Uluslararası tanınırlığı olan Sanatçı Ahmet Güneştekin’in “Hafıza Odası” sergisi Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası’nın (DTSO) ev sahipliğinde tarihi Keçi Burcu’nda açıldı ve kısa sürede gündeme oturmayı da başardı.
Ama amaç böyle bir şey miydi? Bilmiyorum.
Sanırım Sergi’nin “Mikro bir Kürt açılımı” olması düşünülüyordu. İktidardan muhalefete önemli çalışma ve katılımın ürünüydü. Kimler yoktu ki orada…
Önce sözü haksızlık yapmamak için sanatçı Güneştekin’e bırakalım, amacını anlatsın:
“Ülke olarak hafızası çok zayıf bir toplumuz. Ülkede çok büyük bir yıkım, felaket katliam oluyor diyelim. O gün insanlar yas tutuyor, ekranlarda siyah kurdela konuluyor, sosyal medya paylaşımları siyah-beyaz yapılıyor o gün. Ancak 2-3 saat sonra rengarenk şeyler paylaşılmaya başlanılıyor. O gün yası tutulan insanlar kendi acıları ile baş başa kalıyor. O hafıza dediğiniz şey bir anda unutulabiliyor. Sanatın başka bir misyonu var. Belgelerken, kalıcı bir duruma geliyor.”
Gerçekten “Hafıza Odası”nda Kürtlerin geçmişte Diyarbakır Cezaevinde yaşadıklarını, kayıpları, ölümleri, katliamları konu alan eserler vardı. Bir Kayyum Cumhuriyeti’nde yaşadığımız, Diyarbakır’ın ‘esir şehir’ haline getirildiği düşünülürse, insan ‘Hayret’ diyor ister istemez.
Bunun bir sırrı olmalı diye düşünüyor.
Ama adı üstünde bu bir ‘Hafıza Odası’, ele aldığı zaman geçmiş. Geçmişte yaşanmış acılar ne kadar korkunçtu, geride kaldı, artık birbirimizi affedelim diyor.
Lakin bu sorun var Kürtler bu acıları şu an yaşamaya devam ediyor. Hapishaneler suçsuz siyasetçi dolu, Kürtçe şarkı dinledikleri için ceza alıyorlar. Deniz Poyraz daha yakında herkesin gözü önünde bir MHP’li tarafından öldürüldü. Demirtaş AİHM kararlarına rağmen hapiste. HDP’li 5 siyasetçi sokağa çıktığında 1000 polisle çevriliyor.
Hiçbiri geçmişte olmuyor ve Sergi’de bunları anımsatan bir şey yok. Sanki geçmiş ve günümüz bir bıçakla kesilmiş gibi hissettiriyor.
Sergi’ye Türk burjuvazisinin dahil olma süreci aslında bu çatlağı pornografik bir hale getirdi. İstanbul Sosyetesinin renkli tabutlar önünde poz verip instagrama eğlence olarak yüklemesi ya da Kürt Katliamlarının psikolojik harp bölümlerini yıllarca yürüten Ertuğrul Özkök’ün berbat halay gösterisi…
Beyaz Türkler, Kürtlerin acılarıyla yüzleşmekten onların eğlencelik bir paket haline getirilmesini anlamışlardı.
Neden?
Çünkü hissetmiyorlardı. Hiç o tabutları taşımamışlardı, hiç oğullarını kaybeden annelerin yüzüne bakıp, onlara sarılmamışlardı, hiç yanmış cesetleri tanımaya çalışan babaları fark etmemişlerdi.
Ve bugün yaşanan haksızlıklara karşı koyamayacak kadar da korkaklardı.
Sonunda “Hafıza Odası” Sergisinin kendisi, amacı dışında bir “Kolonyalist Performans” haline geldi. Kolonyalist aklın tahakküm altına aldıklarına nasıl baktıklarının kara komedisini sosyal medyadan hep beraber izledik.
Dün uçaklar bombalarken ‘terörist’ bunlar, canlarının, kim olduklarının önemi yok diyenler için o tabutlar şekerleme paketlerinden farksızdı. Bunu gösterdiler, kendilerini teşhir ettiler.
Absürt, mide bulandırıcı; cesetler üzerinde halay çekilen bir affetme partisi…
Bu makale yazarının görüşlerini yansıtır. Gazete Davul’un yayın politikası ve editoryal bakış açısı ile her zaman uyumlu olmak zorunda değildir.”