Coğrafyamızdaki dramlar tükenmiyor; insan varlığının yaşam serüvenini düşündüğümüzde bunun yadırganacak tarafı yok. Fakat birbirini reddeden konuların birlikteliğinden doğan iflah olmaz çelişki, ıstırabımızı katlıyor.
Konu baba kız ensesti. Halk TV’de ortaya çıkan bu yeni skandalın gazeteci kahramanını dinlerken ensest çalıştığım günlere gittim, o duygular yeniden kabardı içimde. Sözün konusu, on üç yaşındaki bir kız çocuğunun annesinin bilgisi ve desteği dahilinde babasının çocuğunu, yani kardeşini doğruması.
Bu konuda bir şeyler söylemek, yorum yapmak, bu vahşeti önleyici tedbir çağrısında bulunmak… Baba kız ensesti ve ensestin her türü, herhangi bir noktasından tutulamayacak kadar dehşet doludur.
Mağdur, korunmak beklediği kolların bir zorba kelepçesine, yuva sandığı hanenin genelleşmemiş bir tecavüz evine döndüğünü hiç kimseyle paylaşamaz. Durumdan genellikle annenin haberi vardır. Burada konumlanan anne tavrı ayrı bir araştırmanın konusudur. Bu kadar korkunç bir tecavüzün susarak, göz yumarak, “zina” mahsulü bebeği öldürerek desteklenmesinin hangi duygu ve düşünce vadilerinde gerçekleştiğini bilmiyoruz. Bildiğimiz, bütün dünyada ve Türkiye’de konuyu önünde sonunda öğrenen annelerin pek azının adalet mekanizmasına baş vurduğu. Bu kadınları bu hâle getiren gerekçeler (yoksulluk, şiddete maruz kalmak, sığınacak bir yerden/güçten mahrum olmak vs.) sayılabilir elbette. Fakat bunların hiç biri onları toz zerresi kadar haklı kılmaz, kılamaz.
Tecavüzcüye literatürde “zorba” deniliyor. Zorbanın nasıl ve neden böyle bir varlık hâline geldiği ise ilgili bilim dallarının konusudur. Hep sıra dışı konuları merak eden ve cevap arayan bir bilim insanı olmama rağmen, böylesi bir konuya dair sorgulamayı başkalarına havale ediyorum.
Konuyla ilgili bilimsel çalışmaların verileri genellikle polis ve hastane kayıtlarından elde edilmektedir. Ben tek vaka örneği üzerinde çalışmış, mağdurla görüşme yapmıştım, bu bakımdan çalışma özgün ve kıymetliydi. Mağdurla ilk görüşmem beş saat, ikincisi bir saat kadar sürmüştü. Üniversiteden mezun olduktan, yani ilk görüşmeleri yaptıktan altı yıl sonra onu yaşadığı ilde ziyaret ettim, yarım gün birlikte olduk. Yıllar sonraki bu görüşme ikimize de şifa gibi gelmişti.
İlk görüşmeden sonrasını hatırlamak bile istemiyorum, üç gün boyunca adeta hastalandım, konunun tesirinden çıkamadım. Bu hâlimi hisseden mağdur bana mesaj yazıp “Hocam bu kadar üzülmeyin, ben iyiyim.” dedi.
Çalışma örneğimde mağdur on ki yaşından on beş yaşına kadar babasının cinsel istismarına maruz kalmış, sonunda öğretmenlerine sığınarak tam tecavüzden kurtulmuştu. (Annenin durumdan haberi vardı ve konuya ortaktı. Şunu da söyleyeyim; anne namaz kılan, zaman zaman da Kur’an okuyan bir kadındı. Baba ise sürekli alkol alıyordu.)
Mağduru daha beter bir çarka düşmekten öğretmenlerine sığınmak kurtarmıştı. “Yaşadıklarıma inanılmaması en büyük korkumdu, bu üç sene boyunca derslerimde çok başarılı olmak istedim, çünkü bana ancak başarılı bir öğrenci olursam inanırlardı.” demişti genç kız.
Mağdur haklı çıkmıştı; onu çok seven ve doğru sözlü olduğuna güvenen öğretmenleri konuyu hemen resmi makamlara bildirmiş ve çocuk sığınma evine alınmıştı. Devletin koruyucu ellerinde hem liseyi hem de üniversiteyi bitirdi.
Bu konuda yazmak ve konuşmak aşırı zordur, insanın duymaya tahammül edemeyeceği kadar ağırdır içerik. Duymak istemediği gibi her duyduğunu dile dökemez insan. Bu kadar korkunç bir çukurdur konu.
Baba kız ensestine dair çalışmamda bu meselenin dindarı dinsizi, yoksulu zengini, cahili alimi, köylüsü kentlisi olmadığını gördüm. Zorba, karısını ve kızlarını “en takvalı” kıyafet giymeye zorlayan “takvalı bir dindar” olabildiği gibi inanamayacağınız kadar yüksek eğitime ve statüye sahip biri de olabilir. (Bir sağlık profesyoneli “çok takvalı” yaşayan bir ailede, “dindar” bir babanın iki kızını istismar ettiğini, sıra üçüncü kızına geldiğinde annenin sonunda isyan ederek emniyete başvurduğunu aktarmıştı.)
Baba kız ensesti kendisini toplumdan soyutlamış aşırı yoksul ve kalabalık ailelerde olduğu gibi modern kent merkezlerinde de görülür. Çocuk doğurmaktan ve yoksulluktan kadınsı özelliklerini yitirdiği düşünülen kadınların özellikle büyük kızları ilk kurbandır. Onlar evlendikten sonra sıra diğerlerine gelir.
Bu durumun ülkemizle sınırlı olduğunu düşünmek hatadır. Geçtiğimiz yıllarda Avusturya’da, kızından olma çocuklarını evinin mahzeninde büyüten, bütün aileyi o korkunç ev hapishanesinde mahsur tutan babayı unutmadık.
Baba kız ensestini itiraf etmek ancak on yıllar sonra mümkün olmakta ya da hiç mümkün olmamaktadır. Yaşadıklarını anlamlandırmak, uğradığı vahşeti olanca çıplaklığıyla görmek, bu hırpalanmadan belli ölçüde sıyrılmak ve sonunda anlatmaya cesaret etmek on yıllar almaktadır. Babam Öldüğünde Ağlamadım kitabının yazarı Iris Galey, yaşadıklarını ancak kırklı yaşlarında yazabilmişti. Katarsis adlı programda da rastladım bu vahşeti dillendirebilen kadınlara. Bu konuda sosyal hukuk devletinin imkanlarından haberdar olmak mağdurlar için hayati önem taşımaktadır. Hayatta en güvendiği mekanizmaların ortak tecavüzüne uğrayan mağdur, kendisine kucak açan devletin koruyucu kurumlarından haberdar olmalıdır.
Son olarak, ensestin tarihin derinliklerinden günümüze tabu olma özelliğini koruduğunu imlemek gerekir. Ensest, yayılımı ve şiddeti ne kadar büyük olursa olsun, konuşulmayan ve çözüm aranmayandır. Bu bize konuyla mücadelenin ne kadar zor olduğunu gösteriyor.
Ensest bütün dinsel inanışları, ahlaki kodları, insan olmaya dair bütün duygu ve düşünce kalıplarını yıkan bir felakettir. Belki de bu yüzden üzerinde konuşmak bu denli zor…