Her dönem kendi geleceğini arayan bir halk olarak Türkiye halkı, son on yıldır bu arayışta hiç bu kadar umutsuz olmamıştı.
Olmamıştı, çünkü hiç bu kadar otoriter bir iktidar ve karşında hiç bu kadar etkisiz bir muhalefet görmemişti.
Çok partili siyasi rejime geçildikten sonra tüm siyasi iktidarlar içinde en zalimi AKP iktidarı oldu.
Buna karşında en etkisiz muhalefette CHP oldu.
Öyle ki CHP, rahmetli İsmet İnönü dönemine göre bile etkisiz bir muhalefet olabilmeyi başardı.
Ülke siyasi iktidarın ve onun başındaki kişinin talimatları ve emirleriyle yönetiliyor.
Ne anayasa, ne uluslararası sözleşmeler ve ne de mahkeme kararları, bunların hiçbirinin iktidar için kıymeti harbiyesi yok, varsa yoksa reis ve onun verdiği veya vereceği talimatlar var.
Bu talimatların çoğu rant amaçlı ve başka bir çoğu da hukuksuzluk içeriyor.
Buna karşın bu talimatların yarattığı yıkımı durduracak ve etkin bir muhalefetten ziyade olan biteni sadece tarif eden ve bunu bir türlü sonuç alacak bir siyasi eyleme dönüştüremeyen bir siyasi beceriksizlik var.
Hülasa muhalefette “bir şey yapmaya gerek yok nasılsa kendi kendine gidecekler” diyen bir aymazlık görülüyor.
Bu izlemeci ve beklemeci siyasetin sonunda iktidar olacaklarını sanıyorlar.
Öylemi olacak bakalım?
Ben tam olarak bunun böyle olacağına karşı aşırı tedirgin bir ruh hali içindeyim.
Nedeni ise çok açık…
Karşımızda sadece siyasi iktidarı elinde bulunduran bir iktidar bulunmuyor.
Nasıl bir iktidar bulunuyor peki?
Devletin tüm kurumları siyasi iktidara biat etmiş durumda…
Yargı, ordu, emniyet başta olmak üzere tüm devlet kurumları devletin anayasa ve yasalarına göre değil siyasi iktidarın talimatına göre hareket eden iktidar aparatları durumunda bulunuyor.
Bunların yanı sıra her türden medya, çoğu meslek kuruluşları, cemaatler, iş dünyasındaki beşli çete gibi iş adamları, SADAT gibi paramiliter gruplar, tüm bunlar bu iktidarın çıkar ortakları ve varlıklarını bu iktidara bağlı olarak sürdürüyorlar.
Yani hepimizin karşısında sadece bir siyasi iktidar yok…
Karşımızda birbirinden beslenen, birbirine muhtaç, kader birliği yapmış ve ne pahasına olursa olsun iktidara kene gibi yapışmış, bırakmak istemeyen bir siyasi çıkar çetesi var.
Ve bu çetede bizim bildiğimiz gibi her gün oylarının eridiği biliyor.
Ayrıca ve en önemlisi iktidarı kaybettikten sonra başlarına gelebilecek belaları da bizim kadar tahmin edebiliyor.
Burada bir parantez açalım, bunların yerine iktidara gelecek olanların “hesap sorma” adına ne yapacaklarını tam olarak bilemediğim için şimdiden bir şey söyleyemiyorum.
Devam edelim…
Siyasi havadan alınan kokulara bakacak olursak iktidarın bir baskın seçim yapabileceği anlaşılıyor.
Bu arada ben 2022 yılını seçim yılı olarak görüyorum.
Ancak iktidar seçim sürecini, her türden şartları kendi lehine oluşturacağı ve muhalefeti de en kötü durumda bırakmayı hedeflediği koşulları, iktidar gücünü kullanarak yaratmak istiyor.
Peki, tahminen iktidarın kendi lehine bir seçim atmosferi yaratmak için yasalarda; örneğin siyasi parti ve seçim yasalarında ne tür düzenlemeler yapabilir?
Kürt sorunu, demokrasi ve hukuk devleti sorunları için olumlu bir yaklaşım gösterebilir mi?
Baş aşağı gitmekte olan ekonomik alanda daha iyi ekonomik görünüm sağlanması için ne tür kararlar verebilir?
Çok kötü durumda olduğu bölgesel ve uluslararası alanda işe yarayacak olan hangi adımları atabilir?
