Günlerdir hepimiz sosyal medyadan kayıp bir kadın için binlerce paylaşım yaptık. Bir umutla erkek şiddetin, cinayete maruz kalmadan onu buluruz diye çabaladık. Ancak duymak istemediğimiz o kara haber geldi. Pınar Gültekin’i de ‘ kadın cinayetine’ kurban verdik. Hem de en hunhar biçimde.
Pınar Gültekin önce boğularak öldürüldü. Sonra bir varilin içinde yakıldı ve üzerine beton döküldü.
Daha yirmi yedi yaşında hayatının en güzel yıllarnıı, anlarını, geleceğini yaşayamadan bir erkek bu hakkı ondan zorla aldı.
Bir kadın için böylesine bir cinayete kurban gitmenin hiç de tesadüf olmadığı Türkiye’de kadınlar tam da bu nedenle, tam da bugünlerde İstanbul Sözleşmesinin kaldırılmasına karşı ayağa kalktılar. #İstanbulSözleşmesiYaşatır sloganıyla her yerden seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Hükümet kadınları yasal olarak güvenceye alması için imzaladığı sözleşmeyi, tam anlamıyla uygulanmamasına rağmen fesh etmek istiyor.
Hangi gerekçeyle mi?
Kadınları koruyan bu sözlşemenin toplumun yapısına, ahlakına, fıtratına uygun olmaması ve bundan dolayı bazı kesimlerin sözleşmeden rahatsız olduğu gerekçesiyle. Oysaki sözleşme açıkça kadınları yasalar önünde erkeklerle eşit haklara kavuşturken, toplumun kadına biçtiği cinsiyetçi zihniyetle de mücadele ediyor.
Sözleşme, erkeklerin kadınları öldürmesine, şiddet uygulamasına, tecavüz etmesine, taciz etmesine en ağır cezaları verirken, tüm bunların olmasının da önüne geçecek tedbirleri içeriyor.
Kısacası sözleşme toplumda egemen olan erkek zihniyetinin kadına biçtiği ‘benim malım’ bakış açısına karşı kıran kırana bir mücadele veriyor. Mahkemelerde kadın katillerinin kravatlarını takıp, erkek zihniyetinin argümanlarına dört elle sarılıp, en az cezayla kurtulmasına engel teşkil ediyor.
Bir kadın cinayetinde daha gördük ki, her kadın katilinin kendine siper ettiği zihniyet bu defa da eksik kalmadı. Pınar Gültekin’in katili Cemal Metin Avcı da ifadesinde bu siperliği bakın nasıl kullanmış:
“Pınar ile ayrıldıktan sonra kendime gelemedim. Yeniden onunla birlikte olmak istedim, teklifimi kabul etmedi.
O zaman son olarak çiftlikte bir akşam yemeği yiyelim diye ikna ettim. Çiftliğe gittik, yemek yedik, yine bana dönmesini istedim. Oysaki o başkası ile olduğunu söyledi, zaten bunu hissediyordum.
Kıskançlık krizine girmiştim. Tartıştık, bana saldırdı, kavga ederken öldü. Önce yakmaya çalıştım. Olmadı,başaramadım.
Sonra bidona soktum, üzerine beton döktüm, yakalanacağımı biliyordum.
Onu çok sevdim, çaresiz kaldım. Kısakançlık krizine girmiştim. Çok pişmanım. Çiftliğe gittiğimizde öldürme niyetim yoktu. Barışıp birlikte olmayı düşünüyordum.”
Bir kadını vahşice katlettiğini itiraf ederken bile katil Cemal Metin Avcı “ çaresiz kaldım” diyerek adeta öldürmekte ne kadar da haklı olduğunu gözlerimizin içine içine, baka baka söylemiş.
İstanbul Sözleşmesi’nden rahatsız olan toplumun o bazı kesimleri de kadın katilinin sırtını sıvazlamakta gecikmemişler. Sosyal medyada yayınladıkları “ kadın zaten orospuymuş,, “ o da evli adamla ilişki kurmasaymış,, “adamın çifliğine gitmeseymiş,, paylaşımlarıyla Pınar Gültekin’in katlini açıkça vacip kılmışlar.
Böylece kadın cinayetlerini normalleştiren bu kesim, aynı meşruluğu mahkeme salonlarına da yansıtmak istiyorlar. Fakat bu yolda ayağa takılan en büyük taş İstanbul Sözleşmesi. Halbuki sözleşme ortadan kalkarsa minareyi çalanlar kılıflarını çoktan hazırlamış. Bunun örneklerini sayısız defalar gördük.
Mahkeme kapısında bizlere morarmış gözleriyle bakan Ayşe Paşalı’nın katili onu öldürmeden önce internette “kadın cinayetlerine uygulanan inidirmleri” araştırmıştı.
Fatma Şengül evinin önünde, çocuklarının gözleri önünde 4 kurşunla can verirken, mahkeme katiline ceza inidirimi vermişti.
Kadın cinayetlerinin böylesine organize ve sistemli bir şekilde yürütülmesi, sorunun ne kadar politik olduğunun açık bir göstergesi. Devlet, toplum ve kadın üçgenin değişmez kurbanı kadının, bu kısır döngüdeki en büyük destekçisi İstanbul Sözleşmesi’dir.
İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmasını istemeyenler; kadın cinayetlerine, şiddete bahane, neden bularak meşrulaştıran normalleştirenlerdir. Onlar kadın katillerini cesaretlendirenlerdir.
#İstanbulSözleşmesiYaşatır
Bu makale yazarın görüşlerini yansıtır. Gazete Davul’un yayın politikası ve editoryal bakış açısı ile her zaman uyumlu olmak zorunda değildir.