Küresel ölçekte hemen her alanda belirsizlikleri tetikleyen olayların başında gelen salgınının eğrisinin aşağı doğru yönelmesi pek çok alanda yeni normalleşmelerin gündeme gelmesinin sağlarken, özellikle ticari ve ekonomik alanda piyasaların akışını daha da hızlandırmışa benziyor.
Her ne kadar Çin Şanghay’da hızlı vaka artışları görülmüş ve sokağa çıkmak yasaklanmış olsa da yine de salgında küresel ölçekte yeniden normalleşme süreçleri hızla ilerliyor.
Hatta salgının dünya gündeminden son iki aydır düştüğü de görülüyor.
Kanımca tüm dünya “daha iyi ve daha rahat” bir yaz dönemi geçirecek diye düşünüyorum.…
Evet…
Yeni gündem bir buçuk ayı aşkın bir zamandır süregiden Ukrayna-Rusya savaşı…
Bu savaş öyle bir hal aldı ki adeta dünya siyaseti ve ekonomisi için yeni miladın başlangıcına neden oldu.
Savaşın, savaşla birlikte eş zamanlı olarak başlayan müzakerelerin nasıl ve ne zaman biteceği bilinmese de, artık özellikle Rusya ile batı dünyası arasında hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağı bir döneme girildiğine kesin gözüyle bakılıyor.
Ve batı ülkelerinin, sayısının ne olduğunun kendilerinin bile bilemediği sayıda alınan yaptırım kararları uzunca bir süre Rusya ve Batı ülkeleri ilişkilerinde sorun yaratacağı çok belli…
Petrol, doğal gaz ve kömür gibi enerji emtialarında Rusya’ya uygulanan yaptırımların Rusya ekonomisinde yaratacağı sarsıntı ve onun doğuracağı ekonomik kriz uzunca bir dönem etkili olacağa benziyor.
Ruble’nin diğer yabancı paralara karşısında hızla değer kaybetmesi ve akabinde Rusya’nın enerji emtialarında ihracat karşılığı ödemelerin ruble üzerinden yapılması bile rublenin değer kaybetmesinde fazlaca etkili olmadığı görülüyor.
Evet…
Ukrayna bu savaşta batı tarafından yalnız bırakılmadı. Son Kiev ziyaretçilerine bakacak olursak bu dayanışmanın artarak devam edeceğini görüyoruz.
Rusya’nın “çantada keklik” olarak gördüğü Ukrayna savaşının hiçte öyle olmadığı anlaşıldı. Çünkü çantadan keklik değil aslan çıktı.
Putin bu durum karşısında oldukça sıkılmış ve hatta psikolojisi bozulmuş olacak ki Ukrayna savaşını yönetmek için yeni generalleri işin başına koymak zorunda kaldı.
Ukrayna devlet başkanı Volodimir Zelenski, Rus ordusunun ülkenin doğusuna yoğunlaştığını ve Donbas bölgesinde kanlı çatışmaların olabileceğini açıkladı.
Şimdi bu çatışmaların başlamadan önce acil olarak tarafların müzakere masasına geri dönmesi ve bir an önce ateşkes sağlanarak akan kanın durdurulması gerekmektedir.
Yoksa durumun Buça’dan daha vahim insani sonuç doğurması kaçınılmaz olur.
Şimdi…
Ukrayna-Rusya savaşının uluslararası ilişkilerde de bir milat yarattığı savı üzerinden devam edecek olursak bu durumun etkili olduğu diğer ve bir önemli alan da batı ülkelerinin kendi aralarında sağladıkları dayanışmanın yenilenmesi ile Türkiye-Batı özellikle ABD-Türkiye ilişkilerinde görülen ivme oldukça dikkat çekiyor.
Önce ABD-Türkiye ilişkilerinden başlayacak olursak Biden yönetimi işbaşına geldikten sonra bir türlü istenilen seviyelerde sürdürülemeyen ilişkiler adeta tıkanmış veya kopma noktasına kadar getirilmişti.
S400 sisteminin alınması, Suriye ve Libya’da yaşananlara paralel olarak Doğu Akdeniz gibi sorunlar ve bunlara ilaveten içerde demokrasi ve yargı bağımsızlığı sorunları ABD-Türkiye ilişkilerinin tıkanmasına ve adeta kopma noktasına kadar gelmesine neden olan konu başlıklarını oluşturdu.
Ukrayna-Rusya savaşının başlaması ile birlikte Türkiye’nin, Montrö anlaşması kurallarına uygun bir siyaset izlemiş olması çok önemliydi.
