Otistik olmak, her anını lunaparklardaki hız treninde yaşamak gibi bir durum. Bir aşağı, bir yukarı, hızla aşağı, hızla yukarı…
Bir ay önce Birleşik Krallık Hipnoz ve Hipnoterapi Kolejinde “Bilişsel Davranışsal Hipnoterapist” olmak için eğitime başladım.. Bu kursu bitirdiğiniz zaman tüm dünyada akderite olmuş bir hipnoterapist olarak çalışabiliyorsunuz. Kursun eğitim kısmını bir sene içinde bitirmeniz gerekiyor ama onun dışında 125 saat kayıt altına alınmış, gönüllülerle yapılmış hipnoterapi seansı yapman gerekiyor. 50 Saatte hocanın süpervizyonuna ihtiyacın var. Bunu uzun uzun anlatmamın tek bir sebebi otistik beynimin bu konuda nasıl tam bir iniş çıkış yaşadığı ile ilgili…
Kursa Mayıs ayında başladım. Kurs 3 ana bölümden oluşuyor ama her bölümün kendi içinde 7-8 alt bölümü var. Kursa ilk başladığım hafta hocam bana bir ay sonrası için ikinci randevuyu verdi ve bu süre zarfında sen birinci ana bölümün ilk üç kısımını bitirmiş olursun dedi. Ben her şeye yeni başladığım için hoca ne diyorsa tamam dedim ve ilk görüşmemizden sonra kursa başladım. Ve bir anda kendimi bilmediğim bir denizde buluverdim. Öğrenmem gereken ne kadar çok şey olduğu gerçeği beni gerçekten büyüledi… Hipnozla ilgili bildiğim ve bilinen tüm yanlışlar, hipnozun tarihi v.s derken kendimi gece gündüz okurken buluverdim.
Günüm artık sabah çok erken başlıyor ve çok geç bitiyordu çünkü öğrenmem gereken çok şey vardı. Bir yandan kurs öncesi günlük rütinimi yürütmeye çalışırken bir yandan da üst üste konan kitapları okumak, hipnoz egzersislerini yapmak, okulun eğitimlerine katılmak…
Hız trenim keyifle yukarıya doğru çıkmaya başlamıştı… İşte tam bu noktada otistik olmak harikaydı çünkü dikkatim dağılmıyor, daha da daha da öğrenmek için dışardan bir motivasyona ihtiyaçım olmuyordu. Sadece aç bir kurt gibi bilgileri yiyordum ve doymuyordum.. Çoğu zaman gece iki saat uyuduktan sonra uyanıp, okumaya yada çalışmaya devam ediyordum. İlk kısmı bir ayda bitirdim, sadece eğitim kısmını değil, bütün alıştırmaları, raporları ve yazmam gereken geribildirim yanıtlarını ve hocamın yaptığı sözlü sınavı da… Hocamın dediğine göre böyle gidersem bir senelik kursu 3 ayda bitirip, diplomamı alabileceğim… Ama…
Lunaparktaki trenler hep yukarı çıkmıyor… Bir yukarı, bir aşağı… Öğrenme kısmı süper, sözlü sınavı da atlattım ama diplomamı alabilmem için bir de değerlendirme sorularına yanıt vermem gerekiyor ve hoşgeldin kabusum otizm… Tren hızla aşağıya doğru inmeye başladı bile…
Diploma için kursun sonunda değerlendirme sorularını yanıtlamamız gerekiyor. Ben bunu kursun sonuna bırakmak istemediğim için bölümün sonunda o konulara ait soruları da yanıtlamayı seçtim ama… Ama… Hız treni hızla aşağıya iniyor… Sanki bütün o bilgileri öğrenen, sözlüden geçen, 20 küsur saat hipnoterapist yapan ben değilmişim gibi daha soruları okumaya başladığımda beynim dondu… Sorular bana hiçbir şey ifade etmiyor sanki… Sanki beş yaşına geri döndüm…
Bundan üç yıl önce Psikolojik Danışmanlık okuduğumda da aynı şey olmuştu. Değerlendirme soru yanıtlarında gerçekten günlerce sinir krizinin eşiğinde yaşamıştım. Onu çok iyi derece ile bitirdim şimdi bunu da yapabileceğimi biliyorum ama… Ama gerçekten hiç değil… Öğrenme kısmı benim için ne kadar zevkli ve eğlenceli ama öğrendiklerimi kaleme dökmek özellikle de “sınav” adı altında benim için tam bir kabus… Bitmeyen kabuslar yaratan bir kabus… Bir yazar olarak öğrendiklerimi yazamamak… Ama artık bundan utanmıyorum… Kendime zaman veriyorum. Anladığım soruların yanıtlarını önce sözlü olarak kayıt ediyorum bunun çok yararını görüyorum. Anlamadığım yada kilitlendiğin her şeyi hiç çekinmeden, utanmadan soruyorum… Ben bunu anlamadım, şunu mu demek istiyor ya da ben bunu şöyle anladım doğru mu, diye…
Otizmden dolayı güçlü ve güçsüz olan taraflarımı daha iyi algıladıkça iki tarafıma da aynı saygıyı göstermeye çalışıyorum. Hediye ya da lanet… Lunaparkta ki hız treninde yaşamanın da keyifli yanlarını bulmayı öğrendim… İnerken ya da çıkarken… Aslında anladım ki biri olmadan diğeri de olmuyor…