Gülseren Budayıcıoğlu artık ülkemizin popüler figürlerinden birisi. İsteseniz de İstemeseniz de adını öğreniyorsunuz. Çünkü kanallarımız Budayıcıoğlu’nun kitaplarına dayanan senaryolarla çekilen dizilerle dolu. Masumlar Apartmanı, Kırmızı Oda vs. vs…
Hepsi psikiyatrik sorunları olan kahramanların etrafında örülmüş, aşırı iç burkan, arabeskleştirilmiş hikayeler bunlar. Ama bu hikayeler kurmaca roman değil. Yazarın da söylediği gibi gerçek psikoterapilerden aktarımlar. İsimler, yerler, zamanlar değiştirilmiş sadece.
Düşünebiliyor musunuz? Psikiyatriste gidiyorsunuz, hayatınızın en mahrem bölümlerini anlatıyorsunuz. Ve bir süre sonra onları televizyonda izliyorsunuz.
Psikiyatrist sizin hayatınızı tv şovu malzemesi haline getirip ruhunuzdan para kazanıyor.
Sizce etik mi bu? Doktorluk mesleğinin ilkelerine uygun mu?
Bu tartışmayı doktorlara bırakıyorum ama hiç insani değil. Psikiyatristle aranızdaki mahremi bozan, güven ilişkisini zedeleyen bir tutum bu. Siz psikiyatriste ruhunuzu kurtarmak için gidiyorsunuz. Budayıcıoğlu ise onu pazarda meta haline getirip satışa çıkarıyor. Sağlık sorununuz magazin meselesi haline geliyor.
Budayıcıoğlu karakteri Kırmızı Oda dizisinde uhrevi bir insanüstülükle betimlenmiş. Kusura bakmayın ama bir psikiyatristin kendini insani sorunları aşmış, yarı ermiş olarak kendini betimlemesi de pek bana güven vermedi. Daha çok bir pazarlamacının işine benziyor.
Sizi bilmem ama ben kendi adıma böyle bir doktora pek güvenmezdim.