Düşürme, kapatma, çekilme, çökme ve doların gazabı…
Beş kelime ve içerik olarak dört ayrı, ancak ortak sorunlar.
Son altı yıldır üst üste siyasi iktidar anayasal düzene darbe üzerine darbe vurdu ve vuruyor.
Artık orta yerde anayasası ve yasalarını hiçe sayan ve hatta imzalamış olduğu uluslararası anlaşma ve sözleşmelere bağlılığı olmayan tam bir kabile devleti var.
Hiçbir kişi ve kurumun, yasal ve idari her türlü güvenceleri tehdit altında, bunun anlamı hukuksuzluk ve zulme bir gün sizde uğrayabilirsiniz demektir.
HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu, zulme ve haksızlığa son uğrayanlardan biri, bir doktor, bir milletvekili, bir baba ve bir insan…
Önce KHK hışmına uğrayarak işinden olan Gergerlioğlu, sonra da sadece bir twit paylaşımı nedeniyle “terör örgütü propagandası” suçlamasıyla karşı karşıya kaldı. Oysa twite konu olan haber hakkında bırakın yargılamayı, haber hakkında hiçbir soruşturma dahi yapılmamıştı.
Bunun anlamı demek ki, devlet pusuya yatmış yargılayacak bir bahane arıyor ve aradığı bahaneyi bularak büyük bir hukuksuzluğa ve haksızlığa neden olma pahasına Gergerlioğlu’nu cezalandırıyor. Ve hemen Yargıtay kararı alelacele mecliste okutularak milletvekilliği düşürülüyor.
Gergerlioğlu bu haksızlığı mecliste HDP milletvekilleriyle birlikte protesto ederek “Adalet Nöbeti” sürecini başlatıyor. Yoğun ziyaretler yapılıyor. Her ziyaret yapılan haksızlığa karşı adeta bir direnişe ve bir dayanışmaya dönüşüyor.
İşte tam bu sırada Devlet Bahçeli, meclis başkanına talimat verir gibi bir açıklama yaparak “kirli şahıs gazi meclisten behemehâl çıkarılmalıdır.” dedi.
Ve talimatı alan meclis başkanı derhal gereğini yerine getirdi.
Gergerlioğlu’nu sabahın köründe, namaz kılmak için abdest aldığı sırada onlarca polis tarafından darp edilerek, namaz kılma ve elbisesini giymesine bile izin verilmeden yaka paça gözaltına aldılar.
Sonrada öğrendik ki savcılık, Gergerlioğlu hakkında yeni bir soruşturma başlatması nedeniyle ifadesinin alınması için gözaltı uygulaması yapılmış.
Neyse ki öğleden sonra, kendisi şimdilik serbest bırakıldı ve yazı yazdığım saatlerde Ankara Newroz kutlaması mitinginde konuşmasını yapıyordu.
İkinci olarak ortaya atılan bomba ise savcılığın, HDP’nin kapatılması ve altı yüze yakın HDP’li siyasetçiye siyaset yasağı getirmesi talebiyle Anayasa Mahkemesine başvurması oldu.
Devletin siyasi alanı “partiler mezarlığına” çevirdiği meselesi yine hortlatılmıştı.
Cumhuriyet tarihi boyunca toplam 24 parti kapatan devlet ki bunların “7’si Kürt siyasi hareketini temsil eden partilerdi” şimdi bir yenisini daha kapatmaya hazırlanıyor. En son 12 yıl önce DTP kapatılmıştı.
Savcılık altı yüze yakın sayfadan oluşan iddianamesini adeta “kes yapıştır” gibi hazırlayarak kapatılan diğer Kürt siyasi hareketi partilerinin devamı niteliğinde olma suçlamasını yöneltmiş, ve devletle yürütülen barış süreci görüşmelerini iddianamede suç unsuru olarak göstermiştir.
Bu durum bize bir Temel fıkrasını hatırlatıyor.
Temel sinemaya gitmiş, filmde atlı bir sahne var ve bu sahnede at ayağı bir yere takılarak sürücüsüyle birlikte düşüyor. Temel buna çok üzülüyor. Ve belki bir daha olmaz diye yine aynı filme gidiyor, olmuyor bir daha, bir daha gidiyor ama her gittiğinde filmin o sahnesi değişmiyor.
Devlette Temelleşmiş durumda tekrar, tekrar aynı filmi gösteriyor ve sonuç değişmiyor.
Ve her alanda bu yapılan hukuksuzlukların bedelini ekonomik, toplumsal olarak ödüyor ve bu durum her seferinde değişmiyor.
Evet…
Anlaşılan içten içe bir seçim hazırlığı yapılıyor.
