BİZ VE ONLAR
Doğa boşluk tanımaz. Boş olduğunu zannettiğiniz alanda “hiçbir” şey yoksa hava vardır. Siz burası boş dersiniz. Ve oraya “bir şey” koyduğunuzda burası doldu dersiniz. Bardak boş der, su doldurur, bu bardak doldu dersiniz. Oysa siz suyu koyduğunuzda su, havayı kaldırır, yerine yerleşir.
Hoca bize ne anlatıyor? Bunu çocuklar bile bilir diyorsunuz. Eyvallah! Peki, toplumsal hayatın da doğanın diyalektik kurallarıyla işlediğini biliyor musunuz? Nasıl mı yani? Şöyle ki; toplumsal hayat da boşluk kabul etmiyor. Sizin olmadığınız her yerde onlar oluyor. Biz kim onlar kim diyeceksiniz. İşte varmak istediğim asıl konu bu!
Toplumlar sınıflardan oluşuyor insanlık tarım üretimine geçtiğinden beri. Nasıl oldu bu? Uzun hikaye… Ama ben kısaca bugüne kadar uzayan egemen sınıf ve yönetilenler ayrımının nasıl başladığını söyleyeyim. Tarımsal üretimde artan ürünlerin depolanması ve satılması aşamasında, artan ürünlere sahip olanlarla üretimi yapanlar arasında sınıfsal bir ayrım başlamıştı. Sonra asker, sonra polis gücünü elinde tutan, baskı ve zora başvurabilen ve bu yolla çalışanları çalışmaya zorlayan bir sınıfla karşısında geniş bir halk kitlesi oluştu. Üretimden gelen kazancı kendi refahlarını sağlamak amacıyla zor kullanarak ele geçiren egemenler; asker ve polislere karşı koyamayan, elinde zor araçlarını bulunduramayanlar da köle sınıfını oluşturdu. Köleci dönemden sonra evrile evrile bugüne geldik. Bugünün egemenleri burjuvalar, ezilenleri ise halk dediğimiz işçi-emekçi kesim oldu. Bu konuda ayrıntılı bilgiyi Alaeddin Şenel’in “Uygarlığın Doğuşu” kitabından edinebilirsiniz.
Ne demiştik? Sınıflı toplum… İşte bu egemen sınıf ve biz halk arasındaki farklardan söz etmek istiyorum. Biz nereden bakarız, onlar nereden bakar? Biz nasıl yaşarız, onlar nasıl yaşar? Biz ne konuşuruz onlar ne konuşur? Biz nasıl konuşuruz onlar nasıl konuşur? Kelimelerimiz aynı mıdır? Neyi anlatır onların kelimeleri? Bize ne söylerler, söylemek istedikleri nedir? Bakın duyuyor musunuz? Hemen söylenmeye başladılar bile yazıyı okurken…
Toplumu bölmeyin, bölücü bunlar diye bağırıyorlar. Bu suçlamayla neden muhatabız? Çünkü toplumda sınıflar vardır dedik. Onlar ne diyor? Toplumu bölmeyin, hepimiz insanız, hepimiz aynı gemideyiz… Şöyle halkın, emekçilerin hayatına bir bakalım; hepimiz insan isek hepimiz insan gibi mi yaşıyoruz? Nerde bu insanların insanca beslenme hakları? Nerde çocuklarımızın borç harç düşünmeden okuma, bilimsel eğitim alma hakları? Nerde babamın işi, annemin emeklilik hakları? Sağlığımız nerde? Aşılarımız nerde? Sağlık hakkım, çalışma hakkım, mülkiyet hakkım, adil yargılanma hakkım nerde? Hatta yargılanmadan düşüncelerimi ifade etme hakkım nerde? Kendi yurdumda vatandaşlık hakkım nerde? Eğlenmek, tatil yapmak, istediğim kitapları okumak, kendimi geliştirmek, doğanın içinde, temiz havada, temiz su içerek, hormonsuz gıdalar ile beslenme hakkım nerde? Sorunun cevabı açık: Yok. Bize yok, onlara var!
Aynı gemide miyiz? Titanik filmi bile bunu gayet net anlatır bize. Aynı gemide değiliz ama olsak bile gemi batmaya başladığında can yelekleri onların, filikalar onların… Peki, ne demek isterler aynı gemideyiz derken? Derler ki aslında biz batarsak sizi de batırırız. Bizi tepenizde taşımazsanız size neler yapabileceğimizi görürsünüz. Tehdittir bu! Oldu ki tehditleri tutmadı. Yine kendilerini kurtaracak bir şey bulurlar. Ya biz?
Toplumu bölenler, toplumu bölmeyin derler. Çünkü kelimeler sınıfsaldır. Bizim cümlelerimizi bize karşı kullanırlar. Dünya global, küreseldir der egemen. Peki, kimdir ülkelere sınır çeken? Ülkelerarası pasaport ve vize zorunluluğu koyan kimdir? Sırf bu nedenle yüzlerce mülteci çocuğun boğulacağını bile bile “botları batırın” emrini veren kimdir?
