Annem ben ilkokul birinci sınıfa giderken yeşil bir pelerin dikmişti. Onu giymiştim. Misafirliğe gidiyorduk. Apartmanın son katındaki merdiven oldukça yüksekti. Ellerimi pelerinin derin ceplerine sokmuştum. Ne olduğunu anlamadan merdivenden aşağıya yuvarlandım. Ne ellerimi cebimden çıkarmaya vakit bulabildim ne de bu nedenle bir yere tutunup düşüşü durdurabildim. Pelerin bir çuvala dönüştü ve beni merdivenin son basamağına kadar yuvarladı. Canım çok yanmıştı. Her yerim acıyordu. Kafam kanamış, misafirliğe gidişimiz 1 saat kadar ertelenmişti. Hafızam bu olayı kaydetti. Hiçbir zaman merdivenden inip çıkarken ellerimi ceplerime sokmadım. Hatta hafızam kendi kendine işlem yaparak “karda, buzda yürürken de elini cebine sokma yoksa elin kolun seni koruyamaz” dedi. Ne güzel şey hafıza… İnsana tehlikelere karşı korunma olanağı tanıyor. Tecrübe kazanmanı, önlem almanı sağlıyor.
Muallim Naci diyor ki hafızayı beşer nisyan ile maluldür. Arapça “alla” kelimesinden türetilmiş “alil” kelimesi sakat, kusurlu demektir. Malul ise sakatlık anlamına gelir. Muallim Naci diyor ki “insan hafızasının sakatlığı unutmaktır.” Unutma diyor Naci… İyi, güzel… Unutmayalım!
Peki hafıza acıya nasıl tepki veriyor? Bunu bilmek için nörolog olmaya gerek yok. Tecrübelerimizi düşünerek bunu test edebiliriz. İnsan acılarını sürekli hatırlıyor olsaydı yaşayabilir miydi? İnsan beyninin rahatlamaya dönük çalıştığına dair size çarpıcı bir anekdot; Ablam kulağından ameliyat olmuştu. Sağ kulağı üzerinde kocaman bir bandaj vardı. 1 hafta sonra gidecek, bandajı doktor tarafından açılacaktı. Ne var ki ablam sağ tarafına uyurdu. Ancak böyle rahat uyuyabilirdi. Ameliyat sonrası sabahı kalktığında çok bitkindi. Uyuyamadığını çünkü sağ tarafına dönemediğini söylemişti. İkinci sabah yine aynı şikayetle mutsuz bir yüzle konuştuk. Üçüncü sabah da böyleydi… Uyuyamadığı için son derece sinirli, huzursuz ve mutsuzdu. Dördüncü sabah mutlu ve huzurlu bir yüzle günaydınlaştık. Baktım kulağında bandaj yok. “Bandajına ne oldu” dedim. Dedi “çıkardım.” “Hani doktor çıkaracaktı neden çıkardın” dedim. “Gece rüya gördüm. Rüyamda doktor vardı. Hocam bandajınızı çıkarma vakti geldi, isterseniz kendiniz çıkartın dedi ben de çıkardım” dedi. Son cümleden sonra ikimiz de çok güldük. Dedim “beynin çalışmasını görüyor musun? Acıya sıkıntıya tahammülü yok… Bilinçaltın doktor kılığına giriyor, rüyana geliyor, bir yandan kurallara olan ilkeli duruşuna da saygı göstererek bandajı kendin çıkarmana ikna ediyor…”
Hafıza, bir yandan unutmayarak tecrübe, bir yandan da unutarak acıdan korunma imkanı sağlıyor. Çok büyük acılar sıkıntılar yaşadığımızda bunları unutmak istiyoruz. Beynimize unut komutunu veriyoruz. O halde üst üste ve büyük acılar yaşadığımızda beynimize verdiğimiz “unut” komutu sık tekrarlandığında beynimiz ne yapıyor? Acaba unut komutunu ısrarla aldığında neyi silip neyi silmeyeceğine karar verebiliyor mu yoksa ısrarcı “unut” komutu karşısında toptancı hareketle yaşadıklarımızı iyi ya da kötü ayırt etmeden silmeye mi başlıyor? Acılarımız acaba hafızamızın ayarını mı bozuyor?