Diğer yandan Rusya ve Ukrayna arasında savaşın bitirilmesinde oynamış olduğu arabulucu rolü, İsrail, BAE ve Mısır ile gergin olan diplomatik ilişkilerde normalleşmeye gidilmesi veya bu yönde sinyallerin verilmiş olması, tüm bunlar ABD ve AB ülkelerinde genel olarak olumlu karşılık buldu.
Türkiye’nin atmış olduğu bu olumlu ve yapıcı adımların karşılığı ABD-Türkiye ilişkilerinde kendisini gösterdi.
ABD başkanı Joe Biden ile TC Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen yıl Roma’da Ekim ayında yaptıkları görüşme sonunda vardıkları mutabakat uyarınca Türkiye-ABD Stratejik Mekanizma görüşmelerinin Ankara’da başlatıldığı bildirildi.
Bugüne kadar neden bu görüşmeler başlatılmamıştı sorusuna karşı, taraf sözcüleri ne türden bir cevap verir bilemeyiz ama bildiğimiz şey yukarıda saydığım gelişmelerin bu görüşmelerin başlatılmasını tetiklediğidir.
Müzakerelerde masaya, savunma işbirliği, terörle mücadele, bölgesel ve küresel sorunlar ile ekonomik işbirliği sorunlarının geleceği açıklandı.
Bu gelişmelerin hemen akabinde F35 projesinden çıkartılan Türkiye’ye, talebi olan F16 savaş uçakları ile onların bakım ve onarım kitlerinin de satışı için olumlu bir hava ortaya çıktı.
ABD dışişleri bakanlığının kongreye F16 satışı için gönderdiği mektupta “bu satışın ABD’nin ulusal güvenlik çıkarları ile NATO’nun uzun vadede birliğine hizmet edeceğine” dair kanaatini bildirmiş olması, Türkiye F16 talebi adına olumlu gelişmeler olarak görüldü.
Tüm bu gelişmelerin dip toplamına bakacak olursak dağılmış ve yerlerde sürünen bir dış politika durumundan, şimdilerde gerek savaş nedeniyle ve gerekse eski politikaların “tükürdüğünü yalamak” misali giderek terkedilmesi sonucu biraz olsun dış politikada daha olumlu bir duruma gelinmiş olması sevindirici ama yeterli değil…
Yeterli değil çünkü dış politikada yaptığınız U dönüşü sizin F16 savaş uçağı talebinizin karşılanması için yeterli olabilir ama savaş uçağı içerde karın doyurmaz…
Yeterli değil çünkü hukuk devleti ve yargı bağımsızlığı adına sıcak ve güncel bir utanç örneği de Cemal Kaşıkçı dosyasının Suudi Arabistan devredilmesi oldu.
Bunun tek bir anlamı var. Maktulün dosyası katilinin yargılamasına teslim edilmiş oldu.
Bu ne adına yapıldı üzerinden çokça konuşulacak ama ne amaçla yapılırsa yapılsın bu kabul edilemez bir devlet suçu olduğudur.
Hukuk devletinde yeterli olunabilmesindeki diğer önemli ölçü ise Türkiye’nin AB tam üyelik müzakerelerine tekrar dönebilme performansını yeniden yakalamış olmasında yatıyor.
Yoksa bu yakalanmış sınırlı pozitif durum uzun vadede fayda sağlamaz, en önemlisi ekonomik ve demokratikleşme krizinin giderilmesinde hiç işe yaramaz.
İşe yarayacak olan hızla yargı bağımsızlığını sağlamak, ağır hak ihlallerine derhal son vermek. Bir diğeri ise demokrasi ve insan hakları alanında çok kötü olan sicili iyileştirmeye çalışmaktır.
AB ile tam üyelik müzakerelerine yeniden başlamak demek; zaten insan hakları ve özgürlükler alanlarında olumlu ve belirgin adımları atmak anlamına geliyor.
Öte yandan ABD, Israil, Mısır ve BAE gibi ülkelerle ilişkilerin olumlu düzeye çıkarılmasında demokrasi adına adımların atılmasına gerek olmadığı biliniyor.
Tabi bilinmez bakarsınız Erdoğan hiçbir şey olmamış gibi AB ile ilişkilerin normalleşmesi ve müzakerelere tekrardan dönülmesi konusunda da adımlar atar.
Buna inanmamakla birlikte “şapkadan tavşan çıkarma” meziyeti olan popülist ve pragmatik bir siyasetçi ile karşı karşıya olduğumuz için bu notu düşüyorum.
Bakalım daha neler göreceğiz.
Rahmetli usta gazeteci ve yazar üstat Çetin Altan’ın dediği gibi enseyi karartmamak lazım…
“Bu makale yazarının görüşlerini yansıtır. Gazete Davul’un yayın politikası ve editoryal bakış açısı ile her zaman uyumlu olmak zorunda değildir.”