MHP’ye kongre esnasında Gergerlioğlu’nun vekilliğinin düşürülmesi hediye edilirken, diğer yanda ise Saadet Partisi’de düşünülerek ona da İstanbul Sözleşmesinden çekilme hediye edildi.
Birincisi bu sözleşmenin altında, tek Müslüman ülke olup ta imzası olan devlet Türkiye idi. Ve bu imza ülkemiz için dünyada saygınlık yaratıyordu.
İkincisi, Avrupa Konseyi üyesi ülkeler arasında kendi ülkesinde imzalanmış sözleşmeden çekilen ilk ülke olma şerefi de bize nasip oldu.
Velhasıl bu iktidar bu rezaleti de alnımıza bir kara leke gibi sürdü.
2014 tarihinde yürürlüğe giren İstanbul Sözleşmesi kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesine yönelik hazırlanan bir sözleşme ve 45 ülke ve AB üyesi ülkeler tarafından imzalandı.
Ve şimdi TBMM’de adeta oy birliğiyle kabul edilen sözleşmeden, Cumhurbaşkanı kararnamesiyle Anayasaya ve yasalar aykırı bir şekilde çekilmiş olduk.
Her gün bir kadın öldürüldüğü ve sayısız taciz ve şiddet olaylarının yaşandığı bir ülkede, iktidarın bu siyasi ve ideolojik tasarrufu daha fazla kadın cinayeti ve kadına karşı şiddetin artmasına neden olacağı bilinmelidir.
Bu karar kadın düşmanlarını cesaretlendiren bir karar olmuştur.
CB yardımcısı Fuat Oktay ise konu hakkında “taklitlerine ihtiyacımız yok gelenek ve göreneklerim bize yeter” deyiverdi.
Zaten sorunlardan biri de gelenek ve göreneklerimiz, bu örf ve adetler erkek egemen bir toplumsal yapıyı dayatıyor. Bu durumda kadınları malı, mülkü gibi gören bir kara zihniyet ve bu zihniyette erkek şiddeti yaratıyor.
Bütün saygın hukukçular “mecliste kabul edilerek yürürlüğe girmiş kanunların, CB kararnamesiyle yürürlükten kaldırılamayacağı” konusunda hemfikir, ayrıca İstanbul Sözleşmesinin bir insan hakları sözleşmesi olduğunu ve uluslararası bir sözleşme olduğu içinde anayasanın 90.maddesinin teminatı altında olduğunun altını çiziyor.
#İstanbulSözleşmesiYaşatır
Ancak konu hukuki bir zeminde değil siyasi zeminde ele alındığı için ve bunun üzerinden bir güç gösterisi yapma iradesini ifade ediyor o zaman muhalefetinde sorunu hukuki alanda olduğu kadar siyasi alanda gören bir eylemlilik içinde olması gerekir.
Muhalefet partileri ve kadın örgütleri geniş bir işbirliği ile İstanbul Sözleşmesine sahip çıkan kararlı bir mücadele sürdürmelidir.
İstanbul sözleşmesinden anayasaya aykırı hukuksuz bir şekilde, bir imzayla çekilmek ayrıca Türkiye’nin altında imzası olan tüm uluslararası sözleşmeler içinde sadece içerde değil uluslararası alanda da endişe yaratmıştır.
Soru şu bundan sonra sırada hangi sözleşmeden çekilme var.
Çökme…
Taksim Gezi parkı mülkiyeti İBB’den alınarak Vakıflar Genel Müdürlüğüne devredilerek, kışla inşaatı tartışmaları yeniden gündeme getirildi.
Ak Parti iktidarı, kaybettiği belediyelere karşı güç gösterisi yaparak muhalefete oy vermiş yurttaşlardan, belediyelere baskı kurarak intikam almak istiyor. Bunun içinde muhalif belediyelere doğuda kayyum hukuksuzluğu, batı da ise mallarına çökme baskısı uyguluyor.
Veeee, döviz kurları özellikle dolar kuru bu kadar kaos ve krize ağır bir yanıt veriyor. Merkez Bankası başkanının görevden faiz artırımı nedeniyle de alınmasının da piyasalara olan etkisiyle Cuma akşamı 7.21 TL’den kapanan dolar kuru, Pazartesi sabahı (bu sabah) an itibarıyla 8.06 TL’den açılmış oldu, gün içinde ne olur bilinmez.
Evet…
İktidar gidici olduğunu biliyor ve çatışarak çekilmek ve ülkeyi uçurumdan atarak kendine yeni bir siyasi fırsat yaratmak istiyor.
Muhalefet yapmanın “tiridine” siyasetten, eylemli, önerili siyasete geçmesi kaçınılmaz.
Haydi ne bekliyorsunuz…
Herkesi Newroz Bayramını kutlarım.
#NewrozPirozBe…