Son olarak içerde Cumhur ittifakı kapsamında nasıl daha genişleyebilecek gelişmeleri sağlayabilirler?
Her şeyden önce siyasi partiler ve seçim yasalarında yapılacak olan düzenlemelerle seçim bölgelerindeki durumlarını dikkate alarak farklı bir seçim sistemini getirebilirler. Seçim barajını %7 seviyesine indirmeleri bütün olarak sadece MHP’nin baraj sorunu olarak görülmemelidir. Bu oran hızlı oy kaybeden AKP’nin de işine yarayabilir.
Diğer yandan kapatma davası AYM’de olan HDP’yi seçim dışı bırakmak veya seçim sürecinde seçim çalışması yapamaz duruma getirmek için “master plan” çalışmalarının ardı arkası kesilmeyecektir.
CHP’ni İYİP’İ seçimlere girmesi için yapılan milletvekili transferlerinin önlenmesi ve ittifak dışı seçimlere girecek partiler için seçim barajını özellikle HDP için %10 seviyesinde tutmak gibi düzenlemelerle seçim sürecini kendi durumuna göre yönetmek, olasılıklar arasında kabul edilmeli.
Kürt sorununun çözümü ve demokratikleşme alanında iktidarın olumlu bir adım atması beklenmiyor.
Bu alanda atılacak adımların başında Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala hakkında verilen AİHM’in tahliye ve beraat kararlarının uygulanması temel ölçülerden sayılır.
Bu nedenle; Demirtaş ve Kavala’nın iktidarın siyasi rehineleri olarak hapislerde çürütülmek istenmesine karşın iktidarın bunları seçim nedeniyle serbest bırakması tahmin bile edilmiyor.
Ekonomide 2021 yılı ikinci çeyreğinde %21’lik bir ekonomik büyüme var. Erdoğan bu büyüme oranını “ekonomik zafer” gibi satmaya çalışsa da bu büyümenin sokaktaki vatandaşı yaşamına olumlu bir etkisi olmadığı için alıcı bulamıyor.
Çünkü bir önceki yılın aynı dönemine göre salgın nedeniyle %11 küçülmüş olan ekonomi arızalarını tamir etmeye çalışıyor dersek yanlış bir şey söylemiş olmayız. Gerçekte ekonomik büyüme %3 seviyelerinde can çekişiyor. Bu durumun en bariz ölçüleri hızla artan işsizlik ve ağır yoksullaşma oranları olarak karşımıza çıkıyor. Kasası boşalmış bir merkez bankası, parası pul olmuş bir ülke ve bir de buna demokrasi ve insan hakları sorunlarında yaşanan ağır hak ihlalleri eklenince ister istemez bu durumun ekonomi üzerinde negatif etkileri devam edecek görülüyor.
Dış politika alanında Türkiye tüm cumhuriyet tarihin en kötü, en yalnız dönemini yaşıyor. Bu durumdan çıkılması gerektiğini düşünen iktidar tabiri caizse “tükürdüğünü yalamak” durumda bir yol izlemeye karar vermiş gözüküyor.
Önce Mısır ve İsrail ile başlatılan görüşmeler ve sonra Biden görüşmesinde Kabil havalimanın işletilmesi teklifi geldi.
Bunlara ilaveten “mavi vatan doktrini” ve doğu Akdeniz’de hükümranlık atraksiyonları ve Libya defterinin kapatılması tüm bunlar yıllardır hiçbir ölçüye uymayan ve hatta Türkiye’nin “ulusal çıkarlarıyla” bile çelişkili olan bu dış siyaset ülkeyi bölgede ve dünyada görülmemiş bir yalnızlığa itti.
Şimdi bu düştüğü durumda çıkmak isteyen Türkiye, seçim sürecinde kullanabileceği yeni bir malzeme bulamayacak gibi gözüküyor.
İşte muhalefet bu sıraladığımız sorun ve konular hakkında Türkiye’yi içine düştüğü bu siyasi, ekonomik ve uluslararası durumdan düzlüğe çıkaracak siyasi programları şimdiden oluşturması ve kamuoyuyla paylaşması çok büyük bir önem arz ediyor.
Etkisiz muhalefet derken tamda bunları kastediyorum.
Kısacası iktidar iktidarı bırakmaya, muhalefet ise iktidar olmaya hazır mı?
Soru bu…
“Bu makale yazarının görüşlerini yansıtır. Gazete Davul’un yayın politikası ve editoryal bakış açısı ile her zaman uyumlu olmak zorunda değildir.”