“Yalanlar istiyorsan, yalanlar söyleyeyim,
incinirsin.” diyor Özdemir Asaf unutulmaz şiiri Lavinia’da…
Söz konusu aşksa, yalanlar söylemek işe yarayabilir; aşk bazen yalanı da güzelleştirir, incinmeyi de. Aşk her şeyi güzelleştirme gücüne sahip tek şeydir.
Ama ben size yalanlar söyleyemem, çünkü konumuz aşk değil.
Ve toplumlar bazen yalanlardan değil, gerçeklerden incinmeyi tercih eder, incinmemek için de yalanlara sığınmak işlerine gelir.
Bizimki gibi toplumlarda her şeyin yalanı kolaydır; demokrasinin, barışın, hak mücadelesinin, cesaretin… Bazılarınınki makbuldür bile!
Ama göz ardı etmesi daha konforlu olan şey de şudur ki; demokrasinin, hak mücadelesinin, cesaretin yalanı, yani sahici olmayanı; çürümüşlüğün aynadaki aksi ve herkesin dilindeki o güzel günlerin en büyük düşmanıdır.
Yetmez ama evet meselesi mesela; kutsallarının pamuklara sarıp sarmaladığı, bildik, tanıdık ve neredeyse genetik bir sahte demokrasi algısının reddedilişine duyulan öfkenin, “yetmez ama evet” diyenlere “evet” diyenlerden daha fazla yönelmesinin, aslında sahtenin gerçeği ile arasındaki farkın gözlerine batışındaki acıya dair bir refleksten başka ne anlamı vardır?
İktidara muhalif olduğunu iddia edenlere bakın, gelecekteki muhtemel iktidarlarının yansımalarında göreceğiniz şey, bu sahte muhaliflikte ipuçlarını vermiyor mu?
Konu düşmanlaştırılan kitleler olduğunda sistemin iktidarı ve muhalifi arasında bir fark görüyor musunuz?
Hukuk sadece gücü elinde bulunduran ya da bir gün güce sahip olma ihtimali olan arasında bir tenis topu gidip geldiği müddetçe, “bağımsız yargı” denen sakızı çiğneyip duranların sinir bozucu şakırtısı kulağınızı tırmalamıyor mu?
Yargı bugün bağımsız değil. Peki, hiç bağımsız oldu mu? Birilerini ötekileştirmek üstünde kurulan sahte ve çirkin bir demokrasi ahlaksızlığı var olmaya devam ettikçe ne zaman ve nasıl bağımsız olacak?
Size yalanlar söylemeyeceğim, birazcık incinin, bir şey olmaz.
Kimseye söylemek zorunda değilsiniz, kendi kendinize sorun bakalım siz ne kadar sahici demokratsınız? Siz kendinize benzemeyenin uğradığı haksızlığa ne kadar duyarlısınız? Bağımsızlık özleminiz sizi tam olarak nereye kadar götürebiliyor, ipinizin uzunluğu ne kadar?
Evet, kulağa çok hoş gelmese de hepimizi bir yere bağlayan bir ip var; koparamadığımız ya da koparmak istemediğimiz bir ip. Kimi zaman Pekin ördekleri gibi, o ipin izin verdiği yere kadar uzanıp tam da oradan yemlenmek bizi rahatsız etmeyebiliyor.
Yalanlardan incindiğinizi söyleyecek misiniz, size söylenen her şeyi doğru kabul etmeye meyilli izler peşindeyken? Düşünün bakalım, hiç sorgulamadan ve sadece sizden olanların, sizin inandıklarınıza inananların ya da inanıyormuş gibi yapanların söylediklerine inanıp başkalarını suçladınız? Sorun kendinize, nefret ettiklerinizin doğruyu söyleme ve haklı olma ihtimalini bir kez olsun geçirdiniz mi aklınızdan yoksa aslında umurunuzda bile olmadı mı?
Olmadı tabii, olamazdı çünkü sahiden demokrat olmak o kadar da kolay değildir.
Hepimiz, aklımızın çizdiği kırmızı çizgilerin sınırına kadar ve algımızın ya da menfaatlerimizin noktalarınca demokrat olmayı becerebiliyoruz.
Acı mı? Öyle
Gerçek mi? Maalesef.
Size yalanlar söylemek isterdim, incineceğinizi bilseydim.
Sadece gerçeklerin incittiği toplumlar yalanlar üstünde dans etmeye bayılırlar oysa. Bir buzun üstünde manasızca tepinmek uzaktan bakıldığında dans etmek gibi göründüğü için.
“Bu makale yazarının görüşlerini yansıtır. Gazete Davul’un yayın politikası ve editoryal bakış açısı ile her zaman uyumlu olmak zorunda değildir.”