Merak ediyorum, acaba Aysel Tuğluk’un hafızası, annesinin cenazesi mezarından çıkartıldıktan sonra mı silmeye başladı? (https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-41262278 ) Aranızda annesini kaybeden var mı bilmiyorum. Ben kaybettim. Defnedilmeden önce kefenlenmesi sırasında yanına girdik kardeşler. İncitiriz korkusuyla tenine dokunmaya çekindik. Ölü-soğuk yüzünü öptük, sevdik. İşlemler sona erdiğinde cenazeyi mezarlığa götürdük. Çevremizdeki herkes tanıdık tanımadık bize kırılacak hassas bir kristalmişiz gibi davrandı. Acımızı anlayarak herkes nazımızla oynadı. O günlerdeki kadar sevildiğimi, kıymet verildiğimi başka hiçbir yerde yaşamadım. Bir şey olsa birine küfür etsek eyvallah diyecek kadar matemimize, acımıza saygı duyuyorlardı. Ben o günden sonra ne zaman mezarlıkta bir cenaze törenine katılsam tanımadığım cenazelerin sahiplerine bile sarılmak, acılarını hafifletmek hissinde oldum.
Aysel Tuğluk’un annesinin cenazesine gelişi ve sonrasında annenin mezardan çıkartılmak zorunda kalınarak başka şehre nakledilişini okudum izledim. Bu travmayı, Türkiye üzerinden atamamışken Aysel Tuğluk’un atlatmış olabileceğini hiç düşünmedim. Ülke siyaseti bir ölüyü mezarından çıkaracak kadar çamura bulanmış olabilir miydi? Olabilirdi tabii… Bizler Kürt illerinde olan bitenin küçük bir bölümünü bile bilmiyorduk. Kim bilir Tuğluk daha neler görmüştü? Annemin cenaze törenindeki insan sıcaklığından Tuğluk’un annesinin mezarına saldıran ahlaksız güruhun yarattığı buz gibi havaya geçiyorum. Kanım donuyor…
Şimdi doktorlar Aysel Tuğluk için Alzheimer hastası diyorlar. Tuğluk hapishanede ve hayatını idame ettiremeyecek kadar unuttu her şeyi diyorlar. Yaşadıklarına bakınca unutmasından daha adil ne olabilir acısını hafifletmek için? Yaşadığı bu acımasız dünyada çocukluğuna dönmek istemekten daha doğal ne olabilir? Babamdan bilirim Alzheimer hastalığını… Sevgi ister, güvenlik ister, düzenli bir yaşam ister, sükunet ister. Hapishane tüm bunları Aysel Tuğluk’a verir mi? Vermez, vermek istemez. Çünkü siyasetçilerin elinde en büyük sopadır hapishaneler. Hakimleri savcıları yetmez… Kendilerine biat etmeyenleri bir de hapishane sopasıyla dövmek ister iktidarlar.
Aysel Tuğluk hafızasını yitirdi ise biz de mi yitirdik? Ben unutmadım Tuğluk’un yaşadıklarını. Muallim Naci doğru söyler. İnsan hafızasının sakatlığıdır unutmak! Bazı şeyleri unutmamak, hesap sormak için gereklidir. Bu sakatlıktan kurtulmalıyız hepimiz. Bize huzur yoksa bizi huzursuz edenlere de olmamalıdır. Aysel Tuğluk’un derhal serbest bırakılmasını sağlamalı; iktidarın kin ve intikam hissiyle elinden aldığı Tuğluk’un hafızasını biz devralmalıyız!
Kurtuluş Yok Tek Başına Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz!
Kim mi kurtaracak seni köle?
Görecekler seni kardeş
yuvarlananlar uçuruma
duyacaklar çığlıklarını.
Seni köleler kurtaracak kurtaracaksa
ya hep beraber ya da hiç birimiz
kurtulmak yok tek başına yumruktan ve zincirden
ya hep beraber ya da hiçbirimiz.
Kim mi kurtaracak seni aç insan?
Bize gel ekmek istiyorsan bize gel
kıvrananlara açlıktan
biz gösterelim sana yolu
biz açlar vereceğiz sana ekmeği.
Ya hep beraber ya da hiç birimiz
kurtulmak yok tek başına yumruktan ve zincirden
ya hep beraber ya da hiç birimiz.
Kim mi alacak öcünü yenilmiş adam
vurulmuşsun madem
gel yaralıların yanına
gerçi biz zayıfız kardeş
zayıfız, yaralıyız ama
alırsak biz alırız öcünü senin.
Ya hep beraber ya da hiç birimiz
kurtulmak yok tek başına yumruktan ve zincirden
ya hep beraber ya da hiçbirimiz.
Kim tutacak elinden bitik kişi
birleşmek zorundadır başkalarıyla
yoksulluğa dayanamayan
birleş sende yoksullarla durma birleş
yarına bırakmayanlarla bu işi.
Ya hep beraber ya da hiç birimiz
kurtulmak yok tek başına yumruktan ve zincirden
ya hep beraber ya da hiçbirimiz!
BERTOLT BRECHT
“Bu makale yazarının görüşlerini yansıtır. Gazete Davul’un yayın politikası ve editoryal bakış açısı ile her zaman uyumlu olmak zorunda değildir.”