İdil halkı Mart 2016 tarihinde 7 günde 8 çocuğun ölümüne tanık oldu. Etrafa ölü toprağı serpildi. Sokağa çıkma yasaklarıyla sanki umutlar da yasaklanmıştı. Neyi, nasıl umut etsinler ki! 2016 yılından bu yana sıkıyönetim yasaklarının sürdüğü Şırnak’ın İdil ilçesi çocukların ya seken bir kurşunla, ya freni patlamış zırhlı bir savaş makinesiyle ya da bisikletli çocukların “taksirle” katledildiği bir bölgeydi.
Teoride gücün sahibi “Devlet” halkını korumak için oradaydı! Gel gör ki yaşamını yitirenlerden biri 13 yaşındaki Fatma Elarslan“dı. 7 Mart 2016’da cansız bedenine ulaşılan Fatma, bir kör kurşuna hedef olmuştu. Babası Mehmet Elarslan’ın ifadelerine göre oyun oynamak için dışarıya çıkan Fatma, başka bir mahallede mahsur kaldı ve bir daha dönemedi.
Raporlara göre kurşunun hangi silahtan çıktığı tespit edilemedi. Ancak, gizli tanık ifadesine dayanılarak 13 yaşındaki Elarslan’ın “örgüt üyesi olduğu” iddiası ile “terörist çocuk” olduğu hemen tespit edildi! Elarslan’ın öz yönetim talebiyle İdil’de silahlı faaliyet yürüttüğünü savunan savcılık, “Güvenlik güçleri ile yapılan çatışmalara katıldığı, güvenlik güçlerine karşı silahlı faaliyet gösterdiği esnada güvenlik güçlerince etkisiz hale getirildiği değerlendirilmiştir” ifadelerine yer verdi.
3 Mart 2016 tarihinde, 17 yaşındaki Mazlum Kapalıgöz ve 16 yaşındaki Orhan Abay’ın cenazeleri Turgut Özal Mahallesi’nde bulundu. Fail belliydi. Yandaş medya ölenlerin ”örgüt üyesi oldukları” haberini yine manşetten verdi.
Liste uzun.. 7 Mart 2016’daki yasak sırasında Dirsekli köyü ile Kuyulu köyü arasında 15 yaşındaki Sevilay Yıldız”ın cenazesi bulundu. 8 Mart 2016’da 17 yaşındaki Hüseyin Dayan vurularak öldürüldü. İdil’de 9 Mart’ta sokağa çıkma yasağı sırasında yıkılan bir binanın enkazı altından 15 yaşındaki Mete Ağır, 15 yaşındaki Ahmet Varlı ve 14 yaşındaki Ramazan Gümüş“ün cansız bedenleri çıkarıldı. İdil’de 14 Nisan’da evinin önünde oynadığı sırada bulduğu cismin patlaması sonucu 4 yaşındaki Hidayet Tek yaşamını yitirdi.
2016 yılından bu yana tek bir sorumlu devlet görevlisi; yataklarında uyurken, sokakta oynarken, karşıdan karşıya geçerken ve bisiklet sürerken hiçbir şeyden habersiz çocukları zırhlı araç ile öldürdüğü için ceza almadı.
O zamanlar Mihraç henüz 2 yaşındaydı. Küçüktü Mihraç, haberi yoktu doğduğu topraklarda umutların yitirildiğinden.
Sokaklar çocuklarındır.
Sokakların sesi çocuklardır.
Çocukların sesi sokaklarda yankılanır.
Mihraç sokakta büyüdü, büyüdükçe hayalleri yeşerdi. Babasından bisiklet istedi. Hangi baba evladının isteğini karşılamaz? Bisikleti kendi seçti. O, mutluluğu bisikletiyle tatmıştı. Rüzgârlı havalarda kanatlanarak uçuyordu sokaklarda. Diğer çocuklar arkasında koşmaktan nefessiz kalırlardı. Böyle zamanlarda küçük Mihraç’ın yüreği sevinçle dolup taşıyordu. Kimi zaman bozulsa da her defasında onarıp binmek isterdi. Bisiklet onun hayalleriydi, umuduydu. Hayallerinin ardı sıra koştukça özgürleşen insanlar gibi umuduna kavuşunca özgürleşmişti.
Ama olmadı. Umutlar İdil”de yine yeşermedi. Mihraç”ın bisikletini kırdılar. Mihraç Miroğlu’nu 2 Eylül 2021 tarihinde zırhlı araçla ezerek öldürdüler.
Eylül sarısı akşamda,
Yaprak gibi tutunduğumuz umudumuzu kırdılar.
Ne yakalayabildim seni esmer çocuk, ne tutabildim.
Gittin..
Hayallerimize hazan değdi, sözlerimiz yarım yamalak,
Ardına bakmadan gittiğin olay mahallinde,
Bir gece vakti,
Ardından bisikletine öylece bakakaldık.
Devlet İdil’de neden vardı? Acıları yatıştırmak için mi, yoksa isimsiz, unvansız onlarca çocuğun hayallerini karartmak için mi?
Dünyanın hiçbir yerinde, evet dünyanın hiçbir yerinde zırhlı araç çarpması sonucu ölmüş çocuk göremezsiniz. Medeni ülkelerde bisiklet dernek, platform ve federasyonları böyle bir katledilme durumunda hesap sorar. Dernekler, federasyonlar Türkiye’de sus(turul)uyor.
7 yaşında Galatasaray formasıyla gülümseyen Mihraç için tuttuğu takım bile taziye sunamıyor. Susuyor..
İster devletin kolluk güçleri ister yasa dışı örgütler tarafından öldürülsün veya ölümüne sebebiyet verilsin; Kürt çocuklarını “sizin-bizim” diye ayırmadan, ölümlerini haklı çıkarmak için öyle ya da böyle bir bahane aramadan öldürenleri kınamaya, onları kaybeden ailelerinin acılarını paylaşmaya çalıştıkça insanlaşırız.
Evet. Yurdum insanı üç maymunu oynuyor, susuyordu. Devlet güçleri ölümüne sebep olduğu kişileri terörist ilan edip yalan konuşuyordu. Aynı günlerde ülkenin başkentinde “adli yıl” açılışları yapılıyordu. Koca koca adamlar kameralara nasıl adalet dağıttıklarını anlatıyor; yeni “Adalet Sarayları”nın kurdelesini kesiyordu. Ey Miraç’ın bisikletini kıranlar, onun umutlarını öldürenler, minik bedenini toprağa sığdıranlar! Adalet dağıtamayan saraylarınız batsın, tahtınız yıkılsın, kalbiniz yansın…
“Bu makale yazarının görüşlerini yansıtır. Gazete Davul’un yayın politikası ve editoryal bakış açısı ile her zaman uyumlu olmak zorunda değildir.”