Kendimi bildim bileli baş ağrılarım ve mide bağırsak problemlerimle var oldum. Onlar benim ayrılmaz birer parçamdılar. Sonradan tıpkı benim gibi otistiklerin pek çoğunun da baş ağrısı ve mide bağırsak problemleriyle benim gibi çok erken yaşta tanıştıklarını ve onlarla yaşamayı öğrendiklerini de öğrendim…
Hazımsızlık, şişkinlik, kabızlık, mide bulantısı… Kimi zaman sabah giydiğim pantolon veya eteğin fermuarının akşama doğru kapanmaması, midemin içinde bir balon varmış gibi şişmesi, mide kanamalarım… Sürekli değişen ilaçlar… Gastrit, ülser, yemek borusu kanser başlangıcı… Ameliyatlar… Colonoskobiler, endoskobiler, burundan hortumla mideme bakılmasına kadar yaşadığım onlarca prosedür ve asla yanıtlanmayan sorular…
Neredeyse ayda bir kere mide kanaması ile hastane gitmek zorunda kaldığım bir dönemin sonunda, otuzlu yaşlarımın ortalarında, Çölyak teşhisi ile bütün sorularıma yanıt bulduğumu sandım. Bana teşhis konulduğunda pek çok kişi henüz Çölyak’ın adını bile duymamıştı ve Türkiye’de Gluten içermeyen ürünler daha yeni yeni piyasaya çıkıyordu.
Çölyak olduğumu öğrenince hemen beslenme düzenimi değiştirdim. Asker gibi olduğumdan doktorun söylediği her şeyi yaptım. Bir sene boyunca gluten içeren her şeyden uzak durdum, hiç kaçamak yapmadım hatta bu sürenin ilk birkaç ayında süt ve süt ürünleri de hayatımdan.
Şişkinliğim biraz azaldı ama tam olarak geçmedi. Kabızlığım değişmedi. Mide yanmalarım biraz azaldı ama bende ahım şahım bir değişiklik olmadı. Hele psikolojimi hiç mi hiç etkilemedi. Tabii bu durum bende büyük bir hayal kırıklığı yarattı. Bu bir yıllık sürenini sonunda da yemek borumda yanmalar başladı ve yemek borumda kanser başlangıcı olduğu ortaya çıkınca apar topar ameliyat edildim.
Tam aynı dönemlerde yurtdışından bir arkadaşım bir makale göndermişti. Makaleyi şu anda bulamadım ancak hatırladıklarımı sizlerle paylaşıyorum. “Dünyanın buğday mahsulü 1950’lerde ve 60’larda “ Norman Borlaug’un öncülüğünde “Yeşil Devrim” adı verilen bir hareketle dönüşüme uğratıldı hatta Norman bu başarısından dolayı Nobel Barış Ödülü’ne layık görüldü. Borlaug, “Yüksek verimli tahıl çeşitlerinin geliştirilmesini, sulama altyapısının genişletilmesini, yönetim tekniklerinin modernleştirilmesini, melez tohumların, sentetik gübrelerin ve tarım ilaçlarının çiftçilere dağıtılmasını içeren” girişimlere öncülük etti ve tamamlayıcı gübreler ve böcek ilaçları ile birlikte verimi önemli ölçüde artıran yeni “gelişmiş” yarı bodur buğday türlerine öncülük etti. Bu şaşırtıcı yeni tarım teknolojisi, Dupont ve Monsanto gibi şirketler tarafından dünya çapında yayılırken ne yazık ki bu dönüşümün insan beslenmesi üzerindeki etkisi hiç dikkate almadığı ortaya çıktı.
Dr. William Davis’e göre, “Bize satılan bu şeye buğday denemez – buğday değildir. Bu tıknaz, küçük, yüksek verimli bitki, annelerimizin kek pişirmek için kullandığı buğdayın uzak bir akrabası, sadece 40 yıl önceki buğdaydan genetik ve biyokimyasal olarak ışık yılı uzaklıkta.” Makalenin ana fikri sorunun Gluten olmadığı yapılan bu değişimlerin insan bedenine uygun olmadığı yolundaydı.
Ve şimdilerde on yıl önce o makalede yazılanları doğrularcasına bilim adamları yeni yeni modern buğdayı her türlü kronik sindirim ve iltihaplı hastalıkla ilişkilendirmeye başladılar.
Makaleyi okuduktan ve yemek borusu ameliyatımdan sonra Gluten diyetimi bıraktım. Hiçbir şey değişmedi sağlığım kötüye gitmedi, her şey aynı devam, ancak buğday içeren bir şeyler yemek istediğimde organik olanları tercih etmeye başladım. Artık sadece bildiğim ve güvendiğim markaların organik unlarını kullanıyorum mesela…
Ancak son iki yıldır, mevsim değişimleri dışında gastrit problemi yaşamıyorum. Ne zaman ki kendimi maskelemeyi tamamen bıraktım şişmelerim neredeyse yok oldu. Şimdi artık duygusal bir durum beni tetiklediğinde şiştiğimi biliyorum bunun yediklerimle çok az ilgisi olduğundan artık emin oldum. Süt ve süt ürünleri beni rahatlatıyor o nedenle onlarsız bir yaşam düşünemiyorum. Doktorların süt ve süt ürünlerini yasakladığı aylar boyunca sağılığımda hiçbir fark olmadı birde üstüne mutsuz oldum.
Ancak bu benim beslenme serüvenim o nedenle de kimseye bu konuda şunu yapın yada yapmayın demek bana düşmez. Ben mümkün olduğunca sağlıklı beslenmeye çalışıyorum ama diğer yandan da kendimi bunun için sık boğaz etmiyorum. Canım zararlı şeyler istediğinde onlara da izin veriyorum. Ancak son iki yıldır şehirden uzakta, kendi dünyamda, kendi istediğim şekilde yaşadığımdan beri de hiçbir ciddi sağlık problemi yaşamıyorum. Bütün tahlil sonuçlarım gayet iyi çıkıyor. O nedenle de dengeli beslendiğimiz sürece kendimizi ne kadar baskıladığımız, maskelediğimiz ve uyum sağlamak için zorladığımız nasıl bir diyet yaptığımızdan çok daha önemli diye düşünüyorum…
“Bu makale yazarının görüşlerini yansıtır. Gazete Davul’un yayın politikası ve editoryal bakış açısı ile her zaman uyumlu olmak zorunda değildir.”