Önümdeki bardağa uzanıp ağzımdakileri suyla yuttum ama her an kusabilirim…
O sırada gözlerimde ki yaşları gören Tarık “Ne oluyor sana dedi” “ Ben de çok midem bulandı yutamadım bile “ deyince bana gayet sert bir şekilde “Neden o zaman bildiğin bir şeyi sipariş etmedin, hamile olan sensin neyin mideni bulandıracağını da bilecek olsan sensin.i?” diye beni azarlayınca utancımdan yerin dibine girdiğimi hatırlıyorum. Sakince yerimden kalktım ve ben odama çıkıyorum dedim.
Restorandan çıktım ama artık beynim tamamen bloke olmuştu. Bir yandan hissettiğim utanç, bir yandan bulanan midem, başım dönmeye, titremeye başladım. Tek istediğim odama gitmek… Odama gitmem lazım ama otelin için bir labirente düşüyor… Kendimi bir otelin garajında, bir alışveriş merkezinde, bir spor merkezinin girişinde buluyorum ama bir türlü odalama gidiyorum. Resmen otelin içinde kayboldum… Bir yandan Japonların ingilizcesini anlamaya ve kendimi anlatmaya çalışıyorum… O restorandan odama gitmek tam 45 dakikamı aldım. Sanki amazon ormanlarında kaybolmuş ve etrafım vahşi hayvanlarla sarılmış gibi yaşadım o 45 dakikayı…
Sonra heyetten başka bir arkadaşım nasıl olduğuma bakmak için odama geldiğinde halimi görünce resmen panik olmuştu… Ağlamaktan gözlerim kan çanağı gibi kıpkırmızı olmuş, hala titriyorum, rengim ruhum gitmiş ama neden bu hale geldiğimi de doğru dürüst anlatamıyorum… Kendim bile anlamıyorum ki ona anlatayım… Tek bildiğim hissettiğim utanç…
O günden sonra artık yemeğe birlikte gittiğim kişi ne isterse onu istemeyi bıraktım ama o tecrübeden sonra seçim yapmak daha da stresli hala geldi… Bugün bile benim için yeni bir restoran, yeni bir menü büyük bir stres demek ama artık bunun nedenini biliyorum. Ve biliyorum ki yalnız değilim, katıldığım ve yönettiğim destek gruplarında o kadar çok benzer hikaye dinledim ki… Meğer pek çok otistik restorana gittiğinde menüden bir şey seçerken benim yaşadığım stresin yaşıyormuş… Yani bu stres kimi otistikler için çok kaçınılmaz… Bunu anlayıp, kabul ettikten sonra artık bir restorana gittiğimde hiç çekinmeden yanımdakilere yemek seçmenin benim için büyük bir stres olduğunu söylüyorum. Artık bunu yapamadığım için utanmıyorum.
Yapılan araştırmalar da göstermiş ki; bir restoranda menüden ne yiyeceğine karar vermek otizmlerin için büyük bir kaygı kaynağı ve bu kaygı ile mücadele etmek de onların karar verme becesini etkilemekle kalmayıp, kimi zaman tamamen de dondurabiliyormuş. Ayrıca restoranın ışık düzenini, kalabalıklığı, içerdeki gürültü durumu da bu kaygıyı tetikliyormuş…
Yani sizler için bir restorana gitmek ve orada ki menüden bir yemek seçmek ne kadar kolay ve rahat bir eylemse bilin ki kimi otistikler için bu çok rahatsız ve stres dolu bir eylem…