İnsan olmak zor zanaattır.
İradi seçimimiz dışında edindiğimiz bir üst kimlik olan Ermenilik de zor bir zannattır.
Anadolulu bir Ermeni olmak, hele hele bu üst kimliğinize bir de kadın olmanın duyarlılığı ile beslenen, çağına şahitlik etme sorumluluğu yüklendiğinde daha da zorlaşan bir zanaata dönüşür bu…
Sırma Oran’ın kendini savunmak adına söylediklerini, Özlem Ertan’ın kaleminden Agos’ta okuyunca, sordum kendi kendime; nasıl anlatabilirim?
Neyi mi nasıl anlatabilirim?
İsterseniz beni düşündüren cümleleri hatırlayalım önce.
“18 Mart yürüyüşü ırkçı ve inkârcı bir eylem değildi. Lyon ve civarında yaşayan Türklerin bıkkınlığını dile getiriyordu. Bölgemizdeki 10. Ermeni Soykırımı anıtı bu. Misal olarak, Yahudi Soykırımı için bir tane bile anıt yok.”
Böyle demiş…
Bağımsız bir Ermenistan varken ve gelişmesi için harcanması gereken her kuruşa ihtiyaç duyuluyorken, binlerce euro ödenen bu heykellerin dikilmesini, şahsen anlamlı ve gerekli bulmadığımı belirtmeliyim önce…
Peki, bu durumda ne mi yapmaya çalışıyorum ?
Tercüman olmaya…
Soyunmuşum tercüman olmaya; ’Diyaspora’ dediğiniz ‘Onların’ ve ‘Sizlerin’ arasında bir tercümanlığa.
Sorular sorarak yapmaya çalışacağım bu görevimi.
“ 10.Ermeni soykırımı anıtı” neden dikilir sevgili Sırma?
“Yahudi soykırımı için bir tane bile anıt yok iken… Sorarım ilk sorumu :
20 yaşındaydım ‘Soykırım ‘ adlı kitabı gözyaşlarımla, canım acıyarak okuduğumda … Yasak yoktu, herkes her yerde Yahudi halkının uğradığı soykırımı konuşabilir, filmlerden izleyebilir, tartışabilir, üzülebilir, ağlayabilirdi…
İstanbul’daydım…
Bugün ; beş buçuk yıl oluyor Fransa’dayım ve görüyorum yayınlanan belgesellerin yarısı, Yahudi halkının uğradığı trajediyi anlatır, filimler yine öyle, tartışma programları ve en son Sarkozy’nin “Okullar’ da her çocuk , soykırımı yaşamış bir Yahudi çocuğunun hikayesini öğrenmeli “ önerisi .(Yahudi cemaatinin ileri gelenleri bile karşı çıktılar bu öneriye.)
Neden anıt diksinler sevgili Sırma Oran ?
Zaten konuşuluyor, inkâr yok…
Sorarım sorumu: Şayet inkâr olsa idi bu soykırım için, sizce Yahudi cemaatinin ‘radikalleri ‘ nasıl bir tepki geliştirirlerdi ? Neler yaparlardı sizce?
İkinci sorum:
“Türklerin bıkkınlığı “demişsiniz…
Haklısınız belki.
Ben sizleri anlarım doğam gereği …
Ama sormaktan vazgeçmem; düşündünüz mü hiç, dedelerinin yaşadığı bir trajedinin gerçekliğinin sürekli inkâr edilmesi nasıl bir yük yükler, bu trajediyi yaşamışların torunlarının omuzlarına?
Üçüncü sorum :
Uğur Mumcu’nun, her okuduğumda gözyaşlarımı tutamadığım, bana göre insanlık tarihinde yazılmış en güzel metinlerden biri olan “Vurulduk ey halkım unutma bizi” yazısında vurguladığı şeydir tam da bu insanların hissettikleri , yaşadıkları…
Her inkâr sözcüğünü duyduklarında, bilir misiniz ki;
“Körpecik, nişanlı kızlardık. Dinimizden dönmemek, ailemizi, sevdiklerimizi ketledenlerin koynuna girmemek için kendimizi yarlardan attık. Bedenlerimizi baharda suların en azgın olduğu dönemde, nehirlere bıraktık. ” Ey halkım unutma bizi!”
Kör bir kuyunun başında, cellâdımızın bir tek kılıç darbesi ile yarı ölü, yarı sağ, kör kuyuya doldurulduk, en üstte kalanımız , yaşayıp sizlere yaşadığımız ‘ kesimi ‘anlattı ”Ey halkım unutma bizi !”
Mağaralara ,kiliseler doldurulup yakıldık “Ey halkım unutma bizi!”
“Vurulduk ey halkım unutma bizi!” çığlığıdır kulaklarında çınlayan, her inkâr sözcüğünü duyduklarında…
Bunu anlayabiliyor musunuz ?
Nasıl ağır bir yüktür, nasıl zordur bilir misiniz ?
Sanır mısınız ki onlar da unutmak istemez ?
Sayfayı çevirmek istemezler!.
Anlamaya çalışmak…
En baştan söyledim ya Anadolulu olmak zordur, bilge sabrı gerektirir… Eyüp sabrı gerektirir…
Paris’e ilk geldiğim yıl beni AYP FM’ e konuk olarak çağırdılar…
“Bir Ermeni kadını, bu yaşına kadar Türkiye’de yaşamış ve nasıl oluyor da bu kadar Ermeni kalmış ?” Ölçüleri; hepsinden iyi Ermenice konuşmamdı… Şaşkındılar, çünkü Türkiyeli Ermeniler onlara göre kayıptı,(!) Türk’tük bizler, Ermeni değildik…
Cevabım çok basitti; “Ermeni olduğumuzu unutmamıza asla izin vermediler ki, her gün kafamıza vurdular ‘gavur’ diyerek pis Ermeni gidin yurdumuzdan ‘diyerek… ‘
İşte tam da budur inkârın her gün yaptığı…
Neredeyse yüzyıl önce kapanması gereken defter kapanamıyor bir türlü…
Benim ’Onlarda’ saptadığım, gözlemlediğim tek şey ‘ACI’…
Hala acıyla kanıyorlar ve inkâr sürdükçe de acıyla kanamaya, anıt dikmeye devam edecekler…
Ne zaman ki O diktikleri anıtlara ‘Sizler’ de ‘Onlarla’ beraber bir çiçek koyarsanız, işte o zaman ezberi bozar, barışa yelken açarsınız diye düşünürüm…
İşte o zaman ‘Onların‘ ve ‘Sizlerin’ radikallerini, kan kokusunu sevenlerini susturursunuz…
Hani dedim ya en başta; Anadolulu olmak, sabrı ve anlayışı gerektirir diye, konuşmanızı okuduğuma günler oluyor, dönüp dönüp tekrar okuyorum ama…
Anlayamadım sevgili Sırma Oran, anlayamadım öfkenizin nedenini, bağışlayın…
*Bu yazı 02.03.2008 tarihinde kaleme alınmıştır.