Türkiye’de bir devrin sona ereceğinin tüm alametleri hasıl olmuş vaziyette…
Memlekette hayra yorulacak hiçbir durum kalmadı. Şerrin ve kötülüğün sayısız örneklerini de say say bitmez…
Bir yandan salgının yarattığı korku ve panik ki bunlar daha çok sorumluluk taşıyan insanlara ait duygular,yoksa millet gayet rahat tüm tatil yöreleri dolmuş taşmış durumda ve herkeste bir rehavet bir boş vermişlik hali hakim…
Bu arada sağlık bakanlığı da günlük salgın verilerini de değiştirdi; artık yoğun bakımdaki hasta sayıları ile entübe olan hasta sayılarına göstergelerin de yer vermiyor. Bu durum da ayrı bir güven kaygısı yaratmış oldu.
Hastaneler dolu durumda yoğun bakımlarda yer yok ve hastalar evlerine gönderiliyor.
Umarım bu rehavetin bedelini daha az bir vaka sayısı ile öderiz.
Salgının ekonomi ve toplumsal yaşam üzerinde yapmış olduğu tahribatın boyutları henüz tam olarak ölçülememekle birlikte eldeki veriler durumun hazin olduğunu gösteriyor.
Yaygın bir yapısal işsizlik ve artan bir yoksullaşma tüm yanlarıyla görülmekle beraber insanların gelecek kaygıları ve güven duyguları sarsılmış durumda…
Göçmen işçiler ile çocuk ve kadın işçilerin ve işsizlerin durumu bundan farklı olarak daha da kötüleşmiş ve bu grup içindekilerin yaşam riskleri artmış gözüküyor.
Mevsim etkileri bakımından şimdilik bu etkinin yıkıcı sonuçları pek gözükmüyor gibiyse de Ekim ayı ile başlayan dönemde bunun acı sonuçları daha hissedilir olacaktır.
Bu kesimler için çalışma yasaları tam olarak uygulanmadığı gibi zorunlu ödenmesi gereken asgari ücrette yaygın olarak ödenmemektedir.
Sosyal güvenlik haklarından yoksun çalıştırılan bu kesimler için ise sağlık ve emeklilik gibi sosyal hakları tamamen yok edilmiş durumdadır.
İktidarın ekonomi ve toplumsal alanda ortaya çıkan bu tahribatın ciddi bir oy kaybı zemini oluşturduğunu bildiğinden gündemi daha çok bu sorunlarla ilgisi olmayan alanlara çekmesini nedeni de budur.
Yalnız AKP’nin tezgahladığı bu şark kurnazlığı siyasi ve toplumsal alanda karşılık bulamamamıştır.
Avrasya Araştırma Şirketi, Ayasofya açılışı sonrası yaptığı ankette açılışın iktidar partisine oy vermek için bir etkisi oldu mu sorusuna evet diyenlerin oranı %0.2’de kaldı; hayır diyenler ise %99.7 oldu.
Diğer yandan İstanbul Sözleşmesinin tam da yürürlüğe girdiği tarihte yürürlükten kaldırmakistenmesi yine kadın yönelik şiddeti reva gören dinci kesimlere gönderilmiş siyasi bir selamdı.
Hatta öyle ki Yeni Akit yazarı Abdurrahman Dilipak bunun medya borazancılığını yaparak,sözleşmeyidestekleyenlere “fahişe” dedi.
Gazete yazısında “AKP’li papatyalar” diye seslenen Dilipak.
AKP’lileri “FETÖ’cülerin düşünce ikizi olarak” gördüğünü yazdı.
Ve yazısında bu sözleşmeyi savunan fahişelere karşı tüm İslamcı çevreleri ayağa kalkmaya davet etti.
Bu yazıya AKP genel sekreteri Fatih Şahin, tepki gösteren ve karşı çıkan bir Twitter paylaşımında bulundu ve “Kadına şiddet kabul edilemez” dedi.
Dilipak hakkında gerekli yasal girişimlerde debulunacaklarını belirten Şahin,“Kadına karşı şiddet ve tacize karşı asla tolerans göstermeyeceklerini” söyledi.
Ayrıca Sümeyye Erdoğan’ın başkan yardımcısı olduğu KADEM’de İstanbul sözleşmesine sahip çıkacaklarını açıklayınca, Akp içinde kimi kadın düşmanlarını ortaya koyduğu oyun şimdilik bozulmuş oldu gibi gözüküyor.
Dilipak için yoğun eleştiri İstanbul Sözleşmesini savunan kadınlara “fahişe” demesi oldu.
Oysa bu türden bir hakaret ve tacizde bulunurken bunun bumerang etkilerini de hesaba katmak lazım…
Mesela İslamcı bir kadın “Kadına karşı şiddet ve tecavüz olmasın, kadınlar öldürülmesin korunsun” derse bu kadın Dilipak için fahişe olmuş oluyor.
Bu düzeysiz ve saldırgan tutum asla kabul edilemez,edilmedi de…
Bu arada KADEM açıklamasının çok önemli ve değerli bir açıklama olduğunu da not edelim.
Yine bir olay da Hatay Baro Başkanı Ekrem Dönmez’in başına gelen polis devleti zorbalığı…
Adam ailesiyle bir lokantada akşam yemeği yerken polis kimlik istiyor.
Başkan yasaya uygun olarak polise yazılı kararınız var mı diyor.
Polis “biz devletiz hata yapmayız” diyor.Başkanısrarla yazılı karar talebinde bulunmasına rağmen yaka paça gözaltına alınıyor.
Bu olay oradakiler tarafından videoya kaydediliyor.
Tam bir polis devleti zorbalığını böylelikle izleme fırsatımız oluyor.
Şimdi bu yazıda yazmaya çalıştığım bu üç farklı olayın birbirleriyle ortak noktasını göstermeye çalışacağım.
Ayasofya’nın 86 yıl sonra müze olmaktan camiye dönüştürülmesi ile minbere kılıç ile çıkan memurunyaptığı gösteri…
İstanbul Sözleşmesinden çekilmekle kadınlar üzerinde cinayet,tecavüz ve tacizin sınırlarının ortada kaldırma arzusu…
Hatay Baro Başkanına yapılan itibarsızlaştırma operasyonunun hepsi akp iktidarının ve iktidar içindeki kimi güçlerin kendilerini güçlü göstermek ve bu güce itaat edilmesinin mesajını vermek ve ayrıca gerçek gündemi hukuksuzluk, yoksulluk ve işsizlik olan bir ülkenin gündemini sanal gündemlerle meşgul etmek demektir.
Hasılı 2015 yılından beri tek başına iktidar olma durumunu kaybetmiş olan AKP, MHP’nin desteği ile iktidar olmayı parçalı bulutlu sürdürmeye çalışıyor.
Seçimleri bir daha kazanamayacağını bildiği içinde yeniden başka gündemler yaratma ihtiyacı duyuyor. Kaybedeceğini bilen insanların içine düştüğü atak panikleri yaşıyor.
Bu makale yazarın görüşlerini yansıtır. Gazete Davul’un yayın politikası ve editoryal bakış açısı ile her zaman uyumlu olmak zorunda değildir.