Uzun zamandır Türkiye’de yaşanan basın özgürlüğü sorununa çözüm sağlamak üzere bağımsız gazetecilerin bir araya gelerek oluşturdukları alternatif medya platformlarından birisi de Gazete Davul. Bundan böyle çeşitli konulara ilişkin yazılarım ve röportajlarım ile ben de Gazete Davul’dayım. Hoş geldin “Gazete Davul” yolun açık olsun.
Yaşanan hak ihlallerini gündemine alarak meslek ilkeleri çerçevesinde bağımsız ve özgün içerik üretmek amacıyla kurulan bu yeni gazetenin en başından beri içerisinde yer almaktan dolayı mutluyum. Gazete Davul henüz fikir aşamasındayken meslektaşım Arzu Yıldız’ın beni arayıp “Michelle böyle bir hayalimiz var ama sensiz olmaz” dediğinde gözlerim doldu. Çünkü meslek hayatımda ilk defa yeni kurulan bir gazete için bana teklif geldi. Son beş yıl içinde İstanbul ve Avrupa’da kurulan yeni medyalarda yer alan meslektaşlarım beni ya hatırlamadı ya da istemedi. Ne zaman yeni kurulan bir medya görsem “Ah kesin bugün beni de ararlar. E nede olsa Türkiye’nin ilk transseksüel gazetecisiyim. Mutlaka beni de kadroya alırlar yahu” diye söylendiğim ve beklediğim çok anlar oldu. Ama o beklediğim telefon hiçbir zaman gelmedi. Ne acıdır ki, kariyerim boyunca gazetecilik için hep mücadele ettim. Her zaman kendimi hatırlatmak veya ispatlamak zorunda kaldım. Bu arada Gazete Davul ekibi çok kimlikli, çok cinsiyetli ve çok renkli. Her biri kendi alanında uzman olan pek çok değerli isim ile bir arada çalışmak oldukça heyecan verici.
Bildiğiniz üzere ben yaklaşık üç yıldır Almanya’nın federal başkenti Berlin’de yaşıyorum. Çünkü İstanbul’da yaşadığım cinsiyet–ırk temelli ve politik sorunlar nedeniyle İstanbul’dan ayrılmak zorunda kalmıştım. Ben de sürgünde yaşamak zorunda bırakılan gazetecilerden birisiyim. Burada çeşitli medyalarda muhabir, editör ve yazar olarak çalıştım. 2019’un sonunda yaptığım politik iltica başvurum kabul edildi ve artık ben de bir mülteciyim. Bu süreçte yaşadığım ağır hak ihlallerini de başka bir yazıda size anlatırım. Mülteci statüsünde olduğum için kısa bir süre çalışamayacağımdan dolayı ben de kendimi üretmeye verdim. Yakında çıkarmayı planladığım ilk kitabımın üzerinde çalışıyorum. Bu kitapta Türkiye’nin ilk transseksüel gazetecisi olarak verdiğim mücadeleyi ve yaşadığım zorlukları anlatıyorum. Umarım severek okursunuz. Bir yandan da benim için çok yeni ve heyecanlı bir iş yapıyorum. Bir senaryo yazıyorum. Bu senaryo meselesi aklımda hep vardı ancak bir türlü cesaret edip başlayamamıştım. Ancak Berlin’in tuhaf bir enerjisi var ve gerçekten yaratıcılığınızın ortaya çıkmasını sağlayan büyüleyici bir şehir. Bu konuda beni cesaretlendiren sevgili Mustafa Altıoklar, Şebnem Sönmez ve Mücella Yapıcı’ya da ayrıca teşekkür ederim. Drama-komedi filmi olacak. Şimdilerde karakterleri yaratma sürecindeyim hatta kafamda oyuncuları da yavaş yavaş belirlemeye ve hatta Instagram’da yakın markaja almaya başladım bile. Bütün bunların yanı sıra bir de Docu-Film (Belgesel) projem var. Bu proje de inanılmaz güçlü bir konu. Belgesel ekibim ise tamamen genç bir ekipten oluşuyor.
Geçen temmuz ayında 45’inci yaşıma girdiğim gün bir karar aldım ve basın sektörünün değişemeyen cinsiyetçiliğine ve ırkçılığına karşı artık savaşmak istemediğimi fark ettim. Meslektaşlarımın ve basın-meslek örgütlerinin beni takdir etmesini beklemekten ise çok yoruldum ve hatta çok usandım. Bu nedenle sanırım üretmek bana iyi gelecek.
Bu arada “Acaba erkekler ne der” diye düşünmüyorum ve korkmadan yazıyorum.
Bu makale yazarın görüşlerini yansıtır. Gazete Davul’un yayın politikası ve editoryal bakış açısı ile her zaman uyumlu olmak zorunda değildir.