“İnsanlar niye kahraman yaratır ve onlara taparlar?” sorusu hep zihinleri işgal etmiştir. Bu sorunun kısa yanıtı, yapamayacaklarına inandıkları şeyleri, ‘üstünlük’ atfettikleri kişiliklere yaptırmak; güçsüzlüklerine, güçlünün desteğiyle kısa yoldan çare bulmak; kahramanların (üstün nitelik atfedilen insanların) eylemlerinde ilham ve rehberlik bulmak, bu yolla hayatlarına anlam katmaktır. age Credit: Bahubali (2015)
KAHRAMAN KİMDİR?
‘Kahraman’, sıranın dışındaki ya da yüceltilmiş kişidir. Ona, saygı duyulur ve örnek alınır. Kahraman, ideolojilerin kişileşmiş halidir; ümidin taşıyıcısıdır. Söz ve davranışları insanları harekete geçirir. Deyim yerindeyse ışığıyla yol gösterir; karizmasıyla enerji sağlar, cesaret verir.
Kahramanların ‘ışığı’, karanlıkta olduklarına inanan kalabalıkların dünyasını aydınlatır. Bu ışığın Tanrı vergisi olduğuna inanan kalabalıklar için, ‘kahraman’ onlara sunulan ilahi bir lütfudur. Kahraman, hayranlarının gözünde ne kadar yüce ise, onu izleyenler de kendilerini o kadar yücelmiş hissederler.
Kahramanın sunduğu bilgi, yol göstericiridir; verdiği ilhamın, duygusal zekayı geliştirdiğine inanılır. Hayatın katyerleri arasına gizlenmiş olan ‘hakikatleri’ ortaya çıkaran ‘kahraman etkisi’, duygusal-ideolojik yandaş/izleyici kümeleri yaratır. Arkasına yığınları alan ‘kahraman’, artık hayattan daha büyüktür.
Dinselliğe (tapınmaya) benzeyen bir bağlılıkla kahramana yaklaşan her birey, artık yapacaklarından korkmaz çünkü önünde başarılı bir örnek vardır. Sıra dışına çıkmaya hazırdır. Böylece sıradan insan, ‘kahraman’ın başarılarına ve cesaretine ortak olur, kahraman tapıcılığıyla sıradanlıktan kurtulacaklarına inanır.
Aslında ‘kahraman’, bir kişiden çok kişiliktir; paradigmadır. Kurgusal varlığı onu bir önder, öncü, örnek, mesih, kurtarıcı veya bunların hepsi yapar. Ona hayran, aşık ve tabi olunur; rol modeli olarak benimsenir. Kahramanlık kültürü, kahramanı da aşan bir olgudur. Sosyal çevrenin etkisi bu olguyu çok etkiler.
Eleştirinin yaygın olmadığı, önder kültürünün, öğünmenin ve övülmenin gelenekselleşmiş olduğu toplumlarda otoriterleşme, hem yönetim tarzı hem kahramanlık (tapınma) karakteri olarak kolay kök salar. Bir sakınca da kahramana tapanların her yaptıkları şey için kahramanın onayını aramalarıdır. Demokrasi ve özgürlükler için hayli sakıncalı olan bu durum, hukukun üstünlüğü için de ciddi bir tehdittir.
KAHRAMAN ÇEŞİTLERİ
‘Kahramanlar’ tek tip değildir. Peygamberler/din adamları, büyük sanatçılar; komutanlar/generaller; sporcular ve siyasetçiler/yöneticiler olarak karşımıza çıkarlar.
Kritik soru şudur: Kahramanlar, ihtiyaç duyulduğu zaman mı, kendi zamanlarında mı ortaya çıkarlar? Yanıt galiba şöyle: Kahramanlık nitelikleri insanlığın her döneminde önemli ama hangi zamanda hangi kahramana ihtiyaç duyulduğu değişir. Bir peygambere ihtiyaç duyulduğu çağ ile başarılı bir generale veya dahi bir sanatçıya ihtiyaç duyulduğu çağ farklıdır. Her biri de üstün yeteneklerle donanmış, “fark yaratan” kişilerdir.
