Bayat simit satarak başlamadığım ticaret hayatım maalesef erken son buldu. Fakat şunu söylemeliyim şayet devam etseydim başarılı olma ihtimalimin oldukça yüksekti çünkü iyi bir yerden giriş yapmıştım.
Çocukken, erkek kardeşimin kıyıp yemediği parasını elinden almanın tek yolunun banka kurmak olduğunu anlamıştım. Bir kartona “Harcar Bank” diye yazıp banka kurduğumu ilan ettim. Derdim ticaret hayatını çok erken yaşlarda öğrenmek değildi; kaçak damat gibi bende de feci bir “Eti Puf” sevgisi vardı. Hâlâ o sevgim devam ediyor, hatta o zamanlar kurduğum hayallerden biri hâlâ aklımdadır. Güya bir bakkalda kilitli kalmışım ağzıma aynı anda bir çikolata parçacıklı Eti Puf bir de Hindistan cevizli Eti Puf alıp iki yanağımın şişirip bir müddet bekleyip sonra iki farklı tadı birbiriyle birleştirip yemişim. Çocuk gibi çocuk olmak absürt bir şey. İnsana aklında sevdiği yiyecekleri yemeden önce onlarla önce cilveleşmeler yaptırabiliyor. Yemeden önce cilveleştiğim Eti Puf ve en sevdiğim leblebi ve leblebi tozunu doyasıya yemem için daha fazla paraya ihtiyacım olduğuna karar vermiş olmam çocukluğumdan kaynaklı evet. Fakat banka kurma işine girişmem tamamen büyüklerimizi örnek almamdan dolayıdır.
Hayalimi gerçekleştirmemin tek yolu bende birikemeyen, kardeşimde çok güzel biriken paraya kavuşmaktı. Doğrusu işim sandığımdan da kolaydı. Bana inanmasını istediğim kardeşim iyi niyetli kalbinde kötülük olmayan ve ne desem inanacak biriydi. Açıkçası kurduğum banka hakkında konuşmam saatlerimi almadı, bana vereceği paranın bir ay sonra ikiye katlanacağını avucuna bir sürü para vereceğimi söylediğimde küçük elleriyle küçük elime bıraktı birikimini. Mutluluktan ayakları yerden kesildi koşarak bahçede tur atarak reklamımı yapmaya başladı. Kardeşim zengin olma hayali kurarken ben soluğu köşedeki bakkalda almıştım bile. Üç tane Eti Puf bir avuç leblebiyi alıp yedim, ağzımı silip eve geldim. Bir bankacının nasıl itibar gördüğünü de o gün anladım. Dolandırdığım kardeşim etrafımda dolanıyor, bankamı benden iyi koruyordu. Hatta ev halkına ablasının kurduğu bankanın nasıl güvenilir bir banka olduğunu anlatıyordu. İki çocuğun masumane oyunuydu ve oyunu benim kazanacağım başından belliydi. Kardeşim parasının garantide olduğunun huzuru ile mutluydu, daha çok para yatırmak için annemden babamdan harçlığının dışında para isteyip diğer kardeşimden aldığı paraları da alıp koşarak getirip bankama yatırıyordu. Ben de uyduruktan bir kâğıda ne kadar para yatırdığını yazıyordum. Ne kadar güvenilir bir banka kurduğumu görüp ablası ile gurur duyuyordu. Kardeşim parasını faiziyle almak için gün sayarken ben de kardeşime bir ay sonra ne diyeceğimi düşünüyordum ki imdadıma “Banker Kastelli” yetişti. Oyununum sonuna yaklaşmıştım. Bir ay boyunca vücuduma fazlasıyla yüklediğim leblebiyle Eti Puf’un verdiği güçle faiziyle parasını almaya gelen kardeşimin karşısına çıktım. Kardeşim mutlu umutlu şekilde benden faiziyle alacağı parayı düşleyerek gelmişti. Kerata o yaşta unutmamış bir ay çeltik tutmuş saatini bile şaşırmadan gelmişti Harcar Bank’ıma. Çocuk da olsam büyüklerini örnek almayı biliyordum, kardeşimin mutlu yüzünün karşısına benim iflas etmiş yüzümü koymuştum. Bana inandığı kadar Allah’a inanmayan bir müşterim vardı işim kolaydı. İflas etmiş bir bankacının sesi ve yüzü ile yıkılmış, ağlamaklıydım. Bir çırpıda bankanın battığını söyledim. Yatırdığı parayı fazlasıyla alacağını sanan kardeşim “batma” sözcüğünü anlamamıştı. Ona “paranı Eti Puf’a, leblebiye yatırdım” diyemezdim ya. Batmanın ne demek olduğunu anlayacağı şekilde anlattım. Bankama hırsız girdiğini buna da batmak dendiğini söyledim. Tepkisini merak ettim çocuk işte benden daha çok üzülmeye başladı. Hatta ağlayacak noktaya geldi bana teselli vermeye başladı. Bankamı tekrar kurmam için elinden geleni yapmaya karar vererek gitti. Sandığımdan da kolay olmuştu, ertesi günlerde elinde parayla geldi ama ben artık banka kurmayacağımı söyledim ticaret hayatımı o gün orada bitirdim. Birkaç yıl geçmişti içim rahat etmedi sanırım “vicdan” denilen şey kendini bir şekilde gösterdi ve büyümeye yakın ona Harcar Bank’ı onun parasını yemek için kurduğumu söyledim. Gel gelelim bana inanmadı! Güzel kardeşim inanmaya programlamış kendisini, bir türlü kabullenemedi benim dolandırıcı olmamı. Defalarca “seni dolandırdım” dedim ama “sen yapmazsın” dedi. Ya çocuk aklıyla kandırılmayı kabullenemedi ya da beni koyduğu yer farklıydı. Ona göre ben kötü şeyler yapmazdım.
Neyse ki kardeşim zamanla büyüdü ve kabullendi gerçeği. Ayırt edebildi iyiyi ve kötüyü. Keşke ülkem insanları da kardeşim gibi büyüse ve dolandırıldıklarını anlasalar. Fakat net bir şekilde görüyoruz Harcar Bank’lara parasını, umutlarını, oyunu, ülkesini, çocuklarını, doğayı, ülkenin geleceğini yatıran milyonlarca çocuk akıllı var. Büyümesi imkânsız milyonlarca çocuk… Fakat çocuklar kadar saf ve temiz olmayan milyonlarca çocuk…