Son zamanlarda kötülüğün bu kadar artması ve hatta bir tür başarı kazanmasında dil faktörü dikkat çekici bir seviyeye ulaştı. Sanki kötülük ilk ve en önce kelimeler, kavramlar ve sözlerde filizleniyor. Eğer kötülüğü yayan kelimelere tepkisiz kalırsak bir bakarsınız zehirli sarmaşıklar gibi zihin bahçesini her yerini sarıverir. Adeta kötülüğü yayan kelimeler ve o kelimelerin oluşturduğu sözler, birer efsun gibi insanları sanal bir gerçekliğe taşıyor ve bu sanal gerçeklikte kelimelerden oluşmuş sahte dünyada kimse gerçeği göremiyor. Oysa gerçek, kelimelerden çok davranışlarda, tavır ve tutumlarda ve de olaylarda aranmalıdır. Son dönemde davranışlarıyla kötülük yaptığı halde söz ve ifadelerinde tam tersini iddia eden söz arsızları türedi. Yaptığının tam tersini söyleyen kişi, elbette yalan söylediğini biliyor. Fakat, demek Sözün zorbalığına, kelimelerin diktatörlüğüne o kadar güveniyorlar ki pervasızca konuşuyor konuşuyorlar. Sanki sur üflenmeden kendi sözlerinin saltanatı bitmeyecek sanıyorlar.
Şarkılar ve şiir kötülükle savaşmakta çok önemli ancak şimdi daha da özel bir önemi var. Çünkü bizim zamane kötülerinin çok etkili bir stratejileri var. O strateji ‘hırsızlık’ ama bu bildiğiniz tüm diğer hırsızlıkların en kötüsü, sözün hırsızlığı yani ‘yalan’. ‘Yalan’ adlı zihinsel atom bombası ile gerçekleri dümdüz ediyor ve çoraklaşmış idrakleri kontrol ediyorlar. Bu onların başarısının (!) sırrı. En büyük güçleri, söz hırsızlığı sayesinde edindikleri yalancı servetin söz zorbalığı.
Kutsal kitaplar herkesin sandığının aksine kategorik olarak birer şiir kitabıdır. Söz kutsaldır ve o tanrıdan bile gelse, doğrudan kaba şekilde değil de sanatsal bir estetikle iletilmelidir. Rumi’nin mesnevisi de, Yunusun sözleri de sözü şiir olarak geleneğini sürdürür. O yüzden bizde fikri ve ideolojik akımların kökleri- ki dindar olmasa bile- şairlere dayanır. Ne ilginçtir ki şiiri ve müziği bayağı görür yığınlar. Tıpkı kadına yaptığı gibi sanatı ve müziği aşağılar. Oysa kutsadığı-inandığı her şey şiir ve müzik elbisesiyle kendine ulaşır, cenazesinde okuduğu da ibadetinde söylediği de, kategorik olarak hem şiir hem müziktir…
İşte, şimdinin hırsızları bizden bunu çaldı. En büyük günahları bu hırsızlık. En büyük suçları kelimelerle işlediler. Önce kutsalın sözlerini kendi kötülüklerine örtü yaptılar, manasına ihanet ettiler, oysa kendileri de okudukları bir şiir yüzünden mağdur olmuşlardı zamanında. Sonra sözleri çaldılar, insanlara yalan söylediler, lakap taktılar. Söz ile insanlara kara büyü yaptılar. Aldattılar. Sözden daha büyük bir hırsızlık olur mu.
Yalan-iftira-hakaret ile kelimeler bir kılıç gibi kullanarak ruhları yaraladılar, peki şimdi söz ve kelimeler ile açılan bu yaraları nasıl iyileşecek. Sözün zorbalığına belki de en güzel isyan bir şiir olabilir. Kaba ve kötü kelimelere, isim takmalara yalan ve iftiralara dur diyebilir. Müzik zaten şiirin bir türüdür zannımca. Çünkü ses uyumuna dayalı kafiye veya şiirsel söyleyişin kendisi de bir müzik sayılır. Şiir zaten kelimelerin müzikal halidir. O nedenle müzik ve şiiri birbirinin devamı gibi algılarım hep.
Şimdi şiirler ve şarkılarla kelimelerin ruhlarda-zihinlerde-idraklerde açtığı yaraları sarma zamanı geldi gibi…
“Bu makale yazarının görüşlerini yansıtır. Gazete Davul’un yayın politikası ve editoryal bakış açısı ile her zaman uyumlu olmak zorunda değildir.”