Ya o çocukların gözlerinin içine baka baka botları batıranlar kimdir? Bu insanlık dışı emre itaat eden kimdir? Asıl acı olan da budur ki botları batıranlar egemenlerin hizmetindeki emekçi sınıftır. İşte sınıf bilinci bu nedenle çok önemlidir. Size emri veren sizi sömüren; emre uyan sömürülen; öldürülen yine sömürülendir. Hangi sınıftan olduğunuzu bilmezseniz sizden olanları, sizden olmayanlar için rahatlıkla öldürürsünüz. Kendinizi zenginlerle aynı gemide zannedersiniz. Aynı gemide olmadığınız gerçeğini ancak gemi battığında öğrenirsiniz ki artık çok geçtir. Bu aşamada ya ölür ya sürünürsünüz! Ay aklıma Sedat Peker geldi!
Egemenler sınıf bilinci olmayan insanlar isterler. Sınıf bilincini öğütleyen insanları dışlamanız, nefret etmeniz için kendi “eğitim” tezgâhlarından geçirdikleri kelimelerle düşmanlaştırırlar. Bunlar Komünist, bunlar Allahsız, bunlar terörist, bunlar Alevi, bunlar vatan haini… Hey dostum vatan haini mi dedin? Şunu söyleyelim ki vatan kelimesi de sınıfsaldır. Egemenler için vatan yağmalanacak İkizdere, emekçiler için nefes aldıkları, yaşamlarını sürdürdükleri, savundukları doğadır. Egemenler için vatan, altından maden çıkartıp çöle çevirdiği topraklar, emekçi için uğruna Çanakkale’de, Antep’te, Maraş’ta, Urfa’da Sakarya’da öldükleri topraktır. Bazı sınıfını unutmuş alet, edevat için vatan, ırmağının akışının HES yapılarak kesildiğini görmezden gelerek şarkı söylemek; emekçiler için ırmağı aksın diye can vermektir vatan.
Kelimeler sınıfsaldır. Öyle kelimeler kullanırlar ki siz kimden geldiğine bakmadan “hoş” bulduğunuz için onlar arkanızdan güler geçerler. Din, İman, İslam dedikten sonra telefonlarında “Bakara makara” derler. Binlerce işçiye iş veriyoruz, hizmet veriyoruz derler sonra telefonlarda “bu milletin …na koyacağız” derler! Irak’a Afganistan’a demokrasi götüreceğiz der, Iraklı, Afganlı kadınların ırzına geçer, petrolünü yağmalarlar!
Kelimeler sınıfsaldır. Siz sınıfınızı ve sizi sömüren sınıfı bilmezseniz aynı dili konuşuyoruz zannedersiniz. Kürsüden sizin dilinizi kullanır, gerçek hayatta burjuva yaşam sürer. Halk der, yetim hakkı der, şu fakir yaşadıkça der siz de fakir zannedersiniz. İslam’ın kurtuluşundan bahseder İsrail ile ticaret anlaşmaları imzalar. Kürecik hava üssünde Amerikan İsrail füzesavarlarına yer açar. Devlet der, devlet kendisi ve servetidir. Kadın der, kadın haremine katabildiğidir. Çocuk der kendi çocuğudur. İşçi der, işçi kölesidir. Askerimiz, polisimiz der, kendisini koruyanlardır.
Tüm dünyada egemenler, burjuva sınıfı, bizim gibi yaşamadığı için bizim değerlerimize de sahip değildir. Dostluk, kardeşlik, vefa gibi sözcükleri sadece biz emekçileri yola getirmek için kullanır. Yönetenlere dost, yönetenlere kardeş, yönetenlere vefadır kast ettikleri. Desek ki madem kardeşiz o halde servetini bizimle paylaş. O zaman der ki benim servetim yok ki ben sadece size hizmet için buradayım. Dünyanın en eski “ben sadece size hizmet için buradayım” yalanını söyleyen birine neden inanırız ki? Çünkü bizi geçirdikleri eğitim, bizi sınıf bilincinden koparan, gerçekliğimize yabancılaştıran bir eğitimdir. Ne zaman onların sınıf dilini görmez kendi sınıfsal kelimelerimizi kullanmaya başlarız o vakit bu algı tahakkümünden de kurtuluruz.
Başa dönersek; Toplumsal hayat boşluk tanımaz. Sizin boş zannettiğiniz yerleri onlar doldurur. Ve onların yayıldığı her yerde bize yaşam hakkı yoktur! Size işçi-emekçi sınıfına ait kelimelerden bir cümle söyleyeyim mi? Direnirsek kazanırız! Çünkü tarihsel bir haklılığımız var. O da biz üretenleriz, onlar sömürenler!
Not: Haftaya yine “Kelimeler Sınıfsaldır” konusu üzerine bir kelimeyi açacağız.