Bu tür üstün kişilerin önünde eğilmek, küçülmek değildir; ona gösterilen saygı ile onun katına yükselmektir. Bir bakıma kahramana tapmak, insanın kolay vazgeçeceği bir şey değildir. Çünki insanlar, “büyük şahsiyetlere” saygı gösterdiklerinde onlara manen sığınırlar ve ona teslim oldukça kendileri de yücelmiş, güçlenmiş, saygınlaşmış hissederler.
TAPMAK OLGUSU
Önünde eğilip, tabi olunan kiş,i kutsal (Tanrı) veya kral değilse, ‘kahraman’, onların temsilcisi olarak algılanabilir. Onların hak ettiği sevgi ve saygının hedefi olan “özel kişi” (ilahi varlık) statüsü kazanır.İtibarı aşınana veya zaman onun niteliklerini öğütene kadar, bu özel kişi sıfatından yararlanır. O nedenle “kahramana tapmak” kavramı anlaşılır bir olgudur.
Bu durum ne kadar devam eder; kahraman herkes, her zaman için mi önemlidir veya sayılır, sevilir? Bu konular tartışmalıdır.
Çağımızda eşitlik ve özgürlük önemli değerlerdir. Birisinin önünde eğilmek, ona tesim olmak pek makbul değildir; zamanın ruhuyla pek uyuşmaz. Ama hala kahraman tapıcılığına şahit oluyoruz; kahramanlık tanımı ve tipleri değişse de…
Bunun başlıca nedeni, üstün başarıları göz kamaştıran, hayranlık duyulacak kişilikleri olan bireylerin bulunması ve beğenimizi ve saygımızı kazanmalarıdır. Bugün çok beğenilen sürüyle sporcu, pop sanatçısı, film artisti var. Kitle toplumunda ve kültüründe o kadar çoğaldılar ki arık onları uzmanlık alanlarına göre sınıflandırıyoruz. Belki artık onlara ilahi bir sıfat (veya nitelikler) yakıştırmıyoruz ama sıradışı insanlar olarak görüyor, ilgi ve saygı duyuyoruz. Onlara benzemeye çalışıyoruz. Güçsüzlük duygumuzu, kahramanların ilhamıyla birlikte hareket ederek aşmaya çalışıyoruz.
Bu da bizi “evrensel” (herkesin), tüm-zamanların kahramanlarından, bazılarının ve güncel kahramanları anlayışına getiriyor. Bugünkiler daha insani, daha ölümlü ve hayran kitlesi daha sınırlı. Usama bin Ladin iyi bir örnek: Kimine göre Müslümanları ezen, geri bıraktıran ve kültürlerini kuşatan Hrıstiyan Batı’ya savaş açan bir kahraman. Diğerlerine göre Batı medeniyetini yok etmeye kararlı acımasız bir katil.
Kendi ülkemiz ve yakın tarihimizde de çarpıcı bir örnek var: Atatürk. Kimine göre medeniyetin ışığını taşıyan bir modernleştirici, kurtarıcı bir komutan ve yenilikçi bir devlet adamı. Kimine göre geleneksel düzeni bozan, yerleşik dinsel değerlere karşı çıkan bir “yabancı”. Ama taraftarlarının olduğu kadar karşıtları gözünde de sıradışı, önemsenmesi gereken “hayattan daha büyük” bir kişilik!
Bugünün şartlarında değerlendirildiğinde “kahramanlık” niteliği atfedilen kişi herkes hayran olmasa da “büyüklük” sıfatına uyan bir kişilik. Pekiyi, “ büyüklük” sıfatını yakıştıran kim? Hayranlar/izleyiciler mi, o toplumda hüküm süren yetkililer (otoriteler) mi?
İzleyiciler ise, onların özgür olması çok önemli. Özgür olmayanların kahramanları resmi çerçevenin dışına çıkmaz. Ancak özgür bireyler kahramanlarını kendileri belirler ve gönül rızasıyla ona bağlanırlar. Özgür tercihin olmadığı yerde ülkeler, milletler, kiliseler, partiler, ideolojiler bölünür. Dokrinin muhafızları artık benzerliği ve bütünlüğü sağlayamaz. Oysa ‘kahraman’ın temel niteliği birliği sağlamak ve ortak hareketi tetiklemek ya da ortaklık kültürü yaratmak.
Kahramanlık kültü etrafında cereyan eden tartışmalardan biri, “kahraman olmasaydı, tarih bildiğimiz gibi olmazdı” görüşüdür. Bu bağlamda, Rus devrimi, diyalektik gereği belki yine gerçekleşecekti ama Lenin’in karararı, ahlaki duruşu ve ilham verici kişisel önderliği olmasaydı Ekim devrimi başka mecralardan akacaktı. Onun toparlayıcılığı ve amaca adanmışlığı Ekim devriminin, yeni bir toplum ve düzene evrilmesini sağlamıştır.
Bizim tarihizde de üstün nitelikleri ve önderlik kapasitesiyle tarihin akışına yön vermiş bir kahraman var: Atatürk. Onun davasına adanmışlığı, çökmüş bir ortaçağ imparatorluğundan, çağa uyumlu bir millet ve modern devlet yaratma azmi, pek çok uyumsuz unsuru bir araya getirme ve birlikte çalışma/yaşama sinerjisi türetmesi sayesinde gerçekleşmiştir.
Sosyal şartların elverişsizliği (sanayileşememiş olmak ve cemaat yapısının yaygınlığından kurtulamamak), geleneksel kültürün modern yaşama uyumu engellemesi bir tür toplumsal felç hali yaratır. Az gelişmiş ülkelerin bu tarihi talihsizliği kırmak için farklı bir kurtarıcıya ve rehbere ihtiyacı vardır. Tarihin bu “uygun” evresinde sahneye çıkmış kişilerdendir Atatürk. Varlıklarını geleneksel kültürde ve cemaat yapısında görenlerin ona ve temsil ettiği değerlere karşı olmaları anlaşılabilir bir şeydir. Bir de onun değerlerini benimseseler de başvurduğu yöntremleri (otoriterlik gibi) onaylamayanlar var. Kahrmanların işleri kolay ve misyonları anla sınırlı değildir. Fedakarlık yapmaya (hatta canlarını vermeye) hazırdırlar.
Gereçek kahramanlar, övülmeyi ve yüceltilmeyi beklemezler. Onlar için davalarının benimsenmesi ve gerçekleşmesi için el verilmesi daha önemlidir. Büyüklüklerini amaç ve davalarında görürler. Çünkü bilirler ki artık olmayan geçmiş üzerine yeni ve kalıcı bir şey inşa edilemez. Eskide olandan daha iyi bir şey teklif eden ve teklifini gerçekleştiren (bu yüzden kahraman olan) kişi, toplumunun tarihini de değiştirir. Bu değişim yaygınlık kazanırsa evrensel bir dönüşüme yol açar.
Hz. Muhammed bir peygamberdi. Birbiriyle kavgalı aşiretlerin yer aldığı bir coğrafya’dan çıktı. Onları birleştirdi. 20 yılda büyük bir medeniyet odağı yarattı. Bu da onu tarih yapan veya değiştiren bir kahraman yaptı.Her gerçek kahraman gibi davasını, sahsının önüne koydu. Saygıyı kendisi için değil, davası için istedi.
Kahramanlar Tanrı(lar)’nın ölümünü istemezler, onun adına tarihi ileri taşırlar. Yaratıcı ve yenilikçi, dolayısıyla kurucudurlar. Dinin dinamizmini kaybettiği yerde/zamanda Kahraman ortaya çıkar ve yüksek ideallere olan inancı tazeler. İnsan gayretine ve fedakarlığa, üstün insani niteliklere olan güveni diri tutar. Ne de olsa kahraman üstün meziyetleri olan İNSANdır.
Böyle üstün nitelikli, donanımlı ve asil bireyler oldukça toplum yönetimin donanımsız, kötü yetişmiş ve ahlaksız kişilerin eline geçmeyeceğine inanırız.
Kahramana tapmanın, özlediğimiz nitelikteki üstün insana saygıyı sürdürdüğü söylenebilir. O bize tarihin ve talihin bir armağanıdır. Ama bir şartla: İzlememiz ve ilham almamız ama teslim olmamamız kaydıyla…
“Bu makale yazarının görüşlerini yansıtır. Gazete Davul’un yayın politikası ve editoryal bakış açısı ile her zaman uyumlu olmak zorunda değildir.”