Ukrayna-Rusya savaşında ateşkes sağlanması ve sorunun barışçıl bir şekilde çözüme kavuşturulması için devam eden müzakereler ve bu müzakerelerin bir faslının da İstanbul’da gerçekleşmiş olması, diğer yandan hem Putin ve hem de Zelenski ile görüşebilen Erdoğan’ın tüm bu gelişmeleri içte ve dışta siyasi bir fırsata dönüştürme hesapları içinde olduğu görülüyor.
Bunda şaşılacak bir şey yok bizim için, yok çünkü içerde ve dışarda ağır bir siyasi itibar kaybetmiş ve bunun sonucu olarak ta yapılacak olan ilk seçimleri potansiyel olarak kaybedecek bir siyasiden bahsediyoruz.
15 Temmuz 2016 tarihinden bu yana bastığı siyasi zeminin sürekli erimesi sonucu içte ve dışta bulabildiği her gelişmeyi kendisi için siyasi bir fırsata çevirme kurnazlığı içinde olan siyasi bir aktör ile karşı karşıyayız.
Şimdi…
Ukrayna- Rusya savaşı ne yöne doğru evrilir, sonuçları ne olur ve daha ne kadar süre içinde sone erer, bu şimdilik bilinmiyor.
Ancak bilinen somut bilgi, batı Ukrayna’ya saldırı emri veren Putin’i defterden sildi.
Ne olacak peki?
Batının güvenini dipten sarsmış olan Putin, ateşkes veya barış antlaşması imzalamış olsa bile işler artık eskisi gibi olmayacak.
Çünkü NATO’yu kendileri için tehdit olarak gören Putin’in asıl kendisinin dünya barışı için azılı bir tehdit olduğu anlaşıldı.
Putin, NATO’yu bir tehdit unsuru olarak göstermesiyle asıl tehdidin kendisi olduğunu gizlemek isteyen bir demagog olduğunu dünyaya gösterdi.
Diğer yandan Zelenski, ülkesi haksız ve hukuksuz bir saldırıya uğramış ve ağır bir mağduriyet altında kalmış bir lider olarak dünya halklarının desteğini ve sempatisini kazanmış gözüküyor. Hemen tüm dünya ülkelerinden de yoğun destek alıyor.
Evet…
Erdoğan bu savaş denklemi içinde kendine savaşı sona erdiren bir dünya lideri sonucu çıkarmak istiyor.
Son olarak Putin ve Zelenski zirvesinin Türkiye’de yapılacak olmasına dair çıkan haberler olası böyle bir sonucun çıkarılması umutlarını arttırmış gözüküyor.
Olsun bunda sorun yok, varsın Erdoğan savaşı sona erdiren dünya lideri olmuş olsun ben, kim nasıl yapıyorsa yapsın savaşın bir an önce bitmesi tarafında olanlardanım.
Varsın bunun artı sonuçları da Erdoğan’ın hanesi yazılsın.
Ancak durum barışı sağlayan dünya lideri ile hal olacak gibi görünmüyor.
Durum oldukça vahim ve daha da kötüye doğru gidiyor.
Türkiye hiçbir dönem görülmediği kadar enerji, tarım ve gıda ürünleri yokluğu ve pahalılığı sorunları altında adeta eziliyor.
Ben 1973 petrol krizi ve sonrası ülkenin içine düşürüldüğü yokluk ve yoksulluk günlerini yağ ve akaryakıt kuyruklarını çok iyi hatırlıyorum. Çok genç yaşımda bu ağır ekonomik krizin sonuçlarını, cebimizde ve soframızda bize yaşatmışlardı.
Yalnız bugün yaşanılan kriz 70’li yılların krizini aratır ve ona rahmet okutur durumda…
Sadece yokluk ve yoksulluk değil bugün yaşananlar, insanlar özellikle gençler ve meslek sahibi insanlar ülkelerinden ümidi kesmiş, kendilerini başka bir ülkeye göç etme baskısı altında görüyorlar. İşini uyduran çekip gidiyor uyduramayanlar ise fırsat kolluyor.
Ekonomiye ve iktidara olan güven yerlerde sürünüyor.
Yine bu krizin 70’li yıllardan bir farkı işsizliğin hiç bu kadar artmamış olmasıydı. Resmi işsizlik rakamları bile bugün üç milyon insanın işsiz olduğunu söylüyor. Gerçekte geniş anlamda işsizlik yedi milyon insanın ortak sorunu olduğu herkes tarafından biliniyor.
Çarşı, pazar fiyatları el yakıyor.
Yeni bir araştırma sonuçlarını sizlerle bu vesileyle paylaşmak istiyorum.
Türkiye Raporu araştırmasına göre gelirinin giderini karşılayamayanların oranı %60 seviyelerine gelmiş durumda, ayrıca gelirim giderimi ucu ucuna karşılıyor diyenlerin oranı %27 yani bu grupta %60’lık gruba yakın duruyor. Şöyle ki hiper enflasyon altında olan bir ekonomide fiyat artışları bu grup içinde “gelirim giderimi karşılamıyor” grubuna girmesini zorluyor. @turkiye_raporu
Devam edelim…
Özellikle bebekler ve çocuklar için yeterli ve dengeli beslenme sorunu sağlıklı nesiller büyütmeyi olanaksız hale getiriyor. Yaşlı ve hasta insanlarda beslenme sorunlarının bedelinin canlarıyla ödüyorlar. Kadınlar bu ağır yoksulluğun altında ezilen, çaresiz insanlar olarak acı çekiyorlar.
Tüm bunlara rağmen Erdoğan çıkıp insanlara “manda yoğurdu üzerine medine hurması ve yulaf ezmesi” tarifi verebilmekte hiç bir beis görmüyor.
Son yazımda da belirtmiştim.
Siyasi gelişmeler olası bir erken seçime işaret ediyor diye…
Seçim kanunu meclisten aynen geçti.
Bu yapılan değişiklikle kanun 18 yıl içersin de 220 kez değişikliğe uğramış oldu.
Dile kolay 220 kez değişikliğe uğramış bir seçim kanunu adeta yap, boz tahtasına döndürülmüş.
Kanun her seferinde iktidar tarafından o zaman dilimi içinde seçimleri hangi seçim hilelerini yaparsam kazanırım anlayışına dayalı olarak değiştirmişte değiştirmiş…
Bu sefer de o zihniyetten hareket ederek, kanun değişikliğe uğratılmış…
Amaç çok belli, az oyla çok milletvekili nasıl çıkarabilirim ve rakip partilerin özellikle oy oranları düşük partilerin oylarını nasıl çöpe gönderirim hesabı bu kanun değişikliğinde de yapılmış görülüyor.
Ak Parti kurmayları özellikle Ak Parti’den DEVA ve Gelecek Partilerine gidecek oyların meclise değil, çöpe gitmesini istiyor. Bu durumda Ak Partililere “DEVA ve Gelecek Partilerine oy vermeyin çünkü çöpe gidecek” propagandası yapma fırsatını sağlıyor.
Kanun, Cumhurbaşkanına seçim sürecinde bir kısıtlama getirmiyor.
Aksine devletin her olanağına seçim süresince kullanabilme avantajı veriyor.
Bu kanun daha şimdiden seçimleri adil olmayacağını ve seçim güvenliği bakımında oldukça sorunlu olacağını dünya aleme gösteriyor.
Başka bir şeyi daha gösteriyor bu kanun, Türkiye’de her alanda eşitsizlik ve adaletin olmadığını ayrıca bir kez daha tescil ediyor.
Diğer yandan ise Millet İttifakını oluşturan altı siyasi parti arasında görüşmeler sürdürülüyor.
Son olarak DEVA partisinin ev sahipliğinde bir araya gelen parti liderleri beş saat süren toplantı sonrası yaptıkları ortak açıklamada Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemin teyidinden başka bir şey göremedik.
Zaten içerik olarak Türkiye’nin temel sorunlarını kapsaması bakımından eksik ve yetersiz olan ilk açıklama sonrası yapılan eleştiriler ve yapılan önerilerden yararlanılarak daha kapsayıcı bir açıklama bekleniyordu.
Olmadı.
Anlaşılan ittifak partileri konuya bizim gibi vahim ve hayati gözle bakmak istemiyorlar.
Bunun anlamı herhalde partilerinin çıkarlarını bu olan bitene göre daha yukarda görüyorlar.
İttifak partilerine bir pratik örnek göstermek istiyorum.
Seçim kanunu Ak Parti iktidarları tarafından 220 kez değişikliğe uğratılmış, Kamu İhale Kanunu’nda 192 kez değişiklik yapılmış…
Bunun anlamı ihale kanununda ki değişiklikle iktidar daha fazla yolsuzluk yapmayı kolaylaştırmak isterken, seçim kanunda yapılan değişikliklerle de bu yolsuzluk düzenini korumak istemiş…
Yani bir hesap, iki kanun üzerinden görülmüş…
Bu size durumun vahametini anlamak için küçük bir örnek olsun.
“Bu makale yazarının görüşlerini yansıtır. Gazete Davul’un yayın politikası ve editoryal bakış açısı ile her zaman uyumlu olmak zorunda